James Tyler Studio Elite Burning Water 2K İncelemesi
Gitarları ikiye ayırmanız
gerekirse nasıl ayırırsınız? Yok, hayır fiziksel olarak değil, kategori
anlamında... İyi veya kötü? Strat ve Les Paul? Güzel ve çirkin? Tonu iyi veya
kötü? Peki size James Tyler ve diğerleri diye bir alternatif önersem? Zaten bir
önceki önermeye en yakın şeylerden de biri. Çok mu abartıyorum sizce? Aslına
bakarsanız çok yıllar ben öyle düşünürdüm. Bu çirkin mi çirkin kafa sahibi
aletler ne kadar iyi olabilir ki dedim kendi kendime. Hele aynı klasmanda göze
çok daha güzel gelen çeşitli butik gitarlar da varken... Ama şimdi biliyorum...
Önce biraz temel katalog bilgisi
vererek başlayalım;
Gövde Ağacı: Ultra Hafif
Kızılağaç (Alder)
Sap Ağacı: Yıldızkesim
(quartersawn) Akçaağaç
Tuşe Ağacı: Hint Gülü
Tuşe süsleri: Gerçek abalon
noktalar
Sap Manyetiği: JTS5500 Single
(6,76K - Alnico V)
Orta Manyetik: JTS5500 Single
(ters sarımlı/ters kutuplu ve 7,13K – Alnico V)
Köprü Manyetiği: Secret Humbucker
(14,07K – Alnico V)
Elektronik Sistem: 1 volüm, 1 ton
kontrol potu, 5 yönlü seçici ve mid booster ünitesi (by-pass düğmesi ve seviye
potu ile)
Köprü: G6RV, Eski usul 6 vidalı
tremolo ve Raw Vintage çelik saddlelar
Akord Burguları: Hipshot
Grip-Lock 18:1 kilitli akord burguları
Tel Boyu: 25,5 inç
Şekil 1: James Tyler Studio Elite Burning Water 2K
Şekil 2: Çeşitli Tyler Motifleri
Ama perde arkasında şu anki
haline evrilmesi yıllar almış. Görünüm olarak ta ilk Gitarizm köşemde de
yazdığım “swirl” tekniğine yakın gibi ki bir şekilde benzerlikler taşıyor, en
azından uygulama olarak. Nasıl yapıldığı ve/veya uygulandığı henüz sır, adam
gibi bir kaynak yok bu konuda. Swirl tekniği ile özgünlük olarak da
benzeşiyorlar. Yani elinizde bir Studio Elite Burning Water (kısaca SEBW) varsa,
ondaki tam motif neyse size özgü olacak, aynı renk konseptindeki diğer SEBW
gitarlar ile notamo aynı olmayacak ki bu iyi bir şey. Swirl’e göre artısı ise
renklerin saten-vari hissiyatı. Fotoğraflar bunu tamamen yansıtamıyor, illa
görmek lazım. Sap üzerinde ise dokundukça dokunmak isteyeceğiniz türden, son
derece kaygan, satenimsi bir etki bırakan ama metalik bir cila mevcut (Şekil 3).
Şekil 3: James Tyler'da saten ve metalik görünümün muhteşem birleşimi
Gitarı elinize aldığınız anda
hafifliği ile sizi şaşırtıyor. Artı bir puan daha. Tyler bu ağırlık ve rezonans
konularına ciddi anlamda kafayı takmış bir adam, bu konuda yazdığı dikkate
şayan bir çok makalesi, bu konuda verdiği ilginç röportajlar var ve bu gitarda
okuduklarımın fasarya veya dikkat çekmek için bahsedilmiş iddialı promosyon
sözcükleri olmadığını, Jim’in yazdıklarının, söylediklerinin arkasında
durabilen bir gitar ürettiğini görmüş oldum. Gövde ağacı olarak kızılağaç (alder)
tercih edilmiş ki gayet yerinde bir karar. Bu modelde “Mamywo” diye tanımlanan
bir ağaç daha opsiyon olarak sunulsa aslında “MA-laysian MY-stery WO-od”
kelimelerinden türetilmiş bir kelime. Aslında ne ağacı olduğunu bilen yok.
Bunun iki sebebi olabilir ve ikisi için de son derece zekice bir ticari strateji
diyebilirim. İlki aslında şu an belki de ucuz seri gitarlarda da kullanılan ve
bu ünü sayesinde belki de çok sağlam sonik özellikleri hiç göz önüne alınmadan
“istenmeyen ağaç” ilan edilmiş bir ağaç olabilir bu “mamywo”. Böylelikle
“4000$’ı bu filanca ağacından gitara mı vereceğiz?” türünden hiçbir tartışmaya
mahal vermemiş oluyor James Bey. Ihlamur, Agatis gibi bir şey çıksa çok
şaşırtıcı olmaz mıydı? Neyse, diğer bir neden ise şu, internette bu konuda, bu
ağacın ne olabileceği konusunda epey tartışma var. Bunu tecrübe etmek için
özellikle deneyenler de... Yani Tyler kendi kendine büyüyen bir gizem yumağı
örmüş oluyor ve belki siz bile şu an bu satırları okurken bu gizem yumağı
tarafından sarmalanıyorsunuz, merak ediyorsunuz. İşte tam bir olta ve ticari
açıdan çok da işe yaramış gibi. Üstelik şu ana kadar kimse, en azından benim
görebildiğim kadarıyla, 4000$’lık SEBW gitarına kıyıp, boyasını soymadığından
şu an için gerçeğe çok yakın değiliz ama gelecek ne olur bilemem. Devam edelim,
gövde için son derece hafif bir kızılağaç kullanılmış. Nereden nasıl buluyorlar
bilmiyorum ama harika bir gövde. Titreşim karakteristiği öyle bir seviyede ki
fark etmemek için felçli olmanız lazım. Az titreyen bir gitara kıyasla fark gün
ve gece gibi... Bununla birlikte gitarda, Tyler’ın sevdiği gibi ağırlık azaltma
havuzları olabilir. Aslında gitar bende kalabilseydi bir süre, X-ray cihazına
sokardım ama neyse. Ancak orada gördüklerimle tam emin olabilirdim.
Jim Tyler
Gitarın gövdesi temel olarak bir
strat formu olarak düşünülebilir. Temel strat unsurları burada da yerli
yerinde. Ancak tipik strat tasarımı bazı Jim Tyler müdahalelerine maruz kalmış
ve bu sayede daha da kolay çalınabilen, daha dengeli, daha hafif bir şekle
bürünmüş. Pena muhafazası altında ise, fotolarından gördüğüm üzere Tyler, belki
de çok sevdiği ağırlık azaltma tutkusu için, manyetik havuzlarını büyükçe
açıyor. Başlangıçtaki strat tasarımından bir fark bu. Diğer bir nokta, sapı
gövdeyle birleştiren topuk bölgesinin, sap üzerindeki eli en az yoracak, en
zahmetsiz şekilde tüm perdeler, ister ilk pozisyon olsun ister son, üzerinde
rahatça dolanabilecek şekilde tasarlanmış olması. Hala yeterince kütle var bu
birleşim noktasında (bazı gitar yapımcıları ve gitaristler sap plakası olmayan
ve 4 vida ile doğrudan birleştirilen yapıların sustain açısından biraz daha
dezavantajlı görür ve daha bol kütleye sahip eski tür plakalı yapıyı tercih
eder ki örnek olarak Paul Gilbert son yıllarda kullandığı vidalı birleşime
sahip gitarlarında özellikle bu tipi tercih etmiştir) ve son perdelerde bile
hiç zahmete girmeden dolanabiliyorsunuz (Şekil 4).
Şekil 4 - James Tyler son perdelere ulaşım rahatlığı sağlayan tasarıma sahip
Sapa gelince, ilk olarak oldukça
kalın bir profile sahip olduğunu söyleyebilirim. Kumpasım yanımda olmadığından
kesin konuşamam ama bir inç civarında diye tahmin ediyorum. Ancak bu sayede hem
okkalı bir tonal tepkiye sahip, hem de bir şekilde çok rahat bir sap ortaya
çıkıyor. Ayrıca rahatlığı hem üst hem de alt pozisyonlarda kendini belli
etmekte. Çok ince sapları tercih ediyorsanız tuhaf gelebilir ama alışırsanız
elinizdeki ince saplı gitarları sattırır, söyleyeyim. Sapla ilgili en dikkat
çekici noktalardan birisi, aslında çok basit bir şey olan ama bu güne kadar
hiçbir gitarda görmediğim, değişik bir tuşe kenarı formuna sahip olması.
Hafifçe oyuk (scalloped) gibi düşünün (Şekil 5a). Lakin o hafif oyuk tüm
perdeye doğru uzanmıyor, sadece en dış bölgede sınırlı kalıyor ki fotoğraflarda
görebilirsiniz nasıl bir şey olduğunu (Şekil 5b). Basit bir şey ama hem
inovatif, hem de işlevsel. Kendi gitarlarıma da yapacağım bunlardan. Ayrıca
elle yuvarlatılmış klavye dış hatları da hem zarafet, hem de büyük rahatlık
sağlamakta. Perde işçiliği ile ilgili en ufak bir pürüz dahi yok...
Şekil 5a - James Tyler ve mükemmel tuşe özeni
Şekil 5b - James Tyler perde ve tuşe kenarlarındaki dikkate şayan özen
Tuşe ağacı gayet kaliteli
cinsinden, özenle seçilmiş bir Hint Gülü. Koyu renkli, gözenek yapısı gayet şık
bir gülağacı olduğu belli. Tuşenin güzel bir özelliği de konik olması ki
“compound radius” denilen şey. Aşina olmayanlar için biraz ek bilgi olsun,
gitarda tuşeler eğrilikleri bakımından ikiye ayrılırlar; silindirik olanlar ki
geleneksel form budur, diğeri ise konik olanlar. Geleneksel silindirik
olanlarda dar çaplı olanlar (özellikle eski usul Fender çapları yani 7,25
inç’liler), icracılara özellikle üst perdelerde hoş bir akor seslendirme
kolaylığı sunarken, tuşe üzerindeki bombenin büyüklüğü sebebiyle tel bükmelerde
ve tel yüksekliğinin düşük ayarlanmasında sorun yaratırlar. Tel bükerken
seslerde susma, teller düşük ayarlanamadığı için de entonasyon sıkıntıları
vardır. Düze yakın eğrilik çaplarında yaklaştıkça (mesela 16, 17 veya 20
inç’te) bu sorun ortadan kalkar, teller çok düşük seviyelere indirilebilir vs.
ancak bu kez de el ergonomisinden uzaklaşılmış olur ve hissiyat konusunda
sıkıntı başlar. Ayrıca akor seslendirmekte göreceli olarak zorlaşabilir. İşte
konik tuşelerin üst perdelerde daha dar bir çap söz konusu iken bu değer tuşe
boyunca ilerlerken giderek genişler ve son perdede görece daha düz bir değerde
son bulur. İşte Tyler bu konuda da bir artı sahibi; eğrilik çapı ise üst eşikte
9,5 inç, yani modern bir strat ile aynı, son perdede ise 12 inç. Tel yüksekliği
sağlıklı bir şekilde azaltılabilir, tellerde susma olmaz ve entonasyon
sıkıntısı yaratmaz. Tam da SEBW’ya yakışacak şekilde... Tuşe hakkında belirtmem
gereken son ayrıntı ise son derece zarif ve sade olan, gerçek abalondan
yapılmış tuşe süsleri (inlay). Basit, sade ve kâfi...
Sap kafaları, yukarıda da (Şekil 6) görebileceğiniz gibi, Tyler gitarlarının en yoğun eleştiri aldığı noktaların
başında geliyor, ki beni de uzun bir süre rahatsız etmiş bir tasarım
hadisesiydi. Ancak Tyler’ın cesaretinin en önemli göstergesi olan bu tasarım,
bana göre iki amaca hizmet etmekte; ilki bir imaja sahip olmakla alakalı. Diğer
pek çok strat ve türevi gitar üreten firmalar daha bir Fender’in tasarımı
etrafında kalırken Tyler daha farklı olmak için, cesurca bu radikal tasarımı
kullanıyor, böylelikle karıştırılma olasılığını en aza indirirken, özgün bir
marka bilinci de oluşturuyor. Riskli bir deneme belki ama ben diğer
modellerinin de çok iyi olduğunu sonucuna varıyorum ki insanların önyargılarına
rağmen, kalıplaşmış skolastik düşünce yapılarına rağmen adam günden güne
büyüyor ki şu ara hala daha büyük bir üretim merkezine geçme sürecindeler ve
satıyor adamın gitarları ki Amerika’da bile ucuz değiller, belirtmek lazım. Sap
kafasının diğer olayı ise işlevsel. Pek çok gitar yapımcısı, sap kafasındaki
kütlenin sustain üzerindeki etkisi üzerinde durur. Hatta bazıları 70’lerin koca
kafalı stratlarını ton açısından olmasa da sustain açısından daha başarılı
bulur. Dahası Strat modifikasyonları makalemde de belirttiğim gibi o bölgedeki
kütle artışına paralel, sap üzerindeki “sağır noktalar” (dead spots)’da fark
edilebilir bir azalma görülmektedir. Bu bağlamda Tyler’ın kafaları gayet
kütleli ve sap üzerinde ben hiçbir “sağır nokta”ya rastlamadım. Eğer bu işlerde
fazla muhafazakarsanız, daha şık görünen markalara bakabilirsiniz elbette.
Ancak hareket noktanız, merkeziniz, hayat felsefeniz ton ve mojo ise denemeden
fikir edinmeyin derim.
BÜTÜNÜN PARÇALARI
Gitar üzerinde kullanılan
parçalara gelince hepsinin kendi türündeki en üst seviyedeki ürünlerden
olduklarını söyleyebilirim. Tremolo G6RV adlı bir köprü. Bana fazlasıyla Gotoh’nun
510T FST’sini anımsattı. Kesin bilmemekle birlikte (bu konuda henüz teyit alamadım)
tremolo bloğunun tasarımından ve boyasından tremolo kolunun takılma yerine
kadar net benzerlikler taşıyor. Eski usul altı vida üzerinde vibrato hareketi
yapabilen gerçekten çok güzel bir köprü. Tremolo bloğu da görebildiğim
kadarıyla geleneksel formdan farklı tasarlanmış ve bu sayede akord tutma yetisi
arttırılmış olan Gotoh 510T-FST ile aynı tasarıma sahip. Gotoh’nun bu modelinde
tasarım sebebiyle tremolo bloğu malzemesinin önemi azaltılmıştır. Zira teller,
bloğa temas etmeden doğrudan saddle’lara temas etmez, böylelikle Gotoh’nun iddiasına
göre, ses uzaması artmakta ayrıca saddle’ların metalürjisinin önemi daha da ön
plana çıkmakta. Eğer Tyler’daki tremolo sistemi Gotoh ise Tyler’da Raw Vintage
markalı kaliteli çelikten saddlelar tercih etmesi daha da anlam kazanıyor ki raw
vintage’lar türlerinin en iyilerindendir. Tremolo şasisinin de ısıl işlem
görmüş ve yüzeyi sertleştirilmiş krom molibden çeliğinden üretildiği notunu da
ekleyelim.
Akord burguları ise Hipshot’ın Grip-Lock
modeli (Şekil 7). Popülerliği giderek artan, açık mekanizmalı ve tel kilitleme
özelliğine sahip bir burgu olan grip-lock’ların akord hassasiyetleri 18:1. Yani
telin geçtiği yuvayı bir tam tur döndürmek için burgunun kurma mandalını 18 kez
döndürmeniz gerekiyor ve bu değer arttıkça akord yapma hassasiyetiniz de artar.
Özellikle sol telinde ve üst tellerde hassas ayar yapmak için 18:1
hassasiyetindekiler büyük kolaylık sağlar, aklınızda bulunsun. Özellikle gitarınızdaki
12:1 filansa fark etmeniz daha da kolay olur. Grip-lock’ların, ayrıca, telleri
kilitleme işlevi akord kararlılığı açısından ayrıca büyük bir artı. Son olarak
ise burguların, üst eşikten çıkan tellere açı verebilecek şekilde seviyeleme
yapabildiğini de yazayım.
Şekil 7 - Tyler ve Hipshot akord burguları
Gitarın üst eşiği hakkında da
söyleyeceklerim var. Gitarlar değerlendirilirken neredeyse tamamen pas geçilse
bile entonasyon, çalım rahatlığı, tel yüksekliği, açık tellerdeki tonalite gibi
birçok unsuru doğrudan etkileyen bir husus üst eşikler. Tyler SEBW’de
kullanılan malzeme bana epey Black TusQ’ı anımsattı (Şekil 8). O mu değil mi
bir bilgi yok elimde ama şurası bir gerçek, üst eşik işçiliği gayet iyi. Tellerin
geçeceği kanallar olsun, eşiğin kenar-köşe ve sivri uçlarının işlenmesi ve
yuvarlatılması olsun, özellikle de üst eşik yüksekliği olsun kaliteli işçilik
koymuş adamlar ortaya, doğruya doğru. Yakın ücrete sahip bazı üst seviye
gitarlarda böyle işçilik olmayabiliyor, hani bazılarına kemikleşmiş markalarda sıkça rastlanıyor hatta...
Şekil 8 - James Tyler Üst eşik işçiliği ile de etkileyici
Gitarın birincil tonundan
(elektriklenmemiş tonu) bahsedelim birazda... Gitar, öncelikli olarak çok net
fark edilebilir ölçüde güçlü bir sese sahip ki bu, bana göre elektrikli
enstrumanlarda çok önemli bir parametre. Fişsiz halde ne kadar gür, ne kadar
gürültülü ve net bir sesi varsa elektrikli hali de, genelde, o kadar iyi olur. Elbette
saçma sarım seviyelerine sahip olan manyetikler (veya aktif manyetikler)
kullanmayıp, güzel ağaçlardan kaynaklanan doğuşkanların, üst harmoniklerin
manyetikler tarafından algılanmasına izin verirseniz. Gitarın çıplak tonunda
bile sarımlı tellerdeki sıkı-gergin tonu, ultra net ve berrak strat havasını
duyuyorsunuz. Ayrıca cılızlıktan da son derece uzak. Ufak evlerde gece
saatlerinde çalarken, yan odadaki ev arkadaşlarınızı rahatsız edebileceğiniz
kadar gür, belki de. Dahası gitarda öyle bir titreşim, rezonans var ki
kelimelerle ifâdesi çok zor, mutlaka denemeniz lazım. Üst veya alt boynuz, sap
kafası, köprünün altı vs. hiç affı yok cihazın. Çok kısa bir deneme anında
bile, sadece akustik sesiyle bile kendisini aldırabilecek güce sahip bir
gitar...
Jim Tyler
Gelelim elektriklenmiş tonuna ve
manyetiklerine... Jim Tyler gitarlarında eskiden Seymour Duncan, Lindy Fralin
gibi kaliteli üreticilerin ürünlerini kullanırken, epeydir kendi üretimleri
olan manyetikleri tercih etmekte. Böylelikle gitarlarındaki hakimiyetleri (ve
elbetteki maliyetlerindeki azalma da) artıyor. Bu noktada deneme sürüşündeki
yan ekipmanları da yazalım ki bir referans olsun; amfi olarak Orange TH-30
Kombo’nun temiz tarafında takıldık. İşi biraz daha ateşlendirmek gerektiğinde
ise Phantom Overdrive’dan ve Electro Harmonix’in Holy Grail’inden yardım
aldık... Dönelim konumuza, gitardaki manyetikler JTS5500’in sap ve orta
manyetikleri ile Secret adlı modelleri. JTS, James Tyler Single’ın kısaltması
ve Alnico V mıknatıslı, normal sarım seviyelerinde olan (ne az, ne de çok
sarımlı), işini gayet iyi yapan, çok net, berrak manyetikler. Özellikle sap ve
sap+orta manyetikler beraber çalışırken duyacağınız berraklık, sarımlı
tellerdeki (üst üç tel) o patlak ve gergin strat tonları başınızı döndürecek,
söylemedi demeyin. Hani bazı stratlarda olup, bazılarında kısmen olan veya hiç
olmayan gergin, sıkı sarımlı tel tonları burada standart opsiyon halinde
karşınızda. Ama hala çok net bir halde. Sap ve ortayı beraber kullanırken hiç
zorlanmadan SRV-Lenny sularına süzülebilirsiniz veya aynı konumda takılan pek
çok şeyde. Mesela Clapton’un Blackie’sini sıkça kullandığı 70’lerin 2.yarısı ve
80’ler dönemi tonlarında... Belki de şarkı adı verip “Wonderful Tonight”
diyebilirim mesela... Köprü manyetiği ise 14K seviyelerindeki ve yine Alnico V
mıknatıslı bir humbucker. Ultra hi-gain manyetiği değil ama sap ve köprü
modellerine göre ortamı ısıtmaya yetebiliyor. Bu manyetikle çok takılmadığımdan
ayrıntılara dalamayacağım.
Gitarın verzatilite yelpazesini
daha genişleten en büyük unsurlardan birisi de gitarla tümleşik yapıdaki bir
booster ünitesine sahip olması. Çok kabaca ifade etmek gerekirse istediğinizde
single manyetiğinizle daha da etli, hacimli tonlar, köprü humbuckerınızla da
biraz daha vahşilik sadece bir parmağınızın ucunda. Daha da güzeli bu işin
seviyesini de ayarlayabiliyorsunuz. Volüm ve ton potunun arasındaki daha ince
potun işlevi bu, midleri gazlayan ünitenin seviyesini ayarlamak. 5 yönlü seçici
anahtarın da görevi, tahmin edebileceğiniz üzere bu sistemi harekete geçirmek
veya kapatmak. Ayar potunu en kısıkta tutarsanız duyacağınız midlerin fark
edilebilir seviyelerde artışı olacak, ama hala netlik kaybınız veya ekstra bir
drive söz konusu pek yok. Ancak bu düğmeyi çevirdikçe, otomobillerdeki NOS
hesabı, ortalık daha da alevlenmeye başlıyor, sıcaklık artıyor. Bu aktif sistemi
bir nevi gitar üzerindeki gizli bir Tube Screamer pedalı gibi de
düşünebilirsiniz. Dolayısıyla arkadaki 9V’luk pil yuvası bu sistemi besleyecek
pil için. Bu kullanışlı ve kullanıcı dostu sistemle tonal yapı üzerinde ciddi
manipülasyonlar yapabileceğiniz, tonal yelpazeyi olabildiğince geniş
tutabileceğiniz gibi, canlı performanslarda kendinizi duymak, duyurmak gibi bir
endişeniz/sıkıntınız da olmayacak. Yoğun miksleri bile matkap gibi delebileceğinden
eminim... Bu arada gitara kulp bulmak için uğraşmadım da sanmayın, bulabildiğim
daha doğrusu zorladığımda çıkarabileceğim tek olumsuz yan bu mid booster
ünitesinin seviye ayarı düğmesinin yüksekliği oldu. Atla deve değil veya ciddi
bir dezavantaj asla yaratmıyor ama keşke daha az el altında olan bir şey
seçilseydi diyerek, nazar boncuğu misali bulabildiğim tek kusuru da sunuyorum.
Gitarı önereceğim insanlar ise,
fiyatından dolayı öncelikli olarak ya sayısal talihlileri ya da iş gereği çok
sayıda gitarı olan profesyonel sahne veya stüdyo müzisyenleri. Aslına
bakarsanız tek gitar olarak kıyaslandığında pahalı bir gitar olsa bile çeşitli
sayıda Amerika üretimi strat, bir tele, bir-iki süperstrat vs. sahibi pek çok
insan biliyorum. Bana, yakın karakterde ve belli fiyat seviyesindeki 3-4 gitarı
tutmaktansa, nokta atışı yapıp sadece bir tane mükemmel bir Tyler sahibi olup
kayıt veya sahne, her türlü onla yaşamak çok daha mantıklı geliyor. Neticede
mojo başka bir şey. Tyler Efendi’nin bütün gitarları da bu kadar iyi mi,
bilmiyorum. Böyle bir genellemeye varmak için “1” çok yetersiz bir skor ancak
Studio Elite Black Water 2K gerçekten çok kıymetli bir referans.
Uzun yazıyı mâzur görün... Böylesi
dedikodulara mahzar olan, böylesi kaliteli hammaddelerden ustalıkla üretilen,
50’lerde ortaya çıkmış ve klasikleşmiş bir tasarımı böylesine özgünleştiren,
böylesi bir adamın hiç de ucuz sayılmayacak tasarımı için daha azı biraz eksik
olurdu. Yazımın başında belirttiğim şey konusunda, gitarları James Tyler
olanlar ve olmayanlar şeklinde sınıflandırmak konusunda size neler yaşadığımı ifade
edebilmem biraz zaman aldı. Ama şunu bilin ki hepsi önemini, bu şekilsiz kafalı
muhteşem gitarı elinize aldığınız ilk birkaç saniyede kaybedecek. Mid
boosterlar, Hipshot burgular vs. neden sonra gelecek aklınıza. Ha, gitarın
radikalliği sizi hala rahatsız ediyorsa belirteyim, sağlıklı bir ton
müptelasını fethetmesi sadece saniyeler sürüyor. Zira bu gitar, “mesele ton ise gerisi
teferruattır” felsefesindekilerin gitarı. Bu kafada olup “Neresi güzel bunun?”
diyenlere bile elindeki gitarları sattırır, mortgage aldırır, peşinen
söyleyeyim...
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Müthiş...
YanıtlaSilHem gitar, hem ayrıntılı yazı ve anlatım...
Eline sağlık Barış...
Yazınızın hepsini okuyamadım.. Tyler gitarların çok iyi olduğunu çok duydum ama.. lütfen o head nedir ya! :S İnanın bakamıyorum bile!
YanıtlaSil