Aslında bu tür “en iyi gitar albümleri” gibi başlıklar oldukça yüzeyseldirler ve yapıları, yani geniş ölçekteki genellemeler ihtivâ ettiklerinden ciddi ikilemler de barındırabilen, çok iddialı başlıklardır. Ancak içerikte, mümkün mertebe “daha doğru” veya “daha gerçek” sıfatlarına yaklaştırabilmek adına bazı daraltmalar yaptım, sınıflandırmaya girecek albümleri belirlerken nispeten net kıstaslar oluşturdum. Her şeyden önce değerlendirmeye aldığım albümlerin hepsi rock tabanlı albümlerden oluşmakta. Bu bağlamda hayranı olduğum Mike Stern, Django Reinhardt, Scott Henderson, SRV, Warren Haynes, Al Di Meola, Duane Allman, Eric Clapton gibi isimleri pas geçtim. Diğer bir kıstasım zamanla alakalıydı. Listemi oluştururken 1980 sonrası albümleri temel aldım. Buna müteakip Jeff Beck, Jimmy Page, John MacLauplin, Jimi Hendrix, gibi “efsane” isimleri de pas geçmek durumunda kaldım, yoksa listeyi on tane değil 100 tane ile bile yapsak hâlâ eksik birçok çalışma kalacaktı... Ayrıca “solo gitar” esası da dikkate aldığım temel ölçütlerdendi. Bu sınırlar dâhilindeki albümlerde ise kişisel beğenilerim, kitlelere olan etki, gitara ve gitar müziğine getirdiği inovasyon gibi ölçütler göz önünde tuttuğum değerler oldu. Özellikle, bu tür gitar esaslı işlere girmek isteyenlere, gitar çalıp da vizyonunu geliştirmek isteyen genç arkadaşlara faydalı olabileceğini düşünüyorum….
Tarihin Gitarla Aktığı Anlar
Steve Vai – Passion&Warfare : Yıl 1990. 80 sonlarında güçlü bir şekilde kendini gösteren, teknik üstünlük sahibi hızlı gitarist akımının nispeten sonları… Tam bu ortama ve zamana bir bomba düşer. Daha önceleri Zappa, David Lee Roth gibi isimlerle çalışmış ve bir de solo albüm (Flex-Able - 1984) sahibi Steve Vai, Whitesnake ile “Slip of the Tongue” turnesindeyken geniş ölçekte de tanıtma imkanı bulduğu albümünü patlatır: Sonuç; O andan bugüne kadar tüm dünyadan sayısız gitaristin çaldığı/çalmak istediği/çalmayı düşlediği ölümsüz ve zamanı için oldukça orijinal bir gitar büyücülüğü içeren, 7 telli katı gövde elektrik gitarların gerçek anlamda ilk kez kullanıldığı ve rock müziği literatürüne sokulduğu, aralarında “For The Love of God, Answers, Liberty, Blue Powder” gibi 14 klasik barındıran, mükemmel bir eser… Albüm enstrumantal olmasına rağmen, hemde 90’larda, billboard listelerinde 18. sıraya bile çıkar. 1990 yılında en iyi enstrumantal rock dalında Grammy adayı olmasına değil, ödülü kaptırmasına şaşmak lazım ;) Mutlak bir klasik. Eğer sınırlı sayıda orijinal CD alabilme imkanınız varsa, 2.el bile olsa P&W ‘i arşivinize katmak konusunda tereddütünüz olmasın ;)
Joe Satriani – Surfing with the Alien : Yıl 1987. Gitar alemlerini bir neo-klasik elektrik gitar fırtınası almış gitmekte… Gitar dahilerinin hocası, gitar mucizesi Joe Satriani “SwtA” albümü ile öyle bir giriş yapar ki, albümün etkisi halen ciddi bir eksiklik yaşamaksızın sürmektedir. 87 için gitardan çıkan alışılmışın sesler ve müzikal yaklaşım, her ne kadar köklere bağlı olsa bile, ironik bir şekilde, oldukça yenilikçidir. Melodik karakterli, akılda kalıcı şarkılar, sözsüz müzik sevmeyenleri bile kendine çeker. Albüm Joe’yu bile şaşırtarak milyon üzerinde satar, platin plak vs. kazanır. Ancak en önemli sonucu gitaristlere getirdiği etkilerdir. Zayıf prodüksiyonuna rağmen “Surfing with the Alien, Crushing Day, Echo, Always with me,always with you…” gibi benzersiz şarkılar güzellikleri ile halen çok geniş çapta ve tüm dünyada gitaristleri ve gitarist adaylarını etkisi altına almaya devam etmektedir. Arşivde olmazsa olmazdır. Albümün iki alternatifi ise “Flying in a Blues Dream ve Joe Satriani’nin kendi adını taşıyan albümüdür bana göre…
Van Halen – Van Halen I : Şimdiki durağımız 1978. Aşağı yukarı, Richie Blackmore’ın “Gitar piyano kadar hızlı çalınamaz” sözünü sarfettiği yılların az biraz sonrası. Hollanda’nın, ABD’ye ve müzik dünyasına en büyük hediyelerinden birisi olan VH, bu albümü ile rock gitar standartlarını sonsuza dek değiştirdi. Sadece “Eruption” adlı kısa giriş eseri bile gitar çalan sayısız ismi dumur etti ve gitarın klasik müzikle desteklendiğinde nasıl hızlı ve farklı boyutlarda çalınabileceğini de göstermiş oldu. Dahası, Kuzey Amerika’ya ve sonradan da tüm dünyaya sayısız rock gitaristi kazandırdı. 80’lerden itibaren, Eddie Van Halen’dan doğrudan veya dolaylı etkilenmeyen rock gitaristi diye bir şey kalmadı. Armoniklere etkin yer veren, az veya çok tapping yapan, gitarın köprüsüyle vibrato numaraları çeken bir gitaristin Eddie’den etkilenmemesi diye bir şey olmaz zaten. “Running with the Devil, Ain’t Talking ‘bout Love, Eruption” üçlemesi bir devrimin belgeleridir.Ardından da hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır.
Ozzy Osbourne – Blizzard of Oz : (1982) Kara Sabahattin’den ayrılıp, kendi adına bir şeyler yapmak isteyen Ozzy’nin en dikkat çekici ve bana göre en iyi albümü “BoO”’dur. Eddie VH’dan alınan etkilenimin en erken ve en mükemmel neticelerinden birisi bu albüm ve albümdeki gitaristliktir. Çok çok erken bir yaşta kaybettiğimiz Randy Rhoads’un gitardaki muhteşem lead ve solo gitar numaralarını fark etmek insana, diğer albümlerde sıkça yakalayamayacağı tatlar yaşatır. Gitaristlik ise gerçekten göz yaşartıcıdır. “Mr.Crowley, Crazy Train, Dee, Revalation, I Dont Know” gibi eserlere sahip olan albüm, yüksek yoğunluğu ile dönemsel emsallerinin ötesine geçer. Ayrıca, Rhoads’un gitardaki lezzetini görmenin en güzel ve kolay yolu ise 1987 yılında çıkan ve 1982 yılının kayıtlarından oluşan “Tribute” albümünü dinlemektir. O albümde, özellikle Mr.Crowley, sonundaki, stüdyo versiyonunda sesin kısılarak bitirildiği, solonun uzatılmış versiyonu ile mükemmel bir hal alır. “Bu albümü bilmeyene ceza var” deseler azdır ;)
Yngwie J. Malmsteen – Trilogy : Yıl 1986. Daha önceden “Rising Force” ve “Marching Out” albümleri ile daha ziyade gitaristlerin nazarı dikaktini çeken Malmsteen, bu albümle çok daha geniş kitlelere ulaşır (Zaten o sebeple “Rising Force’u mu yoksa Trilogy’yi mi koysam” şeklindeki kararsızlığımı birtarafa bırakabildim). Trilogy, diğer albümlerden biraz daha farklı olarak dönemin melodik hard’n heavy standartlarına daha paralel bir albümdür. Ancak dahası, gitaristliği ve müzisyenliği biraz daha üst seviyeye çıkmış bir Yngwie’den de söz edilebilir. Bu albüm neo-klasik elektrik gitar adına gelmiş geçmiş en önemli albümlerdendir. Bestecilik ve yenilikçilik olarak, bana göre, Malmsteen’in doruk albümüdür. Akabinde yayımladığı hiçbir şey Trilogy’yi geride bırakacak nitelikte değildi. Albümün doruk noktaları ise “You Dont Remember…, Crying, Trilogy Suite OP:5, Magic Mirror, Liar” olarak zikredilebilir.
Jason Becker - Perpetual Burn : Neo-Klasik elektrik gitarın tepe noktalarından bir diğeri de Jason Becker’in, 1988 tarihli şaheseri “PB”’dür. Cacophony’de Marty Friedman ile gitar fırtınaları estiren Jason bu albümde, 2 şarkı hariç, tek tabanca takılır ve gitardaki sihirbazlığını dinleyenlere gösterir. Aslında davullar ve bazı gitar bölümleri hariç herşey Jason’a aittir. Besteler ise ciddi anlamda bir başyapıtın temel parçacıklarıdır. harika bir çoksesli yapıya sahip olan “Air”, tam bir sihizbaz şarkısı olan “Opus Pocus”, “Dweller in the Cellar” ve diğerleri… Bu albümü dinlerken ALS illeti yüzünden şu an büyük ölçüde felçli olan ve son solo albümünü gözlerini takip eden bir bilgisayarla ve yakınlarının desteğiyle kaydeden, gitar efsanesi Jason Becker’e olan saygınız, sevginiz doruk yapacak, elbette durumu için hissedeceğiniz hisler de…
Dream Theater – Awake : “Bu listeye dahil olması gereken Images&Words mü yoksa Awake mi?” şeklinde uzun süren bir düşünce evresinden sonra, 1994 yılının ürünü olan Awake’de karar kıldım. Neden; yapı olarak daha ilericidir, şarkı yapıları ve düzenlemeleri daha karmaşıktır, gitaristlik ,hem solo hem de lead gitaristlik babında, daha da ileri bir noktaya taşınmıştır, I&W ile elde edilen başarının talih olmadığını ispatlanmıştır, içeriğinde “Lie, Mirror, Erotomania, Scarred, 6:00” gibi benzersiz şarkılar ihtiva eder ve liste bu şekilde uzar gider… John Petrucci, “Mirror” ve “Erotomania”’da adeta devleşir. Bu albümün, ancak, esas olayı sadece solo gitaristlikten de ziyade genel anlamda gitaristliktir. Akor geçişleri, yazılmış olan armoniler, sololar, temiz/kirli bölümler ve bunların düzenlenmesi, tonlar, efekt kullanımı gibi konular müzik okullarında ders olarak okutulabilir niteliktedir. Petrucci’nin daha dobiş olduğu da yıllardır aynı zamanda ki albüm kapağındaki kitapçıkta görebiliriz.
Blues Saraceno - Never Look Back : İngilizcede “underrated” denen şeyi bu albüm için kullanmak tam noktaya parmak basmak olur. Dahası, yavur forumlarında rastlanabilecek “best underrated guitar player” tabirine de tanım olabilecek bir müzisyendir Blues. Albümdeki müzisyenlik ve gitaristlik çok lezzetli bir biçim almıştır. En güçlü yanı “cümleleme”lerdeki (phrasing) üstün başarıdır. İlk şarkı “Remember When”in, ilk notaları ile duyulduğu andan, son şarkı “Frazin’”in son notalarına kadar her nota ayrı ayrı kıymetlidir. Gereksiz tek nota kullanılmamıştır. 1989’un notaları süretle ve bol kepçe harcayan çokça şhred gitaristinin aksine… Bir gitar başyapıtı, ama öncelikle gitar çalanlara elzem. “Remember When”i bilememek, zinhar, haramdır ;)
Eric Johnson – Ah Via Musicom : Eric Johnson adını tüm dünyaya yayan albümdür. 1990 yılında çıkan albüm platin plak alır ve akabinde gelecek başarılara zemin hazırlar. “Cliffs of Dover” bir gitardan çıkabilecek en güzel seslerden birisidir. Albümü nasıl karakterize edebilirim diye düşündüğümde aklıma şunlar gelir; mükemmel gitaristlik, harikulade besteler, nefes kesen düzenlemeler, yumuşacık vokaller, mükemmel müzisyenlik… Pop, blues, caz ve rock hiç bu kadar güzel ve zarif bir biçimde karışmamışlardı… 10 üzerinden 17 alır bu albüm ;)
Diğerleri : Sadece adını vererek geçeceğim diğer bazı önemli albümler ise;
· Jeff Beck – Guitar Shop
· Steve Morse – Southern Steel ve Coast to Coast
· Deep Purple – Sometimes I Feel Like Screaming (tek şarkı / Perpendicular’dan)
· Bon Jovi – My Guitar Lies Bleeding in my Arms (tek şarkı / These Days’den)
· Andy Timmons - Ear Xtacy
· Death – Sound of Perseverance
· Guthrie Govan – Erotic Cakes
· Yavuz Çetin – İlk
· Racer X – Technical Difficulties (Paul Gilbert olayı)
· Mr.Big – Mr.Big (Paul Gilbert olayı)
· Winger – Pull (Reb Beach olayı)
· Vinnie Moore – Maze ve Out of Nowhere
· Cacophony – Speed Metal Symhony
· Tony Macalpine – Premonition
· Extreme – Pornograffiti (Nuno Bettencort olayı)
· King Crimson – Discipline
· Frank Zappa – Shut Up’ N Play Yer Guitar
· Buckethead – Colma ve Electric Tears
· Gary Moore – We want Moore
Tarafımdan yazılmış olan bu yazı YUXEXES Dergisinde yer alan Gitardaki Sarmaşık adlı köşede yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder