4/30/2012

Fatih Yılmaz F-1 İncelemesi (Demo Video Eklenti)



Girizgah...

Ton müptelalarına selamlar olsun.

Zaman hızlı akıp gider ve bahar inceden kendisi hissettirirken gitar dolu günler yaşıyoruz. En azından benim için öyle. Her ne kadar İstanbul’daki Guthrie Govan ve Ritchie Kotzen furyasını kaçırmış olsam bile bu ay Gitarizm’in teması olan “şey” ve Anadolu Üniversitesi Caz Kulübü’nün düzenlediği 10.Amatör Caz Müzisyenleri Festivali dahilindeki konserler derken keyfim yerinde idi. Bu arada Caz Kulübü’nü böylesi bir festivali 10 yıl boyunca, sürekli artan bir kaliteyle gerçekleştirebildikleri için bile tebrik etmek lazım.

Bu ay Gitarizm’de çok sıkı bir gitar ağırlayacağız; F Yılmaz Guitars F-1. Türk el emeğinin zarif bir ürünü olan ve türdeşi batılı akrabalarından eksiği olması şöyle dursun, çok çeşitli artılarla donanmış bir gitar. Biraz sonra okuyacaksınız, Fatih Yılmaz onu, tasarımı gereği, bir Formula 1 aracına benzeterek F-1 dese bile, ben kendisine “Kızıl Baron” adını taktım; zira baronun uçağı gibi kıvrak ama zarif, zarif ama tehlikeli, tehlikeli ama çekici. Ayrıntılar az sonra :)

Teşekkür listemde bu ay kimler var? Elbette Fatih Yılmaz ve ekibi ilk sırada, böylesi bir güzelliğe hayat verdikleri için... Ayrıca Gitarizm’in dostları Ali Sungurlu ve Olay Andaç’a, Gürkan Ildaş’a, Salih Vezneli ve Ertuğrul Yılmaz’a, Ayşenur Ulupınar’a,  F-1’in fotoları için Ali Derinoğullu’ya, Ankara’nın büyük müzisyenleri Şinasi Celayiroğlu ve Koray Ergünay’a, Kevin ve Barbara Zimmerly’ye, Tuncer Tunceli’ye, David Bissoli’ye teşekkürlerimi sunuyorum.

Türk gitar alemine bir katkımız olduysa affola!
  
Barış Ş.                                                                                                     19.02.2012


NOVA Custom Guitars F-1 İncelemesi



Türkiye’de elektrogitar yapımı ilginçliklerle dolu gerçekten. Görece olarak genç bir dal ve genç olmasının her türlü dezavantajlarını yaşayan, yaşatan da bir alan. Kendim de bir dönem ciddi ciddi uğraştığım, atölye sahibi olduğum, kısaca bu işin içinde yer aldığım için etrafta neler olduğunu, dünya genel ekseninde hangi konularda güçlü ve hangi noktalarda zayıf olduğumuz gibi hususlarda da fikir sahibiyim kendimce. Bu bağlamda ülkemizdeki elektrogitar yapımcılığı konusunda önemli sıkıntılar olduğunu söylemek yanlış olmaz gözlemime göre. İşini yeterince ciddiye almayan veya hafife alanlar, cila/boya işlerini, gitar tasarımının elektronik tarafını pek önemsemeyenler, marangozlukla elektrikli enstruman yapımcılığını karıştıranlar, hiç araştırmayanlar-okumayanlar-kendini geliştirmeyenler, günceli takip etmeyenler, inovasyonları küçümseyenler, başka bir lütiye meslektaşı için söyleyecek kötü bir sözü daima olanlar, bana göre, sektörün (varsa öyle bir sektör) görece daha büyük bir kesimini  oluşturmakta. Herkes mi böyle, çok şükür hayır; bu genellemeye girmeyen “kahramanlar” her ne kadar azınlıkta bile olsalar var ve takdire şayan bazı üstatlar gelecek için büyük umut veriyorlar. Bu insanların en önemlilerinden birisi, kesinlikle, Fatih YILMAZ. Önce yaptığı enstrumanlar, sonra tamir/restorasyon/bakım işlerindeki başarısı, sonrasında kendi butik manyetiklerini üretmesi filan derken bu genç alana güzel bir esinti ve yenilik getirdiği çok açık. Fatih'in teknik makalelerine de http://fgitaratolyesi.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz ayrıca. Az sonra sizlere anlatmaya çalışacağım gitar da onun atölyesinden çıkan bir model; F-1.



Öncelikle katalog bilgilerini yazarak başlayalım;

Gövde Ağacı : Gabon Maunu
Sap/Gövde Birleşimi : Yapıştırma (Set Neck)
Sap Ağacı : Akaju Maunu (Acajou Mahogany)
Tuşe Ağacı : Doğu Hindistan Gülağacı
Skala : 25,5 inç
Sap Eğrilik Çapı : 16 inç
Üst Eşik Genişliği : 40,5mm
Sap Çeliği : 2 Yönlü
Perdeler : Dunlop #6230 (orta boy – Eski Martin’lerin perde ölçüsü)
Köprü : Wilkinson Wraparound Stoptail
Üst Eşik Türü : Graphtech
Burgular : Standart Kapalı Sistem Burgular ve Abanoz Kulaklar
Elektronik Sistem : 1 volüm, 1 ton potu – 500K
Sap Manyetiği : FLY Pickups Cady
Köprü Manyetiği : Seymour Duncan Alnico II Pro
Boya Türü : Poliüretan
Renk : Alacakaranlık Kırmızısı (Twilight Red)

Gitarın model adı “F-1”. Bu adın nereden geldiğini Fatih’e sorduğumda Formula 1 arabalarından bahsetti bana; “Bu arabaların  ön tarafı ince, rüzgarı kesmek için keskin ve zarif hatlı, arka tarafı ise bu yapıyı destekleyecek ve daha güçlü ilerlemesini sağlayacak yapıdadır. Bizim F-1’in de hikayesi budur!” diye ekledi. Haklılığına ise daha sonra şahitlik edecektim...




Gitarı çantasından çıkarıp ilk gördüğüm anda gördüğüm kırmızı boya işçiliğini çok beğendim. Fotoğraflarda zaten sizler de göreceksiniz. Gerçi sadece belirli bir ölçüde yansıtabildik. Bazı gitar boyaları öyledir, fotoğrafa yansıtması zordur. Ibanez JS1000BTB de öyledir mesela. Fotoğraf çeker veya çektirirsiniz, bir şeyler çıkar ama elinizdeki alet daima daha güzel görünür filan. Ve F-1 de öyle bir gitar. Altta siyah lekeler üzerine kırmızı uygulanmış bir figür söz konusu ve bu boya gövdenin tamamına hakim. Az ışıkta veya yetersiz ışıkta kendini çok belli eden bir şey değil ancak gün ışığı altında hayran kalmamak zor. Gerçekten çok şık. Dahası hem bir taraftan hatlarıyla da kombine bir şekilde seksi, hem de, teşbihte hata yapmıyorsam, otoriter bir görüntü kazandırıyor gitara. Fatih bu renk modeline “Alacakaranlık Kırmızısı” adını koymuş. Ala! Tam yerini bulmuş. Ancak özellikle polisaj aşamasında yaşanmış bazı minik pürüzler var bazı yerlerde. Ancak bunların  son derece istisnai olduğunu, göze batar bir halde olmadıklarını, gitar yapımıyla uğraşmış birisinin gitarı ince ayrıntılarına kadar incelemek, hatta biraz da kusur bulmak için biraz kastığımda görebildiği şeyler olduklarını da göz önünde bulundurun mutlaka.

Gitarı elimize aldığımızda şaşırtan unsur ağırlığı oluyor zira gitar maun gövde + maun sap formülündeki gitarlara nazaran çok daha hafif. Elbette bundaki ana faktörler küçültülmüş gövde formu, ağaç türlerindeki isabetli seçimler ve seçilmiş ağaçların oldukça kuru olması düşünülebilir. Gitarın dengesi cidden çok iyi. Doğruya doğru! Bu tür bazı gitarlardaki, özellikle SG türü gitar tasarımlarındaki dengesizlikten “eser” yok! Üstelik bu dengeli yapı hem ayakta çalarken, hem de oturma pozisyonunda geçerli.


F1’in sapı, ilginçlikler silsilesinin ilk halkası imiş, ilk kavradığımda onu anladım. Hani yavurların bir lafı vardır “best of both worlds” diye, işte bu gitar aynen pek çok sap türünün en iyi özelliklerini tasarımında birleştirmiş. Öncelikli olarak hiç de ince sayılamayacak bir sap. Kendinizi, kimi zaman, Les Paul sapı (R9 veya R0 gibi sanki) kavramış gibi hissetmeniz normal. Ancak çok farklı; ilk fark üst eşik; eşiğin genişliği 40,5mm. Karşılaştırmanız için Ibanez RG/Jem/S gibi serilerin 43mm, Ibanez JS’lerin 42mm, Les Paul/SG’lerin genelde 43mm, modern Fenderlerin de 43mm olduğunu düşünün. Anlayabileceğiniz gibi üst eşik oldukça dar. Ancak bu hadise daha büyük bir amaca hizmet ediyor; Fatih bu, görece, daha dar üst eşiği, sap boyunca tuşenin her iki kenarına uyguladığı yuvarlatma müdahalesi (Fender buna “hand rolled fret edges” der) ile öyle bir kombinlemiş ki (Hakan Akkaya Styla :) ), neticesinde ortaya kalın olmasına rağmen kalın olduğunu hiç çaktırmayan, avuçta kaybolan ve gayet rahat bu sap profili meydana çıkmış. Demek istediğim şu; sap kafasının üzerinden sapa baktığınızı düşünün ve farz edin sapın kesitini görüyorsunuz; tuşenin her iki ucunun yerle yaptığı açı genelde (hatta çoğu) gitarda diktir. Bu yöntemle üretilen gitarların sapları kalınsa bunu kalınlığı cidden algılarsınız zira hem kalınlık, hem de genişlik, ergonomiye uygun olmayan bir şekilde hissedilebilir haldedir. Bu gitardaki yöntem uygulanmış saplarda ise tuşe kenarlarının yerle yaptığı açı biraz daha dar. Bu dar açı sayesinde parmakların kapanma fizyolojisine çok daha uyumlu bir yapı elde edilebilmekte (Olayı anlamayanlar için Gitar Tekniklerinden Emrah'ın şu röportajında hadisesi açıklamış Fatih Yılmaz. Lütfen tıklayın ve Gitar Teknikleri Sayfasından Röportajı izleyin) . Ve bunu çok sevdim; dedim ya, insanın avucunda kayboluyor kerata :) Onun haricinde yine aynı mimari yapı sebebiyle, normalde birçokları tarafından rahat veya doğal bulunmayan 16 inç’lik sap eğrilik çapı bu gitarda gayet doğal ve rahat geliyor. Çok ilginç zira ilk elime aldığımda, itiraf ediyorum tipik LP ve SG’lerde olduğu gibi 12 inç olduğunu sandım ama değilmiş. Yani bu gitar, aleni bir şekilde, 12 inç eğrilik çaplı bir gitarın rahatlığına ama 16 inçlik bir gitarın teknik avantajlarına (düşük tel yüksekliği, seslerde susma/boğulma olmayan bendler vs.) sahip. Sapta sevmediğim tek bir şey var; Fatih’in pipo anahtarlı bir sap çeliği (truss rod) kullanması. Elimde bunlardan olmadığı için (eski ibanez sahipleri anlar halimi :) ) sap ayarı yapamıyorum, alet İstanbul’dan Eskişehir’e geldi ve teller ilk geldiğindeki konumunda değil ve müdahale edemiyorum, bu da gitarı istediğim kadar çalmamı engelliyor ki kıl bir durum. Dolayısıyla bu modelden sipariş etmek isterseniz sap çeliği ayar noktasının daha standart bir şey olmasını istemenizi öneririm...

Sap üzerinde kullanılan perdeler, çok zarif bir gülağacı tuşe üzerine konumlandırılmış 6230 numaralı Dunloplar. Çok bana göre olan perdeler değil, benim favorim nispeten az daha ince ve yüksek olan 6105 kodlu modeller. Ancak bir uyum sorunu da yaşamadım. Bunda Fatih’in perdelemedeki ustalığının payı büyük (cidden çok iyi, TR’de her ustanın perde işini biliyorum diyemem ama gördüklerim arasında “en iyi perde işçiliği” Fatih Yılmaz’ın. Hani perde değişimi zamanınız geldiyse mutlak önerimdir). Bugün köklü batılı firmalardan, çok büyük ölçekli üretim yapan uzak doğulu üreticilere kadar çoğu markanın gitarlarında, ki aralarında sektörün en büyüklerinden bazı Amerikalılar da var, perdeleme ve tesviye sorunları görülebilmekte. İşte tam da bu noktada butik gitarlar puan kazanmakta zira filancanın deluxe modelini alıp, bir de yepyeni gitarı tesviye ettirmek insana kendisini iyi hissettiren bir unsur değil. F-1 ise tam tamına ve düzgünce konumlandırılmış, tesviyelenmiş ve ışıl ışıl parlatılmış muntazam perdeleri ile kesinlikle gitarist dostu bir gitar. Son olarak koca akord burgularını, özellikle de abanozdan yapılmış kulakçıklarını çok sevdiğimi ve zarif bulduğumu belirtmek istiyorum...



Gelelim gitarın gövdesine... Şekil ilk bakışta Paul Reed Smith’in tipik çift boynuzlu gitarlarını anımsatmakta. Ancak detay olarak daha ufak ölçekli bir örneği olduğunu ve esas itibariyle ana form yapısından feyiz alındığını söyleyebiliriz. Gövde mimarisi, sap/gövde ağacı ilişkisi ve işlevsel yapıları hakkında Fatih Yılmaz çok radikal bir söyleme sahip;

F1 i diğer türevlerinden ayıran ana özellik şu aslında; 2 ayrı maun türü kullanıldı sap ve gövdede. Sapta yarı fırınlanmış akaju cinsi maun kullandık. Yarı fırınlanmışı özellikle tercih ettik zira hem daha yuvarlak/şekillendirilebilir sesler elde etmek daha kolay, hem de  (doğal kurumaya oranla) çok fazla harmonik üretmemesi söz konusu. Bu sayede harmonik üretme işinde gövdenin rolünü arttırmış olduk. Bu durumu tam olarak sağlayabilmek adına gövde için yoğunluğu düşük, hafif ve saptan gelen vibrasyonu en iyi şekilde gövdeye yansıtan ağaçlardan biri olması sebebiyle Gabon (Aucoumea) maunu kullandık. Böyle bir ikiliyi kullanarak sapın ürettiği net ama düşük limitlerdeki sesleri, hafif yapıda, iyi ve hızlı titreşen bir gövde ile amplifiye ederek headroomu arttırmak olarak özetlenebilir. Bu olayı en anlaşılır şekilde örneklemek için sesi gür ve güçlü bir akustik gitarı düşünelim; gövdesi her ses her etkene cevap versin. Bu gitara iyi bir piezo taktığımızda nasıl bir sonuç alırız? Cevap: kabus olur, feedbackten duramayız, bir şeyler devamlı rezonansa girer ve döner de döner... Biz de bu kısır döngü içinde kaybolur gideriz. Netice olarak akustik temelli, elektrik çıkışlı olarak değerlendirmek gerek bu aletleri. F1’de de aynı tür bir değerlendirme ve neticelendirme var. Sap formu ince değil fakat narin, belki biraz dar bile diyebiliriz zira gereksiz kısımları tıpkı Formula 1 araçlarındaki gibi attık; yarış arabasında bagaj kime lazım olur değil mi :)

Gövde formu ve özellikle de bombesi garip gelebilir. Gövde formunu tasarlarken genellikle şöyle bir mantık kullanırım: gövdeyi içi boş bir yapıda düşünürüm ve tele vurduğumuzda çıkan sesleri, bu boş yapı içinde öngörürüm. Şimdi, ses özelliği olarak, akustik anlamda en iyi, en güçlü mekanlar nerelerdir desek yanıtı kubbe yapısına sahip olan yerlerdir, tıpkı cami veya kiliseler gibi diyebiliriz. Bu kubbeli yapıda ses en iyi şekilde, her yere eşit dağılır ve dengesizlik yapmaz, köşelerini yuvarladığımızda daha yumuşak sesler elde ederiz. Şimdi F-1’e yukarıdan bakalım, üst taraf aşağıya doğru genişleyen koni yapısında, tıpkı megafon gibi,  ve megafonun ağız yeri de tam köprüye geliyor. Bu şekilde yaklaştığımızda ekip olarak F-1 için en doğru formun bu olması gerektiğine karar verdik.


En sonunda ise yuvarlak seslere sahip bir ağaç,, güçlü ve hafif bir gövde, akustik kubbe form, gereksiz ayrıntılardan arındırılmış bir sap ve bunları destekleyen tıkır tıkır bir motor olarak köprü sistemi ile kocaman burgular...

Söyleminde haklı olduğunu ise görmek duymak gayet mümkün. Kimi bazı meşhur gitar yapımcıları gibi (hani bazılarının soyadları markaları oluyor ya) sustain şöyle yapınca muhteşem oluyor, tremolo saddlelarını şöyle ek işlemden geçirince ton uçuyor gibi ahkam keser ancak o markanın gitarlarını denediğinizde, ahkamı kesilen noktalardan puan kırdığınız adamlardan değil Fatih. Gitar, birincil tonlar (kabaca, elektriklenmemiş tonlar) olarak hiç de bekleyebileceğiniz gibi değil. Doğruya doğru bu gitarın haberi bana geldiğinde kabaca SG-vari bir ton bekliyordum zira maun sap/maun gövde kombosunun bugüne kadar nasıl netice verdiğini biliyordum. Kalın maun sap ve maun gövde yavurların “mid-hump” veya “nasal” dedikleri ve genizden gelen erkek sesine denk gelen mid tepecikli bir ton verir, genelde. Aklınızda canlanmadıysa ZZ Top – Brown Sugar’ı dinleyin. Bilmiyorsanız AC-DC dinleyin biraz, orada Angus Abi’den bolca duymanız mümkün bu sesi :) Ancak bu gitarda o ses yok! Maun sap artı maun gövde ama “tipik” ve “alışılagelmiş” öngörü burada geçersiz. Fatih’in yukarıda anlattığı tasarım faktörleri ki gitarın netliği üzerine büyük etki sahibi, gitarı bol midli bir lead makinesinden son derece verzatil bir alete dönüştürmüş. F-1 birincil tonlar olarak oldukça net bir alet. Mid kusmadığından dolayı eşlik enstrumanı olarak kullanmaktan da çekinmeyeceğiniz bir gitar. Malum Stratlar o yüzden sevilir ya grup müziği yaparken; istediğiniz zaman miks içinde güzelce kaynaşabilirsiniz ki bu iş Les Paul’ler ile epey zordur. Bu iş bu gitarla da kolay. Üstelik yeri geldiğinde miksten sıyrılmak da gayet kolay zira aletin frekans gruplarının hiçbiri diğerlerine baskın değil. Evet hala maun ve midler hala var ama yeterince ve hiçbir zaman hi-midler nedeniyle cırtlak değil. Duyabildiğim kadarıyla low-midler de yuvarlak hatlı, belirgin, yumuşak ama kadife gibi çok da değil. Tizler bolca ama asla kulak yırtma durumunda değil. Baslar da yeterince mevcut ve asla çamurlu bir ton yaratmıyorlar. Ayrıca gitarın kendi sesi gayet gür. Ben bu satırları yazarken teller artık ilk takıldığı günlerini geride bırakmış durumda ancak sesler hala gür ve güçlü...


Cihazın amfiden duyduğumuz tonunu, elektronik sistemini anlatmadan tarif edebilmem mümkün değil. Öncelikle F-1 iki adet humbucker manyetiğe sahip. Sapta Fatih Yılmaz’ın alamet-i farikası (FLY Pickups) olan Cady, ki nihayet meşhur Cady ile müşerref olmuş oldum, köprüde ise Seymour Duncan Alnico II Prokonumlandırılmış. Manyetikler de, Fatih’in sözlerinde belirttiği amaçları destekleyecek hatta mükemmelleştirecek şekilde tasarlanmış ve seçilmiş. Öncelikli olarak Cady ve F-1’in sap konumundan bahsedeceğim. Kocaman bir benzetme yapayım mı? Güçlü bir Strat sap manyetiği desem? Çok mu abartı veya saçma? Hiç değil(miş). Sap manyetiği çalışırken amfiden gelen ton, hiç beklemiş olduğum gibi net bir PAF tonu gibi değil. Dahası humbucker gibi bile değil. Denediğim en net sap humbuckerı Duncan’ın Jazz modelidir. Bu daha da net belki de. Tipik bir humbucker soundu kesinlikle yok. Bu bir artı ve eksi; insanına göre değişebilir. Eğer aradığınız tipik bir sap humbucker tonu ise doğru adres değil. Ancak gitarın skalası, perde sayısı, ağaç seçimi, gitar tasarımı, köprüsü ve nihayetinde de Cady ile hum sesi olmadan, çok net sap tonu almak insana büyük verzatilite sağlayacağından bana göre büyük bir artı. Kafanızda daha kolay hayal edin diye yazıyorum bu manyetik ve gitarla, atıyorum Gary Moore – Parisienne Walkways tonu almak çok kolay değil, denedim hala net, hala net. Ama, tuhaf bir şekilde, Buddy Guy veya Robert Cray-vari şeyler çıkabiliyor. Dahası tuhaf bir şekilde, ufak bir iki amfi ayarı oynaması ile “Layla” tonu bile geliyor ki Fender Tweed türü şeylerle çok iyi anlaşan bir gitar F-1. Dahası JTM-45 türü tonlarda ise gayet güzel Hendrix – Hey Joe taraflarında da gezinebilirsiniz. Cidden tanımlaması, anlatması hem çok zor, hem çok kolay bir manyetik bu Cady. P-90 gibi değil; o çok net bir humbucker tonudur kabaca, gürültüsüz singlelar (noiseless, stacked veya nasıl adlandırıyorsanız...) gibi de değil; onlar da netlikten eser olmayan, singlelar ile alakasız tuhaf şeylerdir (en azından benim denediklerimin tümü öyleydi)... Eğer humbuckerlı gitarınızda “netlik” arıyorsanız mutlaka ama mutlaka Cady’i de alternatifler arasına ekleyin. Tek eksisi, manyetik yapısını çevreleyen bakır folyonun gözükmesi. Ancak bu da gürültüyü iyice azalttığı için (köprü manyetiğinin CRT monitör gürültüsünü yansıttığı yerde sapta bu gürültü fark edilebilir ölçüde daha az) rahatlıkla göz ardı edilebilir. Bu arada direnç derecesi ise 4,5K civarı, bu da oldukça radikal bir değer...

Köprü manyetiği ise Duncan’ın bilinen manyetiği Alnico II Pro. Adından da anlaşılabileceği gibi alnico 2 mıknatısa sahip yaklaşık 7,5K’lık bir PAF klonu. Bu sefer, saptan farklı olarak gerçek bir humbucker soundu söz konusu. Güçlü ve midleri belirginleştirirken, basları biraz daha süngerleştiren bir karakteri var. Bu sayede köprü pozisyonundayken mid-tepecikli tipik maun+maun yapıyı, en azından amfiden duyabilmeye başlıyoruz. Yine dağa taşa mid kusmak gibi bir hal yok. Ama miksten sıyrılabileceğimiz kadar mid var. Çıkış ise fark edilir derecede artıyor ve amfinizi sap manyetiği ile, kırılmanın yaşandığı yere az yakın ayarladıysanız, manyetik değiştirdiğinizde amfiyi kırabiliyorsunuz. Yani sap ile ritm/eşlik vs. çalarken manyetik değiştirerek, belki az bir volüm düğmesi müdahalesiyle, amfiyi overdrive bölgesine sokarak solo partinizi seslendirebiliyorsunuz. Ayrıca gitarın en “hard rock” tarafı da köprü manyetiğiyle yaşanıyor haliyle :)






En şaşırtıcı yönü ise manyetiklerin, her iki humbuckerın da aktif olduğu an. Feci şekilde Tele-vari olduğunu söylesem? Şaka gibi! Elbetteki aklınıza en hafifinden seçilmiş bataklık dişbudağı gövdeli safkan bir blackguard tele gelmesin, gelen ses %100 safkan tele köprü manyetiği sesidir demiyorum, ona dikkat. Ama bu tür gitarlarda olmadığı/olmayacağı kadar Tele-vari bir ses, o da bir gerçek. Özellikle üst pozisyonlarda patlak ve sıkı tele-vari sesler var. Country işi tonlar için çok güzel bir seçenek. Dahası üst eşik oldukça dar olsa bile köprünün tel genişliği yeterli olduğundan bu türdeki eserleri seslendirirken sağ orta ve yüzük parmaklarını da rahatça kullanmak mümkün, eğer ki elleriniz çok büyük değilse. Benim eller çok ufak olmadığından Nash S-57 ile olduğum kadar rahat değilim. Ancak yine de saddle genişliği 10,5mm olan uzak doğu stratlarından çok daha rahat, orası açık.



Manyetikler hakkında Fatih şöyle bir açıklama getiriyor; “F-1’i sıra dışı yapan şey ciddi oranda sap manyetiğidir. Çünkü tamamlayıcı ve dengeleyici niteliktedir. Köprü manyetiğini gaz gibi düşünebiliriz, sapı da fren...

Sap manyetiği Cady model bizim üretimimiz olan bir manyetik. Prensip olarak çifte bobinli bir manyetik diyebilirim, yani iki adet 2-2,5K’lık single manyetiği al ve yan yana koy. Tasarım basit ve etkili. Manyetik akı çizgisini (magnetic flux line) doğal halinden çok değiştirmemek için şasi (base plate) kullanmadık. Onun yerine akrilik taban ve bakır bant kullandık. Toplamda normal humbucker manyetiklerden daha da az dip ses ile tertemiz, "net" bir sonuç elde ettik. Sap manyetiklerinde single manyetikler daha net duymamızı sağlıyor, ama, malum, gürültü sorunu var. Humbucker manyetiklerde dip ses yok ama bu sefer de sesler monofonik. Cady bunun kırıldığı nokta oldu bizim için. Köprü de ise, klasik humbucker kullandık. Tam gaz devam...”

Elektronik sistemle ilgili getirebileceğim yegâne eksiklik tiz koruma devresi (treble bleed) olur. Ben yapı olarak volüm potu ile sık oynarım. Amfiyi kırmak, tonu temizlemek için vs. bolca elim gider volüm potuna ve volüm potunu kısarken tizlerimden bir şeylerin de gittiğini duyabiliyorum. Kolay bir mod, nasıl yapılacağını, belki önümüzdeki aylarda Gitarizm’in “Gitar Modifikasyonları” yazısı dizisine ekler, yazarım bile.  Neyse çok kolayca eklenebilecek, basit bir şey; iki devre elemanını volüm potunun aktif bacaklarına bağlamaktan ibaret bir şey. Sizler bu yazıyı okurken ben gitara bunu çoktan takmış da olacağım, diğer yandan.

Gitarı kimlere öneririm? Hmm... Öncelikle sıkça sahne alan, programı olan gitaristlere diyebilirim zira onlara hafiflik (yani hem sahnede taşıması kolay, hem de oradan oraya sırtta getirip-götürmesi), çok geniş ölçekli bir tonal yelpaze, İstanbul’da yaşıyorlarsa Fatih Yılmaz ve ekibinden misafirperver bakım hizmetleri avantajlarını yaşatacak. Üstelik fiyat olarak, “batılı” türevlerinden çok daha makul bir fiyata. Gitarını evde çalan gitaristler ise F-1’in geniş bir tonal skalaya yayılmış getirilerinden büyük keyif alabilirler. Aynı gitarla farklı karakterdeki gitar tonlarına oldukça yaklaşabilmek büyük bir artı zira. her şeyden önce ekonomik de. Nadir de olsa patlak tele tonlarında dolanmak isteyip, sadece arada bir-bazı bazı durumları için bir tele satın almak sizi kasıyorsa mesela, tek gitarda daha çok şey halletmekse amacınız, yine F-1’i seversiniz. F-1, üstelik, bu tonları sunma konusunda oldukça kullanıcı dostu; bu tür soundları elde etmek için  tonla volüm/ton düğmesi ve çek-it potlar filan yok. Elinizin altında birer volüm ve ton düğmesi ile basit bir üç konumlu anahtar var ve hepsi bu. Yazımın başında yazdığım ve yazmadığım etmenler sebebiyle yerli gitar üreticilerine önyargı (veya yargı) sahibi olanlarınız olabilir. Ancak şu gerçek, F-1, tam da bu önyargıları (veya yargıları) kırmak için biçilmiş kaftan. Eğer İstanbul’daysanız Fatih Yılmaz’a bir şans verin ve tanışmadıysanız Tünel’deki atölyesine bir ziyarette bulunun. Bu sürede, bir yandan gitar anatomisi veya humbucker şasilerinin indüktansa etkileri üzerine koyu bir sohbet ederken, diğer yandan bu seriden bir gitarı deneyin. Böylelikle yazdıklarım hususunda mübalağa etmediğe de şahitlik etmiş olursunuz, benden söylemesi...


Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.

1 yorum:

  1. Bloğunuzdaki bilgiler çok başarılı ve çok açıklayıcı İş hukuk avukatı olarak paylaşımlarınızın devamını diliyoruz.

    YanıtlaSil

Popüler Yayınlar