2/22/2012

James Tyler Studio Elite Burning Water 2K İncelemesi




James Tyler Studio Elite Burning Water 2K İncelemesi

Gitarları ikiye ayırmanız gerekirse nasıl ayırırsınız? Yok, hayır fiziksel olarak değil, kategori anlamında... İyi veya kötü? Strat ve Les Paul? Güzel ve çirkin? Tonu iyi veya kötü? Peki size James Tyler ve diğerleri diye bir alternatif önersem? Zaten bir önceki önermeye en yakın şeylerden de biri. Çok mu abartıyorum sizce? Aslına bakarsanız çok yıllar ben öyle düşünürdüm. Bu çirkin mi çirkin kafa sahibi aletler ne kadar iyi olabilir ki dedim kendi kendime. Hele aynı klasmanda göze çok daha güzel gelen çeşitli butik gitarlar da varken... Ama şimdi biliyorum...

Önce biraz temel katalog bilgisi vererek başlayalım;


Gövde Ağacı: Ultra Hafif Kızılağaç (Alder)
Sap Ağacı: Yıldızkesim (quartersawn) Akçaağaç
Tuşe Ağacı: Hint Gülü
Tuşe süsleri: Gerçek abalon noktalar
Sap Manyetiği: JTS5500 Single (6,76K - Alnico V)
Orta Manyetik: JTS5500 Single (ters sarımlı/ters kutuplu ve 7,13K – Alnico V)
Köprü Manyetiği: Secret Humbucker (14,07K – Alnico V)
Elektronik Sistem: 1 volüm, 1 ton kontrol potu, 5 yönlü seçici ve mid booster ünitesi (by-pass düğmesi ve seviye potu ile)
Köprü: G6RV, Eski usul 6 vidalı tremolo ve Raw Vintage çelik saddlelar
Akord Burguları: Hipshot Grip-Lock 18:1 kilitli akord burguları
Tel Boyu: 25,5 inç

Şekil 1: James Tyler Studio Elite Burning Water 2K
 Gitarı son derece şık olan çantasından çıkardığınız anda fotoğraflardan da görebileceğiniz gibi çok ilginç bir boya sizi karşılamakta öncelikle (Şekil 1). Bu boyanın özünde James Tyler’ın Mike Landau ile olan ilişkisi var. 1991 yılında Landau’ya bir şaka olarak ortaya çıkan, ki firmanın kendine has ilk boya hadisesidir, Tyler’ın “Psychedelic Vomit” olarak tanımladığı bir görsel figürün türevi. Hatta Tyler daha sonraları “Guitar Buyer” dergisinin ocak 2006 sayısındaki röportajında “Bu iş Mike ile benim dünyaya yaptığımız bir şaka olarak başlamıştı” diye belirtir, “maalesef dünya bunu ciddiye aldı” diye de ekleyerek. Bu arada bu adamın espri anlayışına da hayranım, onu da konusu açılmışken not etmek istedim. Neyse, 2000 yılında, Mike’ın “Burning Water” adlı grubuna da bir nazire olarak, gövde üst kısmındaki sağ kol dayanacak eğimin de boyanmasıyla (standart “burning water”’ın o kısmında renkli boya yoktur) oluşturulmuş, görece daha güncel bir türevi ve Tyler’ın  “Shmear” denen ve oldukça da popüler olan boya türünün de babası olan “Burning Water” serisi ortaya çıkmış olur. Tyler’ın farklı görsellerini Şekil 2’de görebilirsiniz. 

Şekil 2: Çeşitli Tyler Motifleri

Ama perde arkasında şu anki haline evrilmesi yıllar almış. Görünüm olarak ta ilk Gitarizm köşemde de yazdığım “swirl” tekniğine yakın gibi ki bir şekilde benzerlikler taşıyor, en azından uygulama olarak. Nasıl yapıldığı ve/veya uygulandığı henüz sır, adam gibi bir kaynak yok bu konuda. Swirl tekniği ile özgünlük olarak da benzeşiyorlar. Yani elinizde bir Studio Elite Burning Water (kısaca SEBW) varsa, ondaki tam motif neyse size özgü olacak, aynı renk konseptindeki diğer SEBW gitarlar ile notamo aynı olmayacak ki bu iyi bir şey. Swirl’e göre artısı ise renklerin saten-vari hissiyatı. Fotoğraflar bunu tamamen yansıtamıyor, illa görmek lazım. Sap üzerinde ise dokundukça dokunmak isteyeceğiniz türden, son derece kaygan, satenimsi bir etki bırakan ama metalik bir cila mevcut (Şekil 3).

Şekil 3: James Tyler'da saten ve metalik görünümün muhteşem birleşimi

Gitarı elinize aldığınız anda hafifliği ile sizi şaşırtıyor. Artı bir puan daha. Tyler bu ağırlık ve rezonans konularına ciddi anlamda kafayı takmış bir adam, bu konuda yazdığı dikkate şayan bir çok makalesi, bu konuda verdiği ilginç röportajlar var ve bu gitarda okuduklarımın fasarya veya dikkat çekmek için bahsedilmiş iddialı promosyon sözcükleri olmadığını, Jim’in yazdıklarının, söylediklerinin arkasında durabilen bir gitar ürettiğini görmüş oldum. Gövde ağacı olarak kızılağaç (alder) tercih edilmiş ki gayet yerinde bir karar. Bu modelde “Mamywo” diye tanımlanan bir ağaç daha opsiyon olarak sunulsa aslında “MA-laysian MY-stery WO-od” kelimelerinden türetilmiş bir kelime. Aslında ne ağacı olduğunu bilen yok. Bunun iki sebebi olabilir ve ikisi için de son derece zekice bir ticari strateji diyebilirim. İlki aslında şu an belki de ucuz seri gitarlarda da kullanılan ve bu ünü sayesinde belki de çok sağlam sonik özellikleri hiç göz önüne alınmadan “istenmeyen ağaç” ilan edilmiş bir ağaç olabilir bu “mamywo”. Böylelikle “4000$’ı bu filanca ağacından gitara mı vereceğiz?” türünden hiçbir tartışmaya mahal vermemiş oluyor James Bey. Ihlamur, Agatis gibi bir şey çıksa çok şaşırtıcı olmaz mıydı? Neyse, diğer bir neden ise şu, internette bu konuda, bu ağacın ne olabileceği konusunda epey tartışma var. Bunu tecrübe etmek için özellikle deneyenler de... Yani Tyler kendi kendine büyüyen bir gizem yumağı örmüş oluyor ve belki siz bile şu an bu satırları okurken bu gizem yumağı tarafından sarmalanıyorsunuz, merak ediyorsunuz. İşte tam bir olta ve ticari açıdan çok da işe yaramış gibi. Üstelik şu ana kadar kimse, en azından benim görebildiğim kadarıyla, 4000$’lık SEBW gitarına kıyıp, boyasını soymadığından şu an için gerçeğe çok yakın değiliz ama gelecek ne olur bilemem. Devam edelim, gövde için son derece hafif bir kızılağaç kullanılmış. Nereden nasıl buluyorlar bilmiyorum ama harika bir gövde. Titreşim karakteristiği öyle bir seviyede ki fark etmemek için felçli olmanız lazım. Az titreyen bir gitara kıyasla fark gün ve gece gibi... Bununla birlikte gitarda, Tyler’ın sevdiği gibi ağırlık azaltma havuzları olabilir. Aslında gitar bende kalabilseydi bir süre, X-ray cihazına sokardım ama neyse. Ancak orada gördüklerimle tam emin olabilirdim.

Jim Tyler

Gitarın gövdesi temel olarak bir strat formu olarak düşünülebilir. Temel strat unsurları burada da yerli yerinde. Ancak tipik strat tasarımı bazı Jim Tyler müdahalelerine maruz kalmış ve bu sayede daha da kolay çalınabilen, daha dengeli, daha hafif bir şekle bürünmüş. Pena muhafazası altında ise, fotolarından gördüğüm üzere Tyler, belki de çok sevdiği ağırlık azaltma tutkusu için, manyetik havuzlarını büyükçe açıyor. Başlangıçtaki strat tasarımından bir fark bu. Diğer bir nokta, sapı gövdeyle birleştiren topuk bölgesinin, sap üzerindeki eli en az yoracak, en zahmetsiz şekilde tüm perdeler, ister ilk pozisyon olsun ister son, üzerinde rahatça dolanabilecek şekilde tasarlanmış olması. Hala yeterince kütle var bu birleşim noktasında (bazı gitar yapımcıları ve gitaristler sap plakası olmayan ve 4 vida ile doğrudan birleştirilen yapıların sustain açısından biraz daha dezavantajlı görür ve daha bol kütleye sahip eski tür plakalı yapıyı tercih eder ki örnek olarak Paul Gilbert son yıllarda kullandığı vidalı birleşime sahip gitarlarında özellikle bu tipi tercih etmiştir) ve son perdelerde bile hiç zahmete girmeden dolanabiliyorsunuz (Şekil 4).

Şekil 4 - James Tyler  son perdelere ulaşım rahatlığı sağlayan tasarıma sahip

Sapa gelince, ilk olarak oldukça kalın bir profile sahip olduğunu söyleyebilirim. Kumpasım yanımda olmadığından kesin konuşamam ama bir inç civarında diye tahmin ediyorum. Ancak bu sayede hem okkalı bir tonal tepkiye sahip, hem de bir şekilde çok rahat bir sap ortaya çıkıyor. Ayrıca rahatlığı hem üst hem de alt pozisyonlarda kendini belli etmekte. Çok ince sapları tercih ediyorsanız tuhaf gelebilir ama alışırsanız elinizdeki ince saplı gitarları sattırır, söyleyeyim. Sapla ilgili en dikkat çekici noktalardan birisi, aslında çok basit bir şey olan ama bu güne kadar hiçbir gitarda görmediğim, değişik bir tuşe kenarı formuna sahip olması. Hafifçe oyuk (scalloped) gibi düşünün (Şekil 5a). Lakin o hafif oyuk tüm perdeye doğru uzanmıyor, sadece en dış bölgede sınırlı kalıyor ki fotoğraflarda görebilirsiniz nasıl bir şey olduğunu (Şekil 5b). Basit bir şey ama hem inovatif, hem de işlevsel. Kendi gitarlarıma da yapacağım bunlardan. Ayrıca elle yuvarlatılmış klavye dış hatları da hem zarafet, hem de büyük rahatlık sağlamakta. Perde işçiliği ile ilgili en ufak bir pürüz dahi yok...

Şekil 5a - James Tyler  ve mükemmel tuşe özeni

Şekil 5b - James Tyler perde ve tuşe kenarlarındaki dikkate şayan özen

Tuşe ağacı gayet kaliteli cinsinden, özenle seçilmiş bir Hint Gülü. Koyu renkli, gözenek yapısı gayet şık bir gülağacı olduğu belli. Tuşenin güzel bir özelliği de konik olması ki “compound radius” denilen şey. Aşina olmayanlar için biraz ek bilgi olsun, gitarda tuşeler eğrilikleri bakımından ikiye ayrılırlar; silindirik olanlar ki geleneksel form budur, diğeri ise konik olanlar. Geleneksel silindirik olanlarda dar çaplı olanlar (özellikle eski usul Fender çapları yani 7,25 inç’liler), icracılara özellikle üst perdelerde hoş bir akor seslendirme kolaylığı sunarken, tuşe üzerindeki bombenin büyüklüğü sebebiyle tel bükmelerde ve tel yüksekliğinin düşük ayarlanmasında sorun yaratırlar. Tel bükerken seslerde susma, teller düşük ayarlanamadığı için de entonasyon sıkıntıları vardır. Düze yakın eğrilik çaplarında yaklaştıkça (mesela 16, 17 veya 20 inç’te) bu sorun ortadan kalkar, teller çok düşük seviyelere indirilebilir vs. ancak bu kez de el ergonomisinden uzaklaşılmış olur ve hissiyat konusunda sıkıntı başlar. Ayrıca akor seslendirmekte göreceli olarak zorlaşabilir. İşte konik tuşelerin üst perdelerde daha dar bir çap söz konusu iken bu değer tuşe boyunca ilerlerken giderek genişler ve son perdede görece daha düz bir değerde son bulur. İşte Tyler bu konuda da bir artı sahibi; eğrilik çapı ise üst eşikte 9,5 inç, yani modern bir strat ile aynı, son perdede ise 12 inç. Tel yüksekliği sağlıklı bir şekilde azaltılabilir, tellerde susma olmaz ve entonasyon sıkıntısı yaratmaz. Tam da SEBW’ya yakışacak şekilde... Tuşe hakkında belirtmem gereken son ayrıntı ise son derece zarif ve sade olan, gerçek abalondan yapılmış tuşe süsleri (inlay). Basit, sade ve kâfi...




Sap kafaları, yukarıda da (Şekil 6) görebileceğiniz gibi, Tyler gitarlarının en yoğun eleştiri aldığı noktaların başında geliyor, ki beni de uzun bir süre rahatsız etmiş bir tasarım hadisesiydi. Ancak Tyler’ın cesaretinin en önemli göstergesi olan bu tasarım, bana göre iki amaca hizmet etmekte; ilki bir imaja sahip olmakla alakalı. Diğer pek çok strat ve türevi gitar üreten firmalar daha bir Fender’in tasarımı etrafında kalırken Tyler daha farklı olmak için, cesurca bu radikal tasarımı kullanıyor, böylelikle karıştırılma olasılığını en aza indirirken, özgün bir marka bilinci de oluşturuyor. Riskli bir deneme belki ama ben diğer modellerinin de çok iyi olduğunu sonucuna varıyorum ki insanların önyargılarına rağmen, kalıplaşmış skolastik düşünce yapılarına rağmen adam günden güne büyüyor ki şu ara hala daha büyük bir üretim merkezine geçme sürecindeler ve satıyor adamın gitarları ki Amerika’da bile ucuz değiller, belirtmek lazım. Sap kafasının diğer olayı ise işlevsel. Pek çok gitar yapımcısı, sap kafasındaki kütlenin sustain üzerindeki etkisi üzerinde durur. Hatta bazıları 70’lerin koca kafalı stratlarını ton açısından olmasa da sustain açısından daha başarılı bulur. Dahası Strat modifikasyonları makalemde de belirttiğim gibi o bölgedeki kütle artışına paralel, sap üzerindeki “sağır noktalar” (dead spots)’da fark edilebilir bir azalma görülmektedir. Bu bağlamda Tyler’ın kafaları gayet kütleli ve sap üzerinde ben hiçbir “sağır nokta”ya rastlamadım. Eğer bu işlerde fazla muhafazakarsanız, daha şık görünen markalara bakabilirsiniz elbette. Ancak hareket noktanız, merkeziniz, hayat felsefeniz ton ve mojo ise denemeden fikir edinmeyin derim.

BÜTÜNÜN PARÇALARI

Gitar üzerinde kullanılan parçalara gelince hepsinin kendi türündeki en üst seviyedeki ürünlerden olduklarını söyleyebilirim. Tremolo G6RV adlı bir köprü. Bana fazlasıyla Gotoh’nun 510T FST’sini anımsattı. Kesin bilmemekle birlikte (bu konuda henüz teyit alamadım) tremolo bloğunun tasarımından ve boyasından tremolo kolunun takılma yerine kadar net benzerlikler taşıyor. Eski usul altı vida üzerinde vibrato hareketi yapabilen gerçekten çok güzel bir köprü. Tremolo bloğu da görebildiğim kadarıyla geleneksel formdan farklı tasarlanmış ve bu sayede akord tutma yetisi arttırılmış olan Gotoh 510T-FST ile aynı tasarıma sahip. Gotoh’nun bu modelinde tasarım sebebiyle tremolo bloğu malzemesinin önemi azaltılmıştır. Zira teller, bloğa temas etmeden doğrudan saddle’lara temas etmez, böylelikle Gotoh’nun iddiasına göre, ses uzaması artmakta ayrıca saddle’ların metalürjisinin önemi daha da ön plana çıkmakta. Eğer Tyler’daki tremolo sistemi Gotoh ise Tyler’da Raw Vintage markalı kaliteli çelikten saddlelar tercih etmesi daha da anlam kazanıyor ki raw vintage’lar türlerinin en iyilerindendir. Tremolo şasisinin de ısıl işlem görmüş ve yüzeyi sertleştirilmiş krom molibden çeliğinden üretildiği notunu da ekleyelim.

Akord burguları ise Hipshot’ın Grip-Lock modeli (Şekil 7). Popülerliği giderek artan, açık mekanizmalı ve tel kilitleme özelliğine sahip bir burgu olan grip-lock’ların akord hassasiyetleri 18:1. Yani telin geçtiği yuvayı bir tam tur döndürmek için burgunun kurma mandalını 18 kez döndürmeniz gerekiyor ve bu değer arttıkça akord yapma hassasiyetiniz de artar. Özellikle sol telinde ve üst tellerde hassas ayar yapmak için 18:1 hassasiyetindekiler büyük kolaylık sağlar, aklınızda bulunsun. Özellikle gitarınızdaki 12:1 filansa fark etmeniz daha da kolay olur. Grip-lock’ların, ayrıca, telleri kilitleme işlevi akord kararlılığı açısından ayrıca büyük bir artı. Son olarak ise burguların, üst eşikten çıkan tellere açı verebilecek şekilde seviyeleme yapabildiğini de yazayım.

Şekil 7 - Tyler ve Hipshot akord burguları

Gitarın üst eşiği hakkında da söyleyeceklerim var. Gitarlar değerlendirilirken neredeyse tamamen pas geçilse bile entonasyon, çalım rahatlığı, tel yüksekliği, açık tellerdeki tonalite gibi birçok unsuru doğrudan etkileyen bir husus üst eşikler. Tyler SEBW’de kullanılan malzeme bana epey Black TusQ’ı anımsattı (Şekil 8). O mu değil mi bir bilgi yok elimde ama şurası bir gerçek, üst eşik işçiliği gayet iyi. Tellerin geçeceği kanallar olsun, eşiğin kenar-köşe ve sivri uçlarının işlenmesi ve yuvarlatılması olsun, özellikle de üst eşik yüksekliği olsun kaliteli işçilik koymuş adamlar ortaya, doğruya doğru. Yakın ücrete sahip bazı üst seviye gitarlarda böyle işçilik olmayabiliyor, hani bazılarına kemikleşmiş markalarda sıkça rastlanıyor hatta...

Şekil 8 - James Tyler Üst eşik işçiliği ile de etkileyici

Gitarın birincil tonundan (elektriklenmemiş tonu) bahsedelim birazda... Gitar, öncelikli olarak çok net fark edilebilir ölçüde güçlü bir sese sahip ki bu, bana göre elektrikli enstrumanlarda çok önemli bir parametre. Fişsiz halde ne kadar gür, ne kadar gürültülü ve net bir sesi varsa elektrikli hali de, genelde, o kadar iyi olur. Elbette saçma sarım seviyelerine sahip olan manyetikler (veya aktif manyetikler) kullanmayıp, güzel ağaçlardan kaynaklanan doğuşkanların, üst harmoniklerin manyetikler tarafından algılanmasına izin verirseniz. Gitarın çıplak tonunda bile sarımlı tellerdeki sıkı-gergin tonu, ultra net ve berrak strat havasını duyuyorsunuz. Ayrıca cılızlıktan da son derece uzak. Ufak evlerde gece saatlerinde çalarken, yan odadaki ev arkadaşlarınızı rahatsız edebileceğiniz kadar gür, belki de. Dahası gitarda öyle bir titreşim, rezonans var ki kelimelerle ifâdesi çok zor, mutlaka denemeniz lazım. Üst veya alt boynuz, sap kafası, köprünün altı vs. hiç affı yok cihazın. Çok kısa bir deneme anında bile, sadece akustik sesiyle bile kendisini aldırabilecek güce sahip bir gitar...

Jim Tyler

Gelelim elektriklenmiş tonuna ve manyetiklerine... Jim Tyler gitarlarında eskiden Seymour Duncan, Lindy Fralin gibi kaliteli üreticilerin ürünlerini kullanırken, epeydir kendi üretimleri olan manyetikleri tercih etmekte. Böylelikle gitarlarındaki hakimiyetleri (ve elbetteki maliyetlerindeki azalma da) artıyor. Bu noktada deneme sürüşündeki yan ekipmanları da yazalım ki bir referans olsun; amfi olarak Orange TH-30 Kombo’nun temiz tarafında takıldık. İşi biraz daha ateşlendirmek gerektiğinde ise Phantom Overdrive’dan ve Electro Harmonix’in Holy Grail’inden yardım aldık... Dönelim konumuza, gitardaki manyetikler JTS5500’in sap ve orta manyetikleri ile Secret adlı modelleri. JTS, James Tyler Single’ın kısaltması ve Alnico V mıknatıslı, normal sarım seviyelerinde olan (ne az, ne de çok sarımlı), işini gayet iyi yapan, çok net, berrak manyetikler. Özellikle sap ve sap+orta manyetikler beraber çalışırken duyacağınız berraklık, sarımlı tellerdeki (üst üç tel) o patlak ve gergin strat tonları başınızı döndürecek, söylemedi demeyin. Hani bazı stratlarda olup, bazılarında kısmen olan veya hiç olmayan gergin, sıkı sarımlı tel tonları burada standart opsiyon halinde karşınızda. Ama hala çok net bir halde. Sap ve ortayı beraber kullanırken hiç zorlanmadan SRV-Lenny sularına süzülebilirsiniz veya aynı konumda takılan pek çok şeyde. Mesela Clapton’un Blackie’sini sıkça kullandığı 70’lerin 2.yarısı ve 80’ler dönemi tonlarında... Belki de şarkı adı verip “Wonderful Tonight” diyebilirim mesela... Köprü manyetiği ise 14K seviyelerindeki ve yine Alnico V mıknatıslı bir humbucker. Ultra hi-gain manyetiği değil ama sap ve köprü modellerine göre ortamı ısıtmaya yetebiliyor. Bu manyetikle çok takılmadığımdan ayrıntılara dalamayacağım.






Gitarın verzatilite yelpazesini daha genişleten en büyük unsurlardan birisi de gitarla tümleşik yapıdaki bir booster ünitesine sahip olması. Çok kabaca ifade etmek gerekirse istediğinizde single manyetiğinizle daha da etli, hacimli tonlar, köprü humbuckerınızla da biraz daha vahşilik sadece bir parmağınızın ucunda. Daha da güzeli bu işin seviyesini de ayarlayabiliyorsunuz. Volüm ve ton potunun arasındaki daha ince potun işlevi bu, midleri gazlayan ünitenin seviyesini ayarlamak. 5 yönlü seçici anahtarın da görevi, tahmin edebileceğiniz üzere bu sistemi harekete geçirmek veya kapatmak. Ayar potunu en kısıkta tutarsanız duyacağınız midlerin fark edilebilir seviyelerde artışı olacak, ama hala netlik kaybınız veya ekstra bir drive söz konusu pek yok. Ancak bu düğmeyi çevirdikçe, otomobillerdeki NOS hesabı, ortalık daha da alevlenmeye başlıyor, sıcaklık artıyor. Bu aktif sistemi bir nevi gitar üzerindeki gizli bir Tube Screamer pedalı gibi de düşünebilirsiniz. Dolayısıyla arkadaki 9V’luk pil yuvası bu sistemi besleyecek pil için. Bu kullanışlı ve kullanıcı dostu sistemle tonal yapı üzerinde ciddi manipülasyonlar yapabileceğiniz, tonal yelpazeyi olabildiğince geniş tutabileceğiniz gibi, canlı performanslarda kendinizi duymak, duyurmak gibi bir endişeniz/sıkıntınız da olmayacak. Yoğun miksleri bile matkap gibi delebileceğinden eminim... Bu arada gitara kulp bulmak için uğraşmadım da sanmayın, bulabildiğim daha doğrusu zorladığımda çıkarabileceğim tek olumsuz yan bu mid booster ünitesinin seviye ayarı düğmesinin yüksekliği oldu. Atla deve değil veya ciddi bir dezavantaj asla yaratmıyor ama keşke daha az el altında olan bir şey seçilseydi diyerek, nazar boncuğu misali bulabildiğim tek kusuru da sunuyorum.




Gitarı önereceğim insanlar ise, fiyatından dolayı öncelikli olarak ya sayısal talihlileri ya da iş gereği çok sayıda gitarı olan profesyonel sahne veya stüdyo müzisyenleri. Aslına bakarsanız tek gitar olarak kıyaslandığında pahalı bir gitar olsa bile çeşitli sayıda Amerika üretimi strat, bir tele, bir-iki süperstrat vs. sahibi pek çok insan biliyorum. Bana, yakın karakterde ve belli fiyat seviyesindeki 3-4 gitarı tutmaktansa, nokta atışı yapıp sadece bir tane mükemmel bir Tyler sahibi olup kayıt veya sahne, her türlü onla yaşamak çok daha mantıklı geliyor. Neticede mojo başka bir şey. Tyler Efendi’nin bütün gitarları da bu kadar iyi mi, bilmiyorum. Böyle bir genellemeye varmak için “1” çok yetersiz bir skor ancak Studio Elite Black Water 2K gerçekten çok kıymetli bir referans.



Uzun yazıyı mâzur görün... Böylesi dedikodulara mahzar olan, böylesi kaliteli hammaddelerden ustalıkla üretilen, 50’lerde ortaya çıkmış ve klasikleşmiş bir tasarımı böylesine özgünleştiren, böylesi bir adamın hiç de ucuz sayılmayacak tasarımı için daha azı biraz eksik olurdu. Yazımın başında belirttiğim şey konusunda, gitarları James Tyler olanlar ve olmayanlar şeklinde sınıflandırmak konusunda size neler yaşadığımı ifade edebilmem biraz zaman aldı. Ama şunu bilin ki hepsi önemini, bu şekilsiz kafalı muhteşem gitarı elinize aldığınız ilk birkaç saniyede kaybedecek. Mid boosterlar, Hipshot burgular vs. neden sonra gelecek aklınıza. Ha, gitarın radikalliği sizi hala rahatsız ediyorsa belirteyim, sağlıklı bir ton müptelasını fethetmesi sadece saniyeler sürüyor.  Zira bu gitar, “mesele ton ise gerisi teferruattır” felsefesindekilerin gitarı. Bu kafada olup “Neresi güzel bunun?” diyenlere bile elindeki gitarları sattırır, mortgage aldırır, peşinen söyleyeyim...

Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.

2 yorum:

  1. Müthiş...

    Hem gitar, hem ayrıntılı yazı ve anlatım...

    Eline sağlık Barış...

    YanıtlaSil
  2. Yazınızın hepsini okuyamadım.. Tyler gitarların çok iyi olduğunu çok duydum ama.. lütfen o head nedir ya! :S İnanın bakamıyorum bile!

    YanıtlaSil

Popüler Yayınlar