7/15/2011

Eddie Van Halen Röportajı (1980)

GuitarWorld,  Nisan 1980, Eddie Van Halen Röportajı




Gitara ilk başladığın zamanlarda bu işe ne kadar zaman harcıyordun?
Her gün, günün her saati diyebilirim. Hatta bazen okulu kırıp eve kaçar ve çalardım. Cidden bu işi çok seviyordum.

Çalmayı kendin mi öğrendin?
Gitar için, kesinlikle. Hayatta hiç ders almadım onun için. Sadece bir keresinde bir arkadaşım bareli akorların nasıl basılacağını öğretmişti hepsi bu.




Peki ya soloculuk kısmı (lead)?
(Cream’in Wheels of Fire albümünden Eric Clapton’un Crossroads solosunu çalıyor)Bu şarkıyı nota nota biliyorum. Ayrıca I’m so Glad (Fresh Cream) ve Sitting on Top of the World’ün (Cream, Goodbye) konser yorumlarını da… Tüm bunları iyi bilirdim…





Sen öğrenirken kardeşin Alex ile beraberde çalar mıydınız?
Aslında ben öncesinde davula başlamıştım. Surfaris’in Wipe Out’unu almıştım ve şarkıyı çok sevmiş ve kendi kendime 125$’lık bir St.George davul seti alacağım demiştim. Bu sebeple kendime gazete dağıtıcılığı işi buldum. Hem de ne iş? Sabahın beşinde, yağmurda çamurda kabak tekerlekleri olan bir bisiklet üstünde… Kardeşim ise evde davul çalışıyordu ve benden çok daha iyi çalmaya başlayınca davulumu ona verdim.

Bu ilk gitarını aldığın zaman mı oluyor?
Evet. 4 manyetikli 70$’lık bir Tiesco Del Ray idi. O zamanlar ne kadar çok manyetik, o kadar iyi diye düşünüyordum ve şimdi ne elimde ne var? Tek manyetik ve tek bir ayar düğmesi.



Hızı nasıl kazandın peki?
Pekala sana sırrımı anlatacağım. Beni minik bir odaya kitleyip hızlı çalmamı söylediler(gülüyor). Aslen bir klasik piyanist olarak eğitildim. Tek kelime bile İngilizce konuşamayan ve her hatamızda bir kafamıza bir tane patlatmak için elinde cetvelle tepemizde bekleyen Rus bir hocamız vardı. İlk olarak Hollanda’da başladık derslere, hem Alex hem de ben. Sonrasında Amerika’ya taşındık ve babamız bize yine oldukça iyi bir hoca buldu. Basitçe kulaklarımızın gelişmesi böylelikle oldu diyebiliriz. Ayrıca işin teorisini ve parmaklarımızı nasıl hareket ettireceğimizi öğrendik. Akabinde Dave Clark Five ve o tür gruplar çıktı piyasaya ve ben bunları çalmak istedim (burada You Really Got Me’yi çalıyor), klink klink klink piyano değil (gülüyor). Piyanoyu ise halen çalıyorum, hatta keman da çalıyorum.

Piyano eğitimin gitar çalımını etkiledi mi?
Bunun gibi şeyler klasiktir (Spanish Fly’dan sürekli sol el tremolo tekniği ile bir şey çalıyor). Psikolojik olarak mutlaka bir şeyler gelmiştir ama hiçbir zaman piyanonun başına gitara uyarlamalık bir şeyler bulmak için oturmadım.

Aileniz senin gitar ve rock’n roll hakkındaki hareketlerini destekliyor muydu, tutumları nasıldı?
Babam evet, annem ise hayır. Annem, bizim babamız gibi müzikle ilgileneceğimizden korkuyordu. Aslında hala bunun süreceğini sanmıyor ama en azından gururlu. Babam ise dönemindeki en iyi klarnetçilerden biriydi. Çok çekiciymiş. Babam okulu kırıp sigara içen tiplerdenmiş, annem ise ponpon (cheerleader) kızlardan. Tamamen zıtların birleşimi – muhafazakar ve serseri. Eğer babamı buraya oturtup konuşsanız aklınızı alır ve sizi acayip güldürür. Tıpkı Al ve ben gibidir. Tüm hayatı müzik olmuş, bildiği her şey bu.




Peki konserlerinize gelirler miydi?
Evet. Babam bizi sahnede gördüğünde ağlar çünkü bunu çok seviyor. Bilirsin, o çok mutlu. Bu tıpkı bir rüyanın gerçek olması gibi: ailedeki müzik geleneğinin devamı, hem de onun da adıyla. Okuldayken etrafımdaki tonla kişi aileleri hakkında konuşurlardı: ailem şöyle kötü filan diye. Ama ben öyle değildim. Onlar için çıldırırdım ve arkadaşlarıma onlar için her şeyi yapabileceğimi ve onları çok sevdiğimi söylerdim. Babamı geçen yılki doğum gününde emekli ettik ve ona bir tekne hediye ettik. Sevdiklerimi mutlu etmeye bayılıyorum.



Başka bir konuya geçelim, kendi gitarlarını yapmaya nasıl karar verdin?
Bana göre Les Paul klişe bir gitardı, rock’n roll gitarı. Sesini seviyordum ama vücuduma uygun değildi. Genelde yaptığım geniş gerinmeleri yapmak için gitarı çok yukarıda tutmak zorunda kalıyordum ve bu da oldukça komik görünüyordu. Bu yüzden böyle bir soundu olan ancak bir tremoloya sahip bir şey istedim. Bigsbyler muhtemelen en kötülerden birisidir. Bu yüzden 58 üretimi bir strat aldım ve onunla  okul balolarında filan çaldım. Ancak çalarken Dave ve Al suratıma bagetlerini fırlatıp “çalma artık şu gitarı. Sesi çok ince” diyorlardı. Bilirsiniz, single manyetikler. Fuzz box kullanmadığımda gerçekten incecik sesleri vardı ve fuzz ile daha da kötü oluyordu. Bu yüzden onu sattım ve iki yıl sonra bir el frezesi satın alıp bir Gibson PAF manyetiğini ‘61 Stratın üzerine taktım. Birden bire tüm grup “Şimdi oldu. Artık bir strat gibi tınlamıyor” diyordu. Sonrasında Charvel denen, Fender'in ürünlerini daha iyi ağaçlarla birebir kopyalayan firmayı duydum.

Bu ilk ev yapımı gitarının ahşabını aldığın yer mi oluyor?
Evet. İlki, debut albümümüzdeki siyah beyaz çizgili olandı. Charvel’a gidip tek manyetik ve tek ayar düğmeli bir gövde istedim. Pena muhafazasını ise kendim halletmek durumunda kaldım. ’58 Strattan çıkma bir tremolo köprü kullandım. Charvel’a, ayrıca, çok daha genişçe yeni bir sap yaptırdım. Daracık saplardan nefret ederim. Sapın arkasını ise cilasız severim. Bu aralar aslında ilk Ibanez Destroyer’lerden birisi olan, korina gövdeli köpekbalığı gitarımı da yaptığım zamanlardır. Ancak kazara gövdeyi keserken biraz fazla girmiştim.

Tonundan bir şeyler kaybetti mi?
İstediğim tonaliteyi kaybetti. Şimdilerde çocuklar böyle şeyler anlatamazlar – anca her bir şeye DiMarzio manyetik taktırdıktan sonra “işte rock’n roll” diyorlar. Fakat, işte peşinde olduğum minicik bir ton gövdedeki kesikle beraber gitmişti. Sonrasında Charvel’e gittim Destroyer’in parçaları ile. Onu çalmaktan da sıkılmıştım ve daha sonraları bir arkadaşım benim için o gövdeye bir yılanı ısıran ejderha figürü yonttu.

Siyah Beyaz stratını yapmak ne kadar zamanını almıştı?
Çok fazla değil ama biraz aldı elbette. Bir zamanlar, ana deneysel takıldığım ir Gibson ES-335’im vardı. bu benim perdelerini değiştirdiğim ve boyasını değiştirip heder ettiğim bir gitardı. Demek istediğim bu gitarı mahvetmek için elimden geleni yaptım. Ancak çok şey de öğrendim bu gitardan. Çok yazık zira o gitar bugünlerde epey para ederdi. Yine de öğrendiklerimi düşününce buna deydiğini düşünüyorum.

Bu siyah beyaz gitarını daha sonraları da modifiye etmeyi sürdürdün mü?
Evet, firma onu kopyalamaya başladı ve ben de dedim ki “adamım, şunu biraz daha değiştirsek daha iyi olur”. Sonrasında onu tekrar boyadım ve üç manyetiğini geri koydum ama çalışmadılar – sadece sap manyetiği çalıştı. Ben bunları farklı olmak için yapmıştım ancak şimdi bu modelden alan her çocuk “adamım, hala farklı bir şeyler var” diyecekti. Her zaman gitardan değişik şeyler elde etmeyi seven serseri bir ufaklıktım, kendi gitarımı da zaten bu yüzden yapmaya girişmiştim.



2.Albüm için yeni bir tane daha yaptın mı?
Sarı – Beyaz stratı yaptım. Charvel’dan dişbudak bir gövde almıştım. Önden yükleme (Barış’ın notu:manyetiklerin önden, pena muhafazasına gerek kalmaksızın yüklediği yöntem) benim fikrimdi. Böylelikle pena muhafazasına ihtiyacım kalmayacaktı ve Charvel gitarı benim için yaptı. Fotoğraftaki manyetik gerçekte kullandığım değil aslında – foto çekimleri başladığında aleti toparlamayı yeni bitirmiştim ve bitmiş gibi görünsün diye atılacak bir manyetiği, emaneten koydum. Sonrasından ilk gitarımdaki manyetiği alıp buna taktım ancak çok da güzel gelmedi sesi. Ben de gidip DiMarzio almadım zira onlar gerçekten distorte geliyorlar bana. Ben uzun sustaini olan temiz sesleri seviyorum ve bu sebepten fuzz box’lardan nefret ediyorum. Neyse, bir PAF mıknatısı aldım ve DiMarzio manyetiğin içine koydum. Arkasından da manyetiği baştan elle yeniden saydım ki söylemeliyim ki çok uzun sürdü. Aslına bakarsanız üç manyetik heba ettim ama sonunda, dördüncüde istediğimi elde ettim. Sarım sayısını ise hiç hesaplamadım, göz hesabı giriştim.

Bu, senin ikinci turnende kullandığın gitar mıydı?
O turnenin yarısında bunu ve ilk albümde kullandığım gitarı kullandım ve sonrasında Floyd Rose’a gittim. O bana stratları akorda tutacak kendi özel köprüsünü ve üst eşiğini gösterdi. Ben de “Vay canına, şunu hemen deyeyim” dedim. Bu tür şeylere kapım daima açıktır. Boogie Bodies’e maundan bir gövde yaptırdım, ölçüleri bana uygun olan ve köprüyü buna yerleştirdim. Gövde strat tipi bir gövdeydi ancak 2,5” kalınlığındaydı ve bu haliyle Les Paullerden bile kalındı. Rose’un köprüsü oldukça zayıf (Barış’ın notu:”thin=zayıf” şeklinde çevirdim) bir ses sağlayacağından oldukça kalın bir gövde ile işi halledebileceğimi düşünmüştüm. Gitarda bir adet Gibson PAF manyetik ve bir de ses yüksekliği ayarı vardı, hepsi bu. Gerçekten basitti…



Floyd’un vibrato üniteleri hakkındaki senin genel görüşün nedir?
Hem sevdim, hem de sevmedim. Bir açıdan, gitarın soundu kırılgan bir parlaklık kazandı ve bazı ağır ayarlarlar yapmak zorunda kaldım kendi tonuma tekrar ulaşmak için. Bu sebeple bunları stüdyoda sevmiyorum. Biz içeri girer, kanlı canlı çalarız. Ben gitar soundumu miksde toparlamaktansa gitarın kendisi ve amfiden düzeltmeyi severim. Diğer bir açıdan bakarsak da bir telde akord sorunu yaşadığınızda, tek telde düzeltme yapamıyorsunuz zira tüm gitarın akordu kaçıyor. Bazen çalarken akord kaçtığında, bir akor basar ve hızla akordumu düzeltirim. Ancak burada bu imkansız. Önce üst kilitleri açmanız lazım. Ama avantajları da var. Tremolo çubuğunu kullandığınızda asla akord kaçırmıyor.

Kendi gitarını yapmanın en zor yönleri nelerdir?
Sapı gövdeye uydurmak. Diğer bir sorun ise stratların tel aralıkları, Gibsonlarınkinden epey farklı, eğer bir humbucker manyetik kullanıyorsanız, delikleri tellerin altına denk getiremiyorsunuz. Buna, manyetiği yerleştirirken manyetiği biraz eğimli yerleştirerek çözüm buldum. Sevdiğim soundda, köprü ve manyetiğin konumlarının doğru ayarlanması çok önemli. Ben bunu aşağı yukarı Les Paul’ün yaptığı gibi yapıyorum. Eğer manyetiği saptan çok uzağa yerleştirirsem Grand Funk ve Johny Winter tonları, çok yakına koyarsam da çok tiz olanından strat-vari tonlar almaya başlıyorum. Bu yüzden sapa doğru hareket ettirirken, strat soundundan biraz daha güçlü tonlara doğru bir arayışım oluyor.



Turnedeyken yanına özel cihazlar, aletler vs. alıyor musun?
İlave olarak beş  sap, üç farklı gövde, on farklı manyetik, biraz akord burgusu, bir miktar da, kırılırlarsa filan diye, tremolo parçaları alıyorum. Görüyorsun ya, altı ay boyunca turnedeyken perdeler aşınmaya başlıyor. Eğer bir saptaki perdeler cidden aşınırsa diğeriyle değiştiriyordum. Yoldayken perde değiştirmeye hiç zaman olmuyor. Alet edevat olarak ise küçük şeyler taşıyorum; vidalar, ıskarpelalar, matkaplar, şerit testereler filan, ufak şeyler [gülüyor]



Perde değiştirmek için özel yöntemlerin var mı?
Evet. İnsanların perde değiştirme yöntemlerinden nefret ediyorum. Ben bu işi oldukça basit halde hallediyorum. 400’lük zımpara ve yünçelik (Barış’ın notu:"Steel Wool") uyguluyorum. Dümdüz perdelerden hoşlanmıyorum hiç. Zira tellerin dayanacağı ne kadar yüzeyiniz varsa, entonasyon dışı kalabileceğiniz  o kadar çok alanınız vardır. Ben oldukça yüksek sayılabilecek, büyük perdeleri seviyorum. Ancak ben onları bir tepecik oluşturacak şekilde hazırlıyorum. Yan bakış altında bir pena ucu gibi dururlar. Tam o kadar sivri değil ama mümkün mertebe düz olmaktan uzak. Perde değişiminde önemli olan diğer bir nokta da eski perdelerin çıkarılması hakkında; perde demirleri kenarlardan çıkarılmaya başlanmalı. Birçok insan onları doğrudan tepelerinden çekerek çıkarıyor ve ağaca da zarar veriyorlar.

Manyetiklerinde özel bir şeyler söz konusu mu?
Genellikle eski Gibson PAF’ları kullanırım ve daima onları parafinlerim. Böylelikle iğrenç ötme sesleri kesilir. Aslında oldukça hassas da bir işlem bu. Zira manyetiği orada uzun tutarsanız erimeye başlıyor. Bunu yapmanın en önemli nedeni, manyetiğin tellerinin sarımlarındaki titreşimler.. Parafin o bölgeleri doldurduğunda, teller eskisi kadar titremiyor. Hala ötme kalııyor ama artık kontrol edilebilir seviyede. Manyetiği parafinledikten sonra kenarlarına bakır bant çekiyorum. Bu işlemi DiMarzio gibi bir manyetikte yaparken çok dikkatli olmanız lazım. Eski bir PAF’a bu işlemi yaparken manyetiğe bir şey olmaz ancak DiMarzio ile, eğer biraz da dikkatsizseniz, manyetiği birdenbire mahvedebilirsiniz.



Hiç fabrika yapımı, stok model gitarların var mı?
Yeni bir Gibson ES-335’im, biri çift biri tek taraftan oyuk iki tane 58 model Les Paul Jr.’ım var. Bir sürü Japon strat kopyaları mevcut. Ayrıca iki tane vintaj Les Paul’um var; bir 59 alevli akçaağaç kapaklı ve bir de 58 goldtop. Bunlar oldukça iyi durumdalar. Bunları yatırım olsun diye almıştım, yani onları çalmıyorum. Ana sahne gitarlarım, 200$’ın altına mal ettiğim ve kendi yaptığım gitarlar. Bir de akustiğim var, “Spanish Fly” da çaldığım. Bu da naylon telli bir Ovation. Pek pahalı bir model değil. Çelik tellim ise hiç olmadı.

Van Halen 1978

Gelecekte yapmayı düşündüğün gitarlar var mı?
Gelecekte yapacağım veya yaptıracağım gitar çok zor olacak ve muhtemelen baya pahalıya mal olacak. Aslında şu aralar istediğim şey ¾ ölçüde bir Gibson ES-335. Albüm anlaşmasına kadar filan bir ES-335 kullanıyordum ve gayet de güzel geliyordu sesi. Fakat diğer çocuklar “Hadi ama, Roy Orbison gibi görünüyorsun” dediler.Gerçekten de baktığımızda Ted Nugent kasası bir gitar çalan serseri bir velet gibiydim. Gruptakiler dediler ki “Sen Rock’n Rollsun, Roy Orbison değil. Ya git koyu renkli gözlükler de tak, ya da kurtul şundan”. Ben de onu bırakıp tekrar Les Paul ile devam ettim. Bu yüzden gövdesi bana göre olan bir ES-335 istiyorum, belki de o kadar boş gövde olmayan bir modelini.







Peki 335’e vibrato ünitesi koymayı da düşünüyor musun?
Evet, 335’leri cidden çok seviyorum. Ama stok bir 335’i çaldığımda muhtemelen benim çaldığımı anlamazsınız bile. Caz-vari geliyor, akıcı ve hızlı – bir çeşit Alan Holdsworth gibi. Vibratoyu kullanmaya başlama sebebim aslında çalma hızımın artışıydı. Vibratoyu bu hızı biraz kesmek, nefes aldırmak için kullanıyorum.

Vibrato çubuğunun kullanımı ile ilgili görüşlerin nelerdir?
Bu bir efektten daha fazlası olarak, bir hissiyatın yansıması. Bunları gerçekten çıldırtıcı efektlerde kullanmıyorum. Daha ziyade biraz daha hissiyat katıp, zenginleştirmek için kullanıyorum. Özel bazı tekniklerim filan yok, sadece doğru olduğunu düşündüğüm zaman asılıyorum. Akordumu baki kılmak için bazı özel numaralarım var ama yine akord kaçıyor. Bu da ödemek gereken bedel. Kolu aşağıya basıp, geri çektiğinde  Sol ve Si telleri daima diyeze kayıyor. Bu yüzden bareli bir akor basmadan önce bu telleri hızlıca gerdirmek gerekiyor. Vibrato cidden farklı bir enstruman gibi.



Vibratoyu kullandığında akordunu nasıl koruyorsun?
Birçok şeyin kombinasyonuyla. Bunlardan birisi şu; üreticiler köprüden akord burgularına olan mesafenin düz olması gerektiğini pek önemsemiyorlar. Birçoğu burgu deliklerini merkez hattın dışına açıyor ve teller burgulara geçerken telleri tutacak yüzeyler söz konusu oluyor. Üst eşiğimdeki tel yarıkları ise daha geniştir. Tel gerdiricim (String Retainer/String Tree) sadece Mi ve Si tellerini tutar. Vibrato ünitemi sadece aşağıya inecek şekilde ayarlarım. Görebileceğiniz gibi avucumu köprüye yaslayarak çalıyorum. Bu yüzden standart bir ünite ile çalıyor olsam yamuk sesler duyardınız.



Elin köprüde çalmanın ne gibi getirileri var?
Elimin orada olmasıyla sesi hafif boğan efektler alabiliyorum. Daha fazla ton getiriyor ve penalamayla açık bir kombinasyonu da mevcut.

Penanı nasıl tutuyorsun?
Başparmağımla orta parmağım arasında. Bazen hızlı penalarken işaret parmağım da penanın köşesine koyuyorum.

Peki çalarken parmaklarını da işin içine katıyor musun?
Hayır. Parmaklarımla çalamam.

Ya Spanish Fly da?
Montoya gibi tınıyan son bölüm haricinde komple pena kullandım.



Armonikler için perde demirinin tam üstüne mi yoksa biraz arkasına doğru mu vuruyorsun tapping hareketi ile?
Perde üstüne sanırım. Spanish Fly da mesela, armoniklere tapping yapıyorum ardından da hammer on ve pull oflar geliyor sağ işaret parmağımla tap yaparken. En son bombam ise şu; sol elimle hammer ve pull ofları yapıyorum ve gerinebileceğim son yerin ötesinde ise bu işe sağ elimin işaret parmağı devam ediyor. Bir strat çalabilirim veya bir Les Paul, nihayetinde “benim” gibi duyulacak. İnsanlar bu soundu nasıl elde ettiğimi soruyorlar. Benim gitarımı çalsalar bile çıkan ses aynı olmazdı. Hangi gitarı çaldığımın veya amfiyi kullandığımın çok önemi yok, çıkan ses benim sesim olur.

Klavye üzerinde parmaklarını ne kadar genişlikte açabiliyorsun?
İnce Mi telinde 5.perdeden 12.ye kadar uzanabiliyorum. 12den de hangi notaya vuracaksam ona. Bu çılgın sesleri böyle çıkarıyorum.

Çeviren: Barış ŞAHİN
twitter.com/nienturi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar