3/19/2011

Elektrogitar Manyetiklerinde Temeller ve Uygulamalar

Bu yazı ilk olarak SOUND Dergisi, Haziran 2010 sayısında yayımlanmıştır.

Bu ay ile beraber birkaç ay boyunca özel bir yazı dizisine başlıyoruz. Konumuz “Elektrik Gitar Manyetikleri”. Bu sayıda size oldukça hafif bir girizgah hazırladım. Uzun gibi görünse bile bu konuda koca kitaplar yazılabileceğini de düşünürsek birkaç sayfanın sadece ilk adım olduğu sonucuna varabiliriz. Yine de yazılı yayımlar söz konusu olduğunda bugüne kadar yayımlanmış en kapsamlı elektrik gitar manyetikleri konulu makale olabilir,o da ayrı. Yaklaşık 3-4 yıldır üzerinde durduğum, mümkün mertebe kişisel tecrübe ve teknik/teorik bilgi edinmeye gayret ettiğim bir konu ayrıca manyetikler. Bu sayıdan sonra ise bazı büyük manyetik üstadları ile yaptığım özel röportajlara başlayacağım bir aksilik olmaz ise. Sürç-i Lisan ettiysek affola. Umuyorum bir faydası dokunur veya sevdiğiniz bir makale olur.

Elektrik Gitar Manyetikleri & Ana Formları

Bölüm 1 : Kısa Tarihçe ve Temeller

Gitarın elektriklendirilmesi sürecindeki milâd, o yıllardaki adı “Electro String” olan Rickenbecker’ın 1931 yılında “Kızartma Tavası” lâkaplı gitarı, ki bilinen ilk katı gövde elektrik gitar olarak bilinir, üzerinde bulunan ve tellerin ünitenin içinden geçtiği, manyetizasyon temelli ilk gitar manyetiği olarak kabul edilen tasarımı olarak göze çarpmaktadır. Günümüz manyetiklerinden yapı olarak biraz farklı olsa da, temelleri ortaya koyması açısından önemli bir gelişmedir. Zira bu manyetik belki de, bir anlamda, ilerleyen yıllarda doğrudan veya dolaylı olarak müziğin çehresinin değişiminde de rol oynayacaktır. Tasarım olarak manyetik akının taşındığı bölümler olan “pole pieces” bölümlerinin, günümüz manyetiklerinin tersine, mıknatısın altında kaldığı bir yapı gözlenmektedir (Şekil 1).


Mıknatıs malzemesi olarak ise tungsten çeliği kullanılmıştır. Rickenbecker’in tasarımını Dobro Co., Gibson ve Paul Bigsby’nin tasarımları takip eder. Leo Fender’in ilerleyen yıllarda Telecaster adını alacak olan Broadcaster gitarı ile de aşağı yukarı günümüz formlarına ulaşılmış olur.

Kısa tarihçeden sonra gelelim bir elektrik gitar manyetiğinin tanımına; Bir enstrumanın sesini “yakalayıp” (“picking up”) elektriksel sinyale çeviren ünitelere manyetik denir. Kelime itibariyle Türkçe’si ifadeyi tam karşılamıyor ama olay bu. Bu algılayıcı manyetikler (pick up) birçok çeşide sahiptir;gitar üzerine monteli olanlar/temas manyetikleri, mikrofonlar, piezoelektrik manyetikler ve bizim konumuz olan manyetizasyon manyetikleri (magnetic pick ups).

Manyetizasyon manyetiklerinin temel prensibi genel elektriksel potansiyel oluşturma prensibidir (Bu noktada büyük bilim insanı Faraday’a büyük bir saygı göndermemiz lazım). Gitar manyetiği, mikrofon, pikap iğnesi, teyp okuma/silme kafası gibi cihazlar da hep bu prensiple çalışır. Bu prensip en basit açıklamasıyla manyetik bir alanın etkisine tabi tutulan bir iletkenin, üzerinde elektriksel potansiyel oluşması temeline dayanır. Manyetizasyon manyetiklerinde (buradan itibaren sadece “manyetik”  terimini kullanacağım) tellerin hareketleri ile değişen, kararlılığı bozulan manyetik alanın, bobindeki tellerde potansiyel bir fark oluşması (milivoltlar mertebesinde) durumu söz konusudur (Şekil 2). 



Bu sebeptendir ki manyetikler sadece bu alana münhasır olan materyallerden, yani bu manyetik durumu bozan/etkileyen etmenlerden ses algılayabilir. Birçokları manyetiklerin ses dalgalarını algıladığını düşünse de, belirttiğimiz sebeplerden dolayı durum bu değildir. Yine aynı nedenlerden dolayı farklı metalürjilere (dolayısıyla farklı ferromanyetik özelliklere sahip) ve/veya kaplamalara sahip olan teller kullanıldığında, ortaya çıkacak ton çok farklı olabilmektedir. Nikel kaplı teller, saf nikel, paslanmaz çelik vs. gibi teller Fosfor Bronz teller veya naylon teller benzeri sebeplerden ötürü farklı amfiden farklı çıktılar verebilir, yada naylon teller takılırsa hiçbir çıktı vermeyebilir. İzole ve bir mıknatıs üzerine sarımlı olan bobinin üzerinde teller hareket ettiğinde, manyetik üzerindeki, kabaca şemsiye formlu manyetik alanı da hareket ettirir ve birbirine zıt yönlü olarak gerçekleşen (bobine doğru ve bobinden uzağa doğru salınım) bu hareket neticesinde alternatif bir akım oluşur. Bu akım da bir amfiye gönderilerek tel titreşimlerinin sinyalleri yükseltilir, sonunda da hoparlörlerde yeniden oluşturularak ses elde edilir.

Bölüm 2 : Elektrik Gitar Manyetiklerinin Ana Yapı Elemanları

Bir manyetiği oluşturan ana yapı elemanları, manyetik türüne bağlı olarak değişebilmekle beraber;
Ø      Mıknatıs
Ø      Pole Pieces
Ø      Bakır Teller
Ø      Bobin
Şeklindedir.

Bölüm 2.1 : Mıknatıslar

Mıknatıslar çok çeşitli malzeme ve alaşımlardan oluşabilir, çeşitli şekil ve güç karakteristikleri gösterebilir. Manyetiklerde en sık kullanılan mıknatıs çeşitleri AlNiCo alaşımları ve seramiklerdir. Manyetik yapımında kullanılan, nispeten daha ender diğer malzemeler ise Samaryum Kobalt, Neodmiyum Demir Bor 27, dökme AlNiCo8 HE, Sinterlenmiş AlNiCo8 HE, Seramik 8 olarak bahsedilebilir.

Alnico alaşımları, içeriğinde Aluminyum, nikel, kobalt, bakır ve demir (hatta AlNiCo 8 az miktarda titanyum da içerir) barındıran alaşımlardır. Sadece manyetik yapımında değil çok çeşitli endüstriyel  amaçlarla da kullanılmaktadırlar. Çeşitli dereceleri mevcuttur. Manyetiklerde en sık kullanılan dereceleri AlNiCo 2, AlNiCo 5, şimdilerde ise AlNiCo 8 olarak verilebilir. AlNiCo 3, AlNiCo 4 gibi örnekler ise göreceli olarak daha ender kullanılmaktadırlar.  Şekil 3’te bir PAF humbuckerda, bobinlerin altında AlNiCo mıknatıs görülebilmektedir (Mıknatısın iki yanındaki spacer’lara dikkat. Biri tahta diğeri metal. Bu PAF’ların en ayırt edici özelliklerindendir).


Seramiklerin de çok çeşitli dereceleri vardır. En yaygın formları ise Seramik 7’dir.

Mıknatıs farkları, manyetik kökenli tüm özellikler hakkında etkiye sahiptir. Ton, ses uzaması (gerçek sustain, feedback değil!), ses rengi ve karakteristiklerine doğrudan etkir. İki parametre mıknatıs bakımından önemlidir; Gauss (manyetik akı yoğunluğunun ölçüsü) ve Oersted (manyetik çekim kuvvetinin ölçüsü). Farklı dereceli materyaller veya farklı “yaşlanmış” mıknatıslar, farklı oersted ve  gauss değerlerine sahiptir. Çekimin ve akı yoğunluğunun farklılığı ise manyetiğin sağladıkları açısından ortaya çıkan farkların sebeplerindendir.

Tonal anlamda ise bir genellemeye gidecek olursak Alnico 2 daha sıcak, bol orta midli, yumuşak tonlar ve nispeten daha düşük çıkış getirirken, Alnico 5 daha yırtıcı, uppermidleri daha bir belirgin, daha bir cırtlak ve vahşi, basların gergin olduğu tonlar sunar. Seramikler ise Alnico 5’ten de fazla bir şekilde çıkış, tonal yırtıcılık, uppermid, belirgin tizler barındırmaktadır. Elbetteki bu yazdıklarımız tam olarak şarjlanmış/yüklenmiş olan mıknatıslar için karşılaştırmalı özellikler. Mıknatıslar manyetizasyon adı verilen bir yöntemle yüklenir, yüklenmeden önce ise malzeme, özellik açısından mıknatıslık sahibi olsa bile, gözlenen net manyetizasyon sıfırdır. Zira malzeme içinde domain denilen bölgeler mevcuttur ve her biri farklı yönlere doğru yönlenmiş bu domainler, net manyetizasyonu sıfırda tutar. Ancak manyetizasyonla, her ferromanyetik malzeme için özgün koşullar altında, bu domainler tek bir yöne yönlendirilerek, net manyetizasyon oluşturulur. Çevresel koşullar (sıcaklık değişimleri, özellikle Curie Sıcaklığına yaklaşan değerler, ani şoklar, çevrimsel sıcaklık değişimleri, güçlü elektromanyetik dalgalara maruz bırakılma vs.) bu net manyetizasyon değerini azaltır. Gitaristler için önemli nokta ne burada derseniz, bir örnekle açıklayalım; Hikaye Seymour W. Duncan’a ait. Police grubunun gitaristi Andy Summers Duncan’a gitarındaki bir sorun için gelmiş, Fender’in birkaç yıl önce imzalı model olarak da piyasaya çıkardığı sunburst bir telesi vardır, o tele ilgili bir sorunla alakalı. Olay şu, Summers bir ara Londra metrosundaki bir yolculuğunun sonrasında gitarından hiç ses gelmediğini fark ediyor ve sorunun manyetiksel olduğunu anladıktan sonra yolu Duncan Custom Shop’a düşüyor. Tren yolu hattındaki çok güçlü elektromanyetik alanlar manyetiklerin mıknatıslarını demanyetize etmiş, o neden olarak tespit ediliyor ve mıknatısları yeniden manyetize edilip, gitarına tekrar işlev kazandırılan Summers, gitarını çalarken soundunun çok değiştiğini, orijinal haline göre tizleştiğini fark ediyor. Akabinde mıknatıslar kontrollü olarak güçsüzleştirilerek (ki Duncan’da bu işe “Dun-Aged” deniyor) Andy’nin derdi çözülüyor. Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi gitarının soundu seven insanın manyetiklerini hoparlörlerin güçlü manyetik alanlarından, düşmelerden, darbelerden, lehim işleri yapar veya yaptırırken manyetiğe etkiyebilecek sıcaklıklardan daha iyi koruması icap ediyor.

Peki bunların hangisi iyi, hangisi kötüdür, hangisi neye kime göre seçilmeli, daha doğrusu manyetik yapmayacak veya modifiye etmeyecekseniz manyetik seçerken hangi özelliklere göre manyetik seçmek lazım gelecek? Aslında iyi veya kötü yok, daha ziyade peşinde olunan şeye uygunluk elzem. İleride manyetik modifikasyonları bölümünde de bahsedeceğim gibi bir grupta çalıp çalmadığınız, çaldığınız grubun yapısı-kadrosu, müzik türü, amfi karakteristikleri, gitarın özyapısal nitelikleri, çalım tarzı, pedallar gibi sayısız etmenin söz konusu olduğu komplike bir sistem aslında. Ancak çok büyük ve içinde ciddi istisnalar da barındıran bir genelleme yapacak olursak AlNiCo II mıknatıslı manyetiklerin daha ziyade biraz daha yumuşak, yuvarlak hatlı ve  koyu sound peşinde olanları, AlNiCo V mıknatıslıların daha gergin baslar peşinde koşan, yırtıcı, dinamik şeyler çalanları memnun edeceğini, seramiklilerin sert soundlar peşinde koşanları ve shred tutkunlarını tatmin edebileceğini söyleyebilirim. Tekrar belirtiyorum bu büyük bir genelleme ve çok ciddi istisnalar da söz konusu; misal vintajcı işi AlNiCo II’li bir manyetik olan Seymour Duncan AlNiCo 2 Pro, Slash gibi bir adamın elinde testere gibi sert ve keskin, yırtıcılık getirdiğini söylediğimiz AlNiCo V’li bir Benedetto manyetiği ise boş gövdeli gitarlarda ciddi koyu ve yumuşak tonlar sunabiliyor.

Bölüm 2.2 : Bakır Teller

Bobinlerin etrafına sarılan bakır teller manyetiksel getirinin en temel unsurlarındadır. Sarım sayısı, tel kalınlığı, izolasyon malzemesi, sarım biçimi gibi unsurlar bir manyetik için önemli faktörlerdir. Esas itibariyle bahsedeceğimiz iki konu var;

İzolasyon Malzemesi Türü: Bobin yapımında kullanılan bakır teller, gözle öyle algılanmasa da çıplak değildir ve sarımın bir anlam taşıması için üzerleri yalıtkan bir malzeme ile kaplıdır. Yoksa zaten kimse sarmakla filan uğraşmaz, her türlü bobinaj işleri dökümle yapılırdı herhalde :) Neyse, bu izolasyon malzemelerinin, kendi içinde çok daha fazla çeşidi de olsa, günümüzde manyetik yapımında yaygın olarak kullanılan üç ana formu var;

Ø      Plain Enamel (PE): Plain enamel (düz emaye) lafını duyar duymaz aklımıza gelmesi gereken ilk manyetikler PAF’lar olmalı. Ayrıca bazı eski strat manyetiklerinde ve bugünün Texas Special manyetiklerinde de kullanılıyor. Seymour Duncan’ın ’59 humbuckerları da bunları içerir, elinizde ‘59’lu bir gitar varsa köşesinden bakabilirsiniz. Görünüm olarak morumsu veya koyu kahve gibidir (Şekil 4, sağdaki foto). Ton anlamında ise (altını çizdiğim konu tüm kaplamalar için geçerlidir), diğer tüm faktörler sabit kalmak kaydıyla daha koyu bir tonalite getirirler.

Ø      Formvar: Bunu duyunca da Fender’in aklınıza gelmesi lazım. Eski tonla strattaki filan olay bu. Renk itibariyle normal bakırdan ayrılması pek güçtür, saydam bir rengi olduğu için. Yaldır yaldır bakırı görürsünüz (Şekil 4, soldaki foto) :) Seymour Duncan JB sahibiyseniz tellerine daha dikkatli bakın zira içindeki teller formvar kaplamalı. Tonal anlamda ise daha parlak, tiz bir ton getirirler.

Ø      Polysol: ABD’de polysol ve PE’in üretiminin yasaklanmasından sonra yaygınlığı son derece artmış bir hadisedir polysol. Gibson ve Fralin’de görebilmek mümkün. Hatta Gibson’ın Burstbucker’larında filan boyanarak PE süs verilmiş polysol kullandığı da ortadaki ciddi bir vakıa. Ton olarak ise formvar’a yakın olduğu söylenir bu işin üstadı manyetik üreticileri tarafından.



Bakır Tel Kalınlığı: Tel kalınlıkları konusunda ilk gözünüze çarpacak olan şey AWG kavramıdır. Bu terim American Wire Gauge’in (Amerikan Tel Ölçüsü) kısa halidir. AWG 42, AWG 43, AWG 44 en sık kullanılan ölçülerdir. Buradaki rakamın artışı yanıltmasın, rakamlar arttıkça tel kalınlığı azalır. AWG 42 metrik sistemde 0,063mm’lik, AWG 43 0,056mm’lik, AWG 44 ise 0,050mm’lik çapa denk gelir. Bu işin özü ise; elimizde sabit büyüklükte bir alan var, ki bu alan bizim bobinimiz, buraya tel sarıyoruz. Tel ne kadar ince olursa o kadar daha fazla bakır tel kütlesini bobine sokmuş oluyoruz. Ne kadar çok tel bobine sarılırsa yani bakır kütlesi ne kadar artış gösterirse, o kadar çok manyetik puls algılanabiliyor zira algılama yapacak o kadar çok bakır kütlesi mevcut. Yani AWG 42 tel ile sarılmış bir manyetik, AWG 44 ile sarılmış olandan, diğer tüm koşullar sabit kalmak kaydıyla daha fazla çıkışa sahip oluyor. Ancak tiz frekansları, netliğinde azalıyor ve midlerden kazanmaya (özellikle de uppermidlerden) ve direnci (D.C.Resistance) artmaya başlıyor. Mehmet Barlo’nun yazısından bir örnek verecek olursak, standart bir Gibson Humbucker için, eğer bobinler AWG 42 ile sarılırsa elde edilecek DC direnci 5,5 K gibi bir değer ortaya çıkabilirken (elbette ki izolasyon kaplamasının kalınlığı da önemli), aynı alana AWG 43 sardığımızda elde edilecek direnç birden 7,5-8 K’ya çıkıyor.

Bölüm 2.3 : Kutup Başları (Pole Piece)

Kutup başları, manyetiklerin manyetik akısının tellere aktarıldığı bölümlerdir. Single manyetiklerde doğrudan manyetik malzemenin kendisinden yapılabildiği gibi demir bazlı malzemelerden de yapılabilir. Humbuckerlar ve P90’lar gibi manyetiklerde ise genellikle demir bazlı malzemelerden yapılırlar. Sesi etkileyen unsurları daha ziyade tasarımı olsa da metalürjik yapıları da önemlidir. DiMarzio’nun pek sevdiği tipte alyan başlı olanlar, vidalılar, çivi şekilli olanlar başlıcalarıdır. Bunlar manyetiklerin tasarlandıkları tona ulaşma hususunda önemli rol oynayabilirler. Örneğin Seymour Duncan Distortion manyetiği, Invader adlı manyetiği ile bakır tel, mıknatıs, sarım biçimi, bobin türü vs. olarak tamamen aynıdır. Ancak Invader’ın radikal kutup başı yapısı neticesinde hem çıkış, hem de tonal karakter büyük farklılık göstermektedir.

Bölüm 3 : Elektrik Gitar Manyetiklerinin Ana Formları

Bölüm 3.1 : Stratocaster Single Manyetikleri

En bilinen, etrafta en sık görülen iki manyetik türünden birisi budur (Şekil 5). 



Yapı itibariyle iki adet kapak ve bunları bir arada tutan, etraflarına da tellerin sarıldığı mıknatıs silindirlerden oluşmuştur. Bu sebepten manyetik alan çok dar bir alanda yukarıya doğru taşınır. Bu bağlamda birazdan bahsedeceğimiz “humbucker” tipi manyetiklerden ayrılılar.

Mıknatıs olarak en sıklıkla rastlanabilecek malzemeler AlNiCo V’ler olarak göze çarpmaktadır. Ancak Duncan’ın AlNiCo 2 Pro’sunda A2’li, Fralin Real 54’ünde A3’lü manyetikler de mevcuttur. Kendimce tam manyetizasyonlu olmayan (Daha önce bahsetmiş olduğum “yaşlanma” hadisesini geçirmiş) AlNiCo V mıknatıslı olan Strat singlelarını çok severim. Burada kişisel bilgi ve tecrübesi ile fark yaratan Mehmet Barlo’dan bir alıntı yapmak istiyorum (alıntıladığım yeri kaynakçamda bulabilirsiniz)

… AlNiCo 5 standart olduğu için onunla başlayalım. Onu bilmeniz gerekmekte yani. AlNiCo 2’li olan, AlNiCo 5li bir manyetiğe göre daha az çıkışlı olacak. Ama unutmayın Gauss derecesiyle de oynuyorlar ve de dolayısı ile bu aynı Gaussta olsalardı doğru olurdu. Yoksa A5li bir manyetikten daha yüksek çıkışlı A2li bir manyetik bulabilirsiniz. Ama Gauss açısından A5 daha fazla Gauss kaldırabiliyor, yani tavana vurdurmaya kalksanız Gauss derecesini A2 ve A3, A5’e yaklaşamaz. EQ’da ciddi fark vardır. Baslar A2de daha yumuşak, daha süngerimsi. Çok detaylı ve tanımlı değil. Lowermidler de yumuşak ama A5e göre daha fazla. “Singing” dedikleri zaten budur, yani lowermidlerin bol olması, malum “woman tone” hadisesi. Uppermidler daha az, ve de yuvarlak. Bu bir problem olabiliyor, çünkü uppermidler asıl bir gitarın duyulmasını sağlayan frekans. Kısacası grupta çalarken eğer duyulmakta problem yaşıyorsanız, sesinizi açtığınızda da boğuluyorsa o zaman A2’li manyetiğe hiç bakmayacaksınız ve hatta A2 varsa A5 takacaksınız, A3’e bile bakmayın. Ama elbette her şey mıknatıs değil, sarım ile A2li bir manyetiğe uppermid eklemek mümkün. Tizleri A5’e göre daha yumuşak ama bolca var. Netlik açısından daha kötüdür A2, daha yuvarlak daha tok tonlar verir genelde. Aklınızda bulunsun.

A3’e gelince. Arada derede kalıyor bu. Ama bu bence illa ki iyi bir şey değil. Fralin 54leri aldım ve bir hafta içinde sattım. Bana uymadı bu a3 hadisesi, HBlarda çok sevmeme rağmen. Stratlarda bence bir soğuk bir ton sağlıyor. Sebebine geçelim. Çıkış A2 ile nerdeyse aynı ve de A5’den daha az dolayısı ile. Netlik daha fazla ama tok da değil aynı zamanda. Çünkü baslar A5’e yaklaşıyor ancak güçlü değil. Dahası A2’ye göre de yumuşak değil, daha bir yüzüne yüzüne. Fakat az olduğundan problem yaşatıyor benim zevklerime göre. Bunun yanında lowermidler azalıyor ve de daha az yumuşak vaziyetteler. Uppermidler ise artıyor, tizler de. Dolayısı ile lowermidleri ve basları tıraşlayıp netlik kazandırıyor ancak gücü az. Ondan dolayı bu manyetiklere "steely" diyen az değil, ben de dahil olmak üzere. Benim hoşuma gitmedi ama belki siz seversiniz. Özellikle A5’li manyetikleri sevip, çıkışları ve basları ile derdiniz varsa kesin A3’e bakın. Size süper bir çözüm olabilir.

Bu tür single manyetiklerinin direnç değerleri ise 5K’lar ile 7K’lar mertebelerinde değişir sıklıkla. Ancak istisnaları da mevcut. Köprü modelleri genellikle daha fazla sarımlı yani yüksek direnç dereceli olur ki köprüdeki çığırtkanlık, özellikle drive varlığında, azalsın. Zira daha önce de belirttiğim gibi bir manyetiğin sarım sayısı, yani direnç derecesi arttıkça tizler yitirilmeye başlar, netlik azalır, özdeş manyetikler için konuşursak çıkışta da artış gözlenir.

Single manyetikler konusunda bahsedilebilecek birkaç konu var onlardan da bahsetmek lazım;

Coil Tap Hadisesi: Bazı manyetik üreticilerinin kataloglarında görebileceğiniz bir olaydır bu. Manyetik üzerinde sarımın başladığı ve bittiği uçların lehimlendiği, yavurca “eyelet” denilen bölümler vardır. Bu tür manyetiklerde bu “eyelet” ünitelerinden üç tane var. Saran vatandaş belirli bir sarım sayısında sarımını yapıp lehimini bitirdikten sonra o bitiş noktasından, aynı manyetik üzerine tekrar tel sarmaya başlıyor ve bunun son ucunu da üçüncü “eyelet”e bağlıyor. Doğru bir elektronik bağlantıyla biri belirli bir değerde, diğeri o değerin daha yükseğinde iki tür çıkış ve tonal karakter sunan bir zenginlik kazanıyorsunuz.

RW/RP (Ters Sarım/Ters Kutup) Hadisesi:
RP/Reverse Polarity: Kısacası ters kutup demek. Eğer manyetik köprü manyetiği ise orta manyetiği onun tam ters kutbuna sahip olmalı.

RW/Reverse wound: Sarım yapılan bobinde, sarılacak tellerin bir başı bir sonu var ve ne yöne sarıldığı önemli. Yani saat yönüne mi yoksa saate ters yöne mi RW onu ifade ediyor. Kısacası tam olay köprü manyetiği saat yönünde sarıldıysa orta manyetiğin de saate ters yönde sarılmış olması lazım RW olması için. Aynı yönde sarılırlarsa ve her iki manyetikte siyah kabloyu topraklanırsa o zaman bu iki manyetikten cılız, sinek vızıltısı gibi bir ses çıkacaktır. Çıkış da ayrıca oldukça düşük olacaktır beraber çalışırlarken (2. ve 4. pozisyonda). Buna da ters fazda (out of phase) deniyor. Kısacası onlar fazda (in phase) olmak zorundalar.

Ha, bir orta manyetikte durum böyle değilse, bu o manyetiğin sonu mu, elbette değil. Aynı yöne sarılmış bile olsalar toprak  ve “hot” sinyal bağlantısının yerlerini değiştirilirse, o zaman elektriksel olarak akımın yönü değişir.

Yükseklikleri Farklı Mıknatıslar (Staggered Rods): Eski stratlar bir çoğunuzun da bilebileceği gibi 7,25 inç gibi son derece eğimli bir sap eğrilik çapına (radius) sahiptir. Tuşe bu eğrilikte ya da ovallikte olunca köprü ayarı da onunla aynı eğrilikte yapılıyor. Mıknatısların yükseklik seviyeleri ise aynı olduğunda uç taraftaki mıknatısların tellere olan uzaklığı ile orta mıknatısların tellere olan uzaklıkları arasında fark edilebilir bir değişim olmaya başlıyor ve bu staggered denilen hadisenin çıkışı böyle oluyor. Şekil 6’da gerçek bir 54 Strat üzerindeki manyetikleri görüyoruz. Bu olay bugünün modern, daha düz eğrilik çaplı stratlarında pek elzem değil. Birçok firma artık opsiyonel olarak hem düz hem de yükseklikleri farklı rodlara sahip olan manyetikler çıkarıyorlar.



Bölüm 3.2 : Telecaster Single Manyetikleri

Diğer bir tür single tipi manyetikler ise Tele türü olanlardır. Temel yapıları hem sap hem de köprü modelleri için aynıdır.

Tele sap modelleri, standart strat manyetikleri ile oldukça yakındır. Sadece boyutsal fark vardır ve yapısal olarak ek bir farklılık söz konusu değildir.

Ancak Tele manyetiklerinde, tabiri caizse, dananın kuyruğunun koptuğu yer köprü manyetiğidir. Teleleri tele yapan, meşhur ve başarılı kılan, bu kadar yaygın hale getiren en önemli unsurlardan birisi de köprü manyetikleridir. Bu kadar fark yaratmayacağını düşünenler ise temel yapı olarak birbirlerine oldukça özdeş yapılı olan telecaster ve stratocaster modellerinin köprü manyetiklerinin elde edilecek soundların ne kadar farklı olduklarına dikkat etmesi icap eder. Bu farkın sebeplerinden birisi tele köprü manyetiklerinin yapılarından kaynaklanır (Şekil 7). 



Tele manyetikleri, alt kapağının da altında metal bir parça taşır. Bu parça manyetik alanı yukarı doğru iten bir görev görerek tel salınımlarından algılama yapan manyetik alanı arttırır, bu bir.  Diğer bir önemli faktör ise, Seymour W. Duncan’a göre manyetik açıları. Stratların 10 derecelik eğrilik açılarına karşılık tele köprüleri 15 derece gibi daha eğik bir açıyla konumlandırılırlar. Bu da üst teller ise alt tellerden alınan soundun, algılama yapılan alanların farklı olması nedeniyle, daha değişik olmasına yol açar.

Bölüm 3.3 : Gibson P-90 Manyetikleri (Laid Back)

Bunlar seri üretime geçirilen ilk manyetikler olarak tarihe geçmiş olan manyetiklerdir. 1930 sonlarından beridir etraftadırlar. Manyetiğin üzerindeki kapağa göre lakap alırlar; “Soapbar” ve “Dogear” olmak üzere. Görsel olarak Şekil 8’de P90’lı bir PRS görülemektir. 



Yapı olarak bobinin altında iki adet dikdörtgen prizma şeklinde mıknatıs barındırırlar. Bunların birbirlerine bakan kısımları aynı kutuplu olacak şekilde geniş ve alçakça bir bobinin altına konumlandırılırlar. Bu mıknatıslar eskiden A2 ve A5 olabilirler günümüzde daha ziyade A5 ve seramik mıknatıslar sık rastlanır olmuşlardır. Bu iki mıknatısın ortasında ise spacer denilen bir parça mevcut ve bu spacera çivi şeklinde pole piece parçaları giriyor. Gözünüzün önüne bir humbuckerın tek bobinden oluştuğunu getirin, P90’ın ne olduğunu anlamaya çok yakınsınız. Nedeni ise humbucker bölümünde ;)

Aslında single bir manyetik olduğu düşünülürse çıkışları yüksekçedir. Dirençleri genellikle 7.0 K ile 9.0 K’lar civarlarında değişir. Tonal anlamda, algılama yapan alan çok daha yayvan bir yapı gösterdiğinden, kısa boylu ama geniş bir yapıda olduğundan, manyetik alan yönü ve bu alanın taşınma biçeminden dolayı strat ve tele singleları gibi bir ses ortaya koymazlar. Olumsuz anlamda söylemiyorum bunu. Daha bir kendilerine özgüdürler. Aslında strat singleları ile Humbuckerlar arasındaki bir yere sahiptirler. Strat singlelarına göre daha dolgun (full) olmalarına karşı, humbuckerlara oranla da daha fazla netlik barındırırlar. Verzatilite bakımından alanlarının sınırlı olmalarına karşın, o alanda gayet kullanışlıdırlar. Bu tonu duyabileceğiniz en meşhur sololardan birisi David Gilmour'un herkes tarafından strat zannedilen ama aslında p90 olan “Another Brick in the Wall (part II)” deki solosu. Baba, o bölümdeki soloyu 55 model bir Les Paul ile çalmıştır (Şekil 9) ve o LP’lerin üzerlerinde soapbar tipi P-90’lar  mevcuttur.



Mehmet Barlo’dan bir alıntı daha yapacak olursak;

Köprüde ohm dereceleri normalde PAF HBlar gibi 8.50K falan gibidir. Daha fazla olursa netlikten kaybedip çıkış ve tokluk kazanıyor. Dolayısı ile overdrive işlerinde 9.00K da mantıklı. Ama bu kez de netliği bozuyor. Yok eğer 7.50K gibi olursa o zaman da G&L ASAT speciallardaki gibi (o da aslında p90lara çok benzer, Fender jazzmasterlardakiler de çünkü yapıları nerdeyse aynı ama mıknatıslar Fenderlerde ve G&Llerde hala rod, alttaki barlardan değil) gayet sağlam ve tok bir tele tonu alırsınız. Konsantre olmadığından twang elbette tele manyetiği kadar olmuyor ama çatır çatır var. Yani göz kapalı testlerde yanılırsınız, uyarayım. Ama bu cins 7.50Klıklar ise overdriveda fazla cartlak kalabiliyorlar.

Sap manyetiklerine gelince 7.50K gibi oluyorlar. Daha düşüğü daha net daha strat, daha yükseği daha HB gibi ton veriyor. Ama kalın tellerdeki netlik hala her durumda var. Yani “Marry Had A Little Lamb” çalabilirsiniz bunla ciddi ciddi, HBlarda problem olurken netlik kaybı. Ben şahsen 7.50Knın gayet iyi olduğunu düşünüyorum, ve bendeki Lollar'lar aynen orada, 8.50 ve 7.50K.

Bu arada bir gözlem daha. Bu p90larda uppermidler yukarıdaki şarkılardan da dinleyebileceğiniz üzere gani gani. Yani bağırtkan cartlak bir tonu var, ve de öteki taraflar koyu olmadığı için bence JBdeki gibi kötü bir şey değil bu sefer bu. Ondan dolayı sololarda miks içinden o kadar kolay sıyrılır ki bu meretler inanılmazdır (Şekil 10).


Bölüm 3.4 : Humbucker Manyetikler

Bu manyetiklerin çıkışı 50lerin ortalarına dayanıyor. 50 ortalarında Gibson firması P-90 manyetiklere sahip LP modellerini çıkarmış durumda. Ancak pazardan ciddi negatif geri bildirim alıyorlar ve konu da “hum” veya “60s hum” denen dip gürültüsü. Firma, yetenekli mühendislerinden Seth Lover’a, ki kendisini büyük bir saygı ile anıyorum, bu sorunun üstesinden gelme görevi veriyor. Seth Baba da “dip gürültüsüz bir P-90” yapma felsefesi ile çalışmaya başlıyor. Nihayetinde ise birbirlerine ters şekilde sarılmış iki bobinin, tek bir mıknatıs üstüne konumlandırılıp (dolayısıyla ters sarım ve ters kutup sağlamış oluyor), bobinleri de birbirlerine seri olarak bağladığında hem daha güçlü bir yapı sunduğunu, hem de dip sesi yok ettiğini keşfediyor. Yani humbucker denen nesnelerin babası bu Seth Lover denen büyük adamdır. Ayrıca “Humbucker” kelime anlamıyla da “Hum Yok edici” demektir. Şekil 11’de ise Seth Lover’ı elinde ilk yaptığı humbucker ile görüyoruz.



Yapılarına dikkat ettiğimizde ise mıknatısın bobinlerin tam altında konumlandığını, tek mıknatıs olduğundan kutupsal olarak her bobinin farklı kutupta olduğunu söyleyebiliriz (Şekil 12). 



Her bir bobine ise manyetik alanı yukarıya taşıyacak pole piece’ler yerleştirilir. İlk humbuckerlarda her bobine denk gelen pole pieceler ayarlanamaz türde yani çivi şekilli idi. Ancak Seth Lover bobinleri biraz daha dengesiz yapmanın çok iyi netice verdiğini buldu. Bunun birincil yolu olarak ise manyetik alanı dağıtmayı seçti. Bunun için bobinlerin birisine çivi tipi PP’ler (pole pieceler) takarken, diğerine manyetik altına kadar inen vida tipi PP’ler yerleştirdi.

Çıkış olarak Vintage PAF’lardan modern ultra yüksek çıkışlı HBlara kadar çok geniş bir seçenek alanı söz konusudur. 7,50K’lık PAF ve/veya PAF klonlarından 17-19K’lık modern HB’lara kadar (Şekil 13)… Mıknatıs olarak da A2’den seramiklere kadar hemen her çeşit mıknatıs kullanılır. Sarım, tel kalınlığı, tel yalıtımı, sarım türü, sarım sıkılığı vs. unsurlar değiştikçe farklı farklı modeller ortaya çıkmıştır.



Sound olarak da çok geniş bir alanda tonalite ortaya koyarlar. Ancak genel anlamda, siglelara göre çok daha az netlik barındırırlar, çıkışları daha yüksektir ve dip ses vermezler.

Unutmadan bahsetmek istediğim bir konu da “F Spaced” veya “Trembucker” yani PP aralıkları hususudur. PP aralıkları, humbuckerların ilk tasarlandıkları gitarlara göre belirlenmiş bir değere göre ayarlanmıştı. Ancak 80’ler ile beraber daha yoğun tremolo kullanımı ve floyd rose gibi hadiseler gitaristlerin hayatına girdi. Manyetik tasarımları 1955’dekinden pek de farklı değilken müzik ve dönemin gitaristlerinin ihtiyaçları daha farklı bir yöne kaymıştı. Eddie Van Halen topyekün bir akım olarak gelirken bu ihtiyaç süper strat kavramını doğurdu. Bu tür gitarlar köprülerinde humbucker manyetikler barındırıyordu ancak Tremololu gitarların köprülerinin tel aralıkları ile dönemdeki humbuckerların tel aralıkları birbiri ile uyuşmuyordu. Eddie Van Halen bu sebeple kendi gitarına taktığı PAF’ını açılı bir şekilde, tellerin PPler üzerine denk gelecek şekilde takmıştı. Manyetik üreticileri ise daha sonraları Tremololu gitarlara uygun aralıklara sahip ürünler ürettiler. İşte DiMarzio’nun “F Spaced” Duncan’ın “Trembucker” dediği şey budur (Şekil 14).



Bölüm 3.5 : Aktif Manyetikler

80 başları ile gitar dünyasına merhaba diyen manyetik türüdür aktif manyetikler. Hem humbucker hem de single türleri mevcuttur. Çok sevenleri olsa da, özellikle vintaj tayfasında, ciddi anlamda uzak duran bir kesim olduğunu belirtmem de lazım. Bu manyetiklerin temeli aslında standart manyetikler ile aynıdır. Ancak çok daha düşük empedans değerleri söz konusudur. Tel salınımlarını, pasif manyetikler gibi algılar ve elektriksel sinyale çevirirler. Bu elektriksel sinyal, pilden gelen aktif bir potansiyelle desteklenince ortaya çıkışı standart manyetiklerin çok çok üstünde bir manyetik çıkar. Ancak işte buradaki bir hadise, aktif manyetikleri tını aktarım cihazları olarak çok kötü bir namı olmasına yol açar. Bunu daha iyi ortaya koyabilmek için tonal anlamda kötü (işlevsel sıkıntısı olmayan) bir gitar ile çok iyi bir gitarı karşılaştırmak ve farkının ne olduğunu gözlemek lazım. Biri 100$ iken neden diğeri 5000$dır? Aslında işlevsel sorunu olmayan, entonasyonu tam, ayarları yerinde bu iki gitarı amfiye bağladığımızda duyacağımız sesin çok büyük bir kısmı aynı olacak. Bir akor bastığımızda veya bir pasaj çaldığımızda ortadaki sesin ciddi büyük bir bölümü aynı olacak zira bu kısım kök ses ve dominant armoniğinden oluşmaktadır. Ancak ak gitar ile kara gitarın ayrıldığı kısım üst armonikler/doğuşkanlar temelinde saklıdır. Bir gitar bu doğuşkanlar açısından ne kadar zenginse, o gitarın tonuna, tınısına o kadar iyi olarak tanımlanabilir. İşte bu nokta aktif manyetiklerin hem en büyük avantajını hem de en büyük zayıf noktasını belirler. Aktif manyetiklerde elde edilen sinyal ciddi anlamda pil takviyesi ile büyütüldüğünden, zaten çok daha küçük şeyler olan zenginlik sağlayan unsurlar (aynı oranda büyütülemedikleri için) insan kulağınca duyulamaz hale gelirler. Dolayısıyla aktif manyetikler nispeten düz bir EQ eğrisi ile, zenginlikten uzak, dominant armonik ve kök sesin baskınlığında bir tonal renk sunarlar ve temiz tonlarda sevenine rastlamak oldukça zordur. Dahası pek çok aktif manyetik oldukça "compressed" yapıya sahip olduğundan dolayı tuşe nüanslarını yansıtmak anlamında da yeteneksizdir. 

Kullanılabilecekleri iyi oldukları bir yer hiç mi yok diye düşünenleriniz yok değil. Evet, bol kompresyonlu ve duysal detaylar konusunda sağır bu cihazların da faydalı oldukları yerler var. Elinizde vasat veya vasatın altında bir gitar varsa ve bolca "palm mute" içeren, sert ve yine kompresyonlu bir tonla müzik yapıyorsanız faydalı olacakları aşikardır. Veya 2-3 adet çift kapılı buzdolabı büyüklüğünde rack sistemi kullanıyorsanız ve single manyetiklerinizin oluşturduğu milivolt mertebesindeki sinyallerin kilometrelerce sinyal yolculuğu içinde heder olmamasına ihtiyacınız varsa, yine, faydalı olabilirler.


Bölüm 4 : Kaynakça

Ø      www.gitarpedal.net/forum üzerinde Mehmet BARLO’nun yazdığı manyetik makalesi
Ø      www.seymourduncan.com: Özellikle Seymour W. Duncan’ın kendi yazdığı ve aşağı yukarı 500 küsur maddeden oluşan ve ultra detaylı SSS bölümü
Ø      Brosnac, D., “Guitar Electronics for Musicians”, Amsco Yayınları, 2001
Ø      Koch, M., “Building Electric Guitars”, E-Book Edition, Martin Koch Yayınları, 2001
Ø      Donahue, J., “Guitars, Design, Production and Repair”, Noah James Yayınları, 2002
Ø      Erlewine, D., “Guitar Player Repair Guide” 2.Basım, Backbeat Yayınları, 1994
Ø      Lollar, J., Kişisel Görüşme Notları
Ø      www.lollarguitars.com özellikle Jason Lollar ile yapılan röportaj bölümleri


 Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.

5 yorum:

Popüler Yayınlar