Girizgah...
Ton
müptelalarına selamlar olsun.
Zaman
hızlı akıp gider ve bahar inceden kendisi hissettirirken gitar dolu günler
yaşıyoruz. En azından benim için öyle. Her ne kadar İstanbul’daki Guthrie Govan
ve Ritchie Kotzen furyasını kaçırmış olsam bile bu ay Gitarizm’in teması olan
“şey” ve Anadolu Üniversitesi Caz Kulübü’nün düzenlediği 10.Amatör Caz
Müzisyenleri Festivali dahilindeki konserler derken keyfim yerinde idi. Bu
arada Caz Kulübü’nü böylesi bir festivali 10 yıl boyunca, sürekli artan bir
kaliteyle gerçekleştirebildikleri için bile tebrik etmek lazım.
Bu
ay Gitarizm’de çok sıkı bir gitar ağırlayacağız; F Yılmaz Guitars F-1. Türk el
emeğinin zarif bir ürünü olan ve türdeşi
batılı akrabalarından eksiği olması şöyle dursun, çok çeşitli artılarla
donanmış bir gitar. Biraz sonra okuyacaksınız, Fatih Yılmaz onu, tasarımı
gereği, bir Formula 1 aracına benzeterek F-1 dese bile, ben kendisine “Kızıl
Baron” adını taktım; zira baronun uçağı gibi kıvrak ama zarif, zarif ama
tehlikeli, tehlikeli ama çekici. Ayrıntılar az sonra :)
Teşekkür
listemde bu ay kimler var? Elbette Fatih Yılmaz ve ekibi ilk sırada, böylesi
bir güzelliğe hayat verdikleri için... Ayrıca Gitarizm’in dostları Ali Sungurlu
ve Olay Andaç’a, Gürkan Ildaş’a, Salih Vezneli ve Ertuğrul Yılmaz’a, Ayşenur
Ulupınar’a, F-1’in fotoları için Ali
Derinoğullu’ya, Ankara’nın büyük müzisyenleri Şinasi Celayiroğlu ve Koray
Ergünay’a, Kevin ve Barbara Zimmerly’ye, Tuncer Tunceli’ye, David Bissoli’ye teşekkürlerimi
sunuyorum.
Türk gitar alemine bir katkımız olduysa affola!
NOVA Custom Guitars F-1 İncelemesi
Türkiye’de elektrogitar yapımı
ilginçliklerle dolu gerçekten. Görece olarak genç bir dal ve genç olmasının her
türlü dezavantajlarını yaşayan, yaşatan da bir alan. Kendim de bir dönem ciddi
ciddi uğraştığım, atölye sahibi olduğum, kısaca bu işin içinde yer aldığım için
etrafta neler olduğunu, dünya genel ekseninde hangi konularda güçlü ve hangi
noktalarda zayıf olduğumuz gibi hususlarda da fikir sahibiyim kendimce. Bu
bağlamda ülkemizdeki elektrogitar yapımcılığı konusunda önemli sıkıntılar
olduğunu söylemek yanlış olmaz gözlemime göre. İşini yeterince ciddiye almayan
veya hafife alanlar, cila/boya işlerini, gitar tasarımının elektronik tarafını
pek önemsemeyenler, marangozlukla elektrikli enstruman yapımcılığını
karıştıranlar, hiç araştırmayanlar-okumayanlar-kendini geliştirmeyenler,
günceli takip etmeyenler, inovasyonları küçümseyenler, başka bir lütiye meslektaşı
için söyleyecek kötü bir sözü daima olanlar, bana göre, sektörün (varsa öyle
bir sektör) görece daha büyük bir kesimini oluşturmakta. Herkes mi böyle, çok şükür
hayır; bu genellemeye girmeyen “kahramanlar” her ne kadar azınlıkta bile olsalar
var ve takdire şayan bazı üstatlar gelecek için büyük umut veriyorlar. Bu
insanların en önemlilerinden birisi, kesinlikle, Fatih YILMAZ. Önce yaptığı
enstrumanlar, sonra tamir/restorasyon/bakım işlerindeki başarısı, sonrasında
kendi butik manyetiklerini üretmesi filan derken bu genç alana güzel bir esinti
ve yenilik getirdiği çok açık. Fatih'in teknik makalelerine de http://fgitaratolyesi.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz ayrıca. Az sonra sizlere anlatmaya çalışacağım gitar da
onun atölyesinden çıkan bir model; F-1.
Öncelikle katalog bilgilerini
yazarak başlayalım;
Gövde Ağacı : Gabon Maunu
Sap/Gövde Birleşimi : Yapıştırma
(Set Neck)
Sap Ağacı : Akaju Maunu (Acajou
Mahogany)
Tuşe Ağacı : Doğu Hindistan
Gülağacı
Skala : 25,5 inç
Sap Eğrilik Çapı : 16 inç
Üst Eşik Genişliği : 40,5mm
Sap Çeliği : 2 Yönlü
Perdeler : Dunlop #6230 (orta boy
– Eski Martin’lerin perde ölçüsü)
Köprü : Wilkinson Wraparound
Stoptail
Üst Eşik Türü : Graphtech
Burgular : Standart Kapalı Sistem
Burgular ve Abanoz Kulaklar
Elektronik Sistem : 1 volüm, 1
ton potu – 500K
Sap Manyetiği : FLY Pickups Cady
Köprü Manyetiği : Seymour Duncan
Alnico II Pro
Boya Türü : Poliüretan
Renk : Alacakaranlık Kırmızısı
(Twilight Red)
Gitarın model adı “F-1”. Bu adın
nereden geldiğini Fatih’e sorduğumda Formula 1 arabalarından bahsetti bana; “Bu
arabaların ön tarafı ince, rüzgarı
kesmek için keskin ve zarif hatlı, arka tarafı ise bu yapıyı destekleyecek ve
daha güçlü ilerlemesini sağlayacak yapıdadır. Bizim F-1’in de hikayesi budur!”
diye ekledi. Haklılığına ise daha sonra şahitlik edecektim...
Gitarı çantasından çıkarıp ilk
gördüğüm anda gördüğüm kırmızı boya işçiliğini çok beğendim. Fotoğraflarda
zaten sizler de göreceksiniz. Gerçi sadece belirli bir ölçüde yansıtabildik. Bazı
gitar boyaları öyledir, fotoğrafa yansıtması zordur. Ibanez JS1000BTB de
öyledir mesela. Fotoğraf çeker veya çektirirsiniz, bir şeyler çıkar ama
elinizdeki alet daima daha güzel görünür filan. Ve F-1 de öyle bir gitar. Altta
siyah lekeler üzerine kırmızı uygulanmış bir figür söz konusu ve bu boya
gövdenin tamamına hakim. Az ışıkta veya yetersiz ışıkta kendini çok belli eden
bir şey değil ancak gün ışığı altında hayran kalmamak zor. Gerçekten çok şık.
Dahası hem bir taraftan hatlarıyla da kombine bir şekilde seksi, hem de,
teşbihte hata yapmıyorsam, otoriter bir görüntü kazandırıyor gitara. Fatih bu
renk modeline “Alacakaranlık Kırmızısı” adını koymuş. Ala! Tam yerini bulmuş.
Ancak özellikle polisaj aşamasında yaşanmış bazı minik pürüzler var bazı
yerlerde. Ancak bunların son derece
istisnai olduğunu, göze batar bir halde olmadıklarını, gitar yapımıyla uğraşmış
birisinin gitarı ince ayrıntılarına kadar incelemek, hatta biraz da kusur
bulmak için biraz kastığımda görebildiği şeyler olduklarını da göz önünde
bulundurun mutlaka.
Gitarı elimize aldığımızda
şaşırtan unsur ağırlığı oluyor zira gitar maun gövde + maun sap formülündeki
gitarlara nazaran çok daha hafif. Elbette bundaki ana faktörler küçültülmüş
gövde formu, ağaç türlerindeki isabetli seçimler ve seçilmiş ağaçların oldukça
kuru olması düşünülebilir. Gitarın dengesi cidden çok iyi. Doğruya doğru! Bu
tür bazı gitarlardaki, özellikle SG türü gitar tasarımlarındaki dengesizlikten
“eser” yok! Üstelik bu dengeli yapı hem ayakta çalarken, hem de oturma pozisyonunda
geçerli.
F1’in sapı, ilginçlikler
silsilesinin ilk halkası imiş, ilk kavradığımda onu anladım. Hani yavurların
bir lafı vardır “best of both worlds” diye, işte bu gitar aynen pek çok sap
türünün en iyi özelliklerini tasarımında birleştirmiş. Öncelikli olarak hiç de
ince sayılamayacak bir sap. Kendinizi, kimi zaman, Les Paul sapı (R9 veya R0
gibi sanki) kavramış gibi hissetmeniz normal. Ancak çok farklı; ilk fark üst
eşik; eşiğin genişliği 40,5mm. Karşılaştırmanız için Ibanez RG/Jem/S gibi
serilerin 43mm, Ibanez JS’lerin 42mm, Les Paul/SG’lerin genelde 43mm, modern
Fenderlerin de 43mm olduğunu düşünün. Anlayabileceğiniz gibi üst eşik oldukça
dar. Ancak bu hadise daha büyük bir amaca hizmet ediyor; Fatih bu, görece, daha
dar üst eşiği, sap boyunca tuşenin her iki kenarına uyguladığı yuvarlatma
müdahalesi (Fender buna “hand rolled fret
edges” der) ile öyle bir kombinlemiş ki (Hakan Akkaya Styla :) ), neticesinde ortaya kalın olmasına rağmen
kalın olduğunu hiç çaktırmayan, avuçta kaybolan ve gayet rahat bu sap profili
meydana çıkmış. Demek istediğim şu; sap kafasının üzerinden sapa baktığınızı
düşünün ve farz edin sapın kesitini görüyorsunuz; tuşenin her iki ucunun yerle
yaptığı açı genelde (hatta çoğu) gitarda diktir. Bu yöntemle üretilen
gitarların sapları kalınsa bunu kalınlığı cidden algılarsınız zira hem kalınlık,
hem de genişlik, ergonomiye uygun olmayan bir şekilde hissedilebilir haldedir.
Bu gitardaki yöntem uygulanmış saplarda ise tuşe kenarlarının yerle yaptığı açı
biraz daha dar. Bu dar açı sayesinde parmakların kapanma fizyolojisine çok daha
uyumlu bir yapı elde edilebilmekte (Olayı anlamayanlar için Gitar Tekniklerinden Emrah'ın şu röportajında hadisesi açıklamış Fatih Yılmaz. Lütfen tıklayın ve Gitar Teknikleri Sayfasından Röportajı izleyin) . Ve bunu çok sevdim; dedim ya, insanın
avucunda kayboluyor kerata :) Onun haricinde yine aynı mimari yapı sebebiyle,
normalde birçokları tarafından rahat veya doğal bulunmayan 16 inç’lik sap
eğrilik çapı bu gitarda gayet doğal ve rahat geliyor. Çok ilginç zira ilk elime
aldığımda, itiraf ediyorum tipik LP ve SG’lerde olduğu gibi 12 inç olduğunu
sandım ama değilmiş. Yani bu gitar, aleni bir şekilde, 12 inç eğrilik çaplı bir
gitarın rahatlığına ama 16 inçlik bir gitarın teknik avantajlarına (düşük tel
yüksekliği, seslerde susma/boğulma olmayan bendler vs.) sahip. Sapta sevmediğim
tek bir şey var; Fatih’in pipo anahtarlı bir sap çeliği (truss rod) kullanması. Elimde bunlardan olmadığı için (eski ibanez sahipleri anlar halimi :)
) sap ayarı yapamıyorum, alet İstanbul’dan Eskişehir’e geldi ve teller ilk
geldiğindeki konumunda değil ve müdahale edemiyorum, bu da gitarı istediğim
kadar çalmamı engelliyor ki kıl bir durum. Dolayısıyla bu modelden sipariş etmek
isterseniz sap çeliği ayar noktasının daha standart bir şey olmasını istemenizi
öneririm...
Sap üzerinde kullanılan perdeler,
çok zarif bir gülağacı tuşe üzerine konumlandırılmış 6230 numaralı Dunloplar. Çok
bana göre olan perdeler değil, benim favorim nispeten az daha ince ve yüksek
olan 6105 kodlu modeller. Ancak bir uyum sorunu da yaşamadım. Bunda Fatih’in
perdelemedeki ustalığının payı büyük (cidden çok iyi, TR’de her ustanın perde
işini biliyorum diyemem ama gördüklerim arasında “en iyi perde işçiliği” Fatih
Yılmaz’ın. Hani perde değişimi zamanınız geldiyse mutlak önerimdir). Bugün
köklü batılı firmalardan, çok büyük ölçekli üretim yapan uzak doğulu
üreticilere kadar çoğu markanın gitarlarında, ki aralarında sektörün en büyüklerinden
bazı Amerikalılar da var, perdeleme ve tesviye sorunları görülebilmekte. İşte
tam da bu noktada butik gitarlar puan kazanmakta zira filancanın deluxe
modelini alıp, bir de yepyeni gitarı tesviye ettirmek insana kendisini iyi
hissettiren bir unsur değil. F-1 ise tam tamına ve düzgünce konumlandırılmış,
tesviyelenmiş ve ışıl ışıl parlatılmış muntazam perdeleri ile kesinlikle
gitarist dostu bir gitar. Son olarak koca akord burgularını, özellikle de
abanozdan yapılmış kulakçıklarını çok sevdiğimi ve zarif bulduğumu belirtmek
istiyorum...
Gelelim gitarın gövdesine...
Şekil ilk bakışta Paul Reed Smith’in tipik çift boynuzlu gitarlarını
anımsatmakta. Ancak detay olarak daha ufak ölçekli bir örneği olduğunu ve esas
itibariyle ana form yapısından feyiz alındığını söyleyebiliriz. Gövde mimarisi,
sap/gövde ağacı ilişkisi ve işlevsel yapıları hakkında Fatih Yılmaz çok radikal
bir söyleme sahip;
“F1 i diğer türevlerinden ayıran
ana özellik şu aslında; 2 ayrı maun türü kullanıldı sap ve gövdede. Sapta yarı
fırınlanmış akaju cinsi maun kullandık. Yarı fırınlanmışı özellikle tercih
ettik zira hem daha yuvarlak/şekillendirilebilir sesler elde etmek daha kolay,
hem de (doğal kurumaya oranla) çok fazla
harmonik üretmemesi söz konusu. Bu sayede harmonik üretme işinde gövdenin
rolünü arttırmış olduk. Bu durumu tam olarak sağlayabilmek adına gövde için
yoğunluğu düşük, hafif ve saptan gelen vibrasyonu en iyi şekilde gövdeye
yansıtan ağaçlardan biri olması sebebiyle Gabon (Aucoumea) maunu kullandık.
Böyle bir ikiliyi kullanarak sapın ürettiği net ama düşük limitlerdeki sesleri,
hafif yapıda, iyi ve hızlı titreşen bir gövde ile amplifiye ederek headroomu
arttırmak olarak özetlenebilir. Bu olayı en anlaşılır şekilde örneklemek için sesi
gür ve güçlü bir akustik gitarı düşünelim; gövdesi her ses her etkene cevap
versin. Bu gitara iyi bir piezo taktığımızda nasıl bir sonuç alırız? Cevap: kabus olur, feedbackten duramayız, bir şeyler devamlı
rezonansa girer ve döner de döner... Biz de bu kısır döngü içinde kaybolur
gideriz. Netice olarak akustik temelli, elektrik çıkışlı olarak değerlendirmek
gerek bu aletleri. F1’de de aynı tür bir değerlendirme ve neticelendirme
var. Sap formu ince değil fakat narin, belki biraz dar bile diyebiliriz zira
gereksiz kısımları tıpkı Formula 1 araçlarındaki gibi attık; yarış arabasında
bagaj kime lazım olur değil mi :)
Gövde formu ve özellikle de
bombesi garip gelebilir. Gövde formunu tasarlarken genellikle şöyle bir mantık
kullanırım: gövdeyi içi boş bir yapıda düşünürüm ve tele vurduğumuzda çıkan
sesleri, bu boş yapı içinde öngörürüm. Şimdi, ses özelliği olarak, akustik anlamda
en iyi, en güçlü mekanlar nerelerdir desek yanıtı kubbe yapısına sahip olan
yerlerdir, tıpkı cami veya kiliseler gibi diyebiliriz. Bu kubbeli yapıda ses en
iyi şekilde, her yere eşit dağılır ve dengesizlik yapmaz, köşelerini
yuvarladığımızda daha yumuşak sesler elde ederiz. Şimdi F-1’e yukarıdan
bakalım, üst taraf aşağıya doğru genişleyen koni yapısında, tıpkı megafon gibi, ve megafonun ağız yeri de tam köprüye
geliyor. Bu şekilde yaklaştığımızda ekip olarak F-1 için en doğru formun bu
olması gerektiğine karar verdik.
En sonunda ise yuvarlak seslere
sahip bir ağaç,, güçlü ve hafif bir gövde, akustik kubbe form, gereksiz
ayrıntılardan arındırılmış bir sap ve bunları destekleyen tıkır tıkır bir motor
olarak köprü sistemi ile kocaman burgular...”
Söyleminde haklı olduğunu ise
görmek duymak gayet mümkün. Kimi bazı meşhur gitar yapımcıları gibi (hani
bazılarının soyadları markaları oluyor ya) sustain şöyle yapınca muhteşem
oluyor, tremolo saddlelarını şöyle ek işlemden geçirince ton uçuyor gibi ahkam
keser ancak o markanın gitarlarını denediğinizde, ahkamı kesilen noktalardan
puan kırdığınız adamlardan değil Fatih. Gitar, birincil tonlar (kabaca, elektriklenmemiş tonlar) olarak hiç de bekleyebileceğiniz gibi değil. Doğruya
doğru bu gitarın haberi bana geldiğinde kabaca SG-vari bir ton bekliyordum zira
maun sap/maun gövde kombosunun bugüne kadar nasıl netice verdiğini biliyordum. Kalın
maun sap ve maun gövde yavurların “mid-hump” veya “nasal” dedikleri ve genizden
gelen erkek sesine denk gelen mid tepecikli bir ton verir, genelde. Aklınızda
canlanmadıysa ZZ Top – Brown Sugar’ı dinleyin. Bilmiyorsanız AC-DC dinleyin
biraz, orada Angus Abi’den bolca duymanız mümkün bu sesi :) Ancak bu gitarda o
ses yok! Maun sap artı maun gövde ama “tipik” ve “alışılagelmiş” öngörü burada
geçersiz. Fatih’in yukarıda anlattığı tasarım faktörleri ki gitarın netliği
üzerine büyük etki sahibi, gitarı bol midli bir lead makinesinden son derece
verzatil bir alete dönüştürmüş. F-1 birincil tonlar olarak oldukça net bir
alet. Mid kusmadığından dolayı eşlik enstrumanı olarak kullanmaktan da çekinmeyeceğiniz
bir gitar. Malum Stratlar o yüzden sevilir ya grup müziği yaparken; istediğiniz
zaman miks içinde güzelce kaynaşabilirsiniz ki bu iş Les Paul’ler ile epey
zordur. Bu iş bu gitarla da kolay. Üstelik yeri geldiğinde miksten sıyrılmak da
gayet kolay zira aletin frekans gruplarının hiçbiri diğerlerine baskın değil.
Evet hala maun ve midler hala var ama yeterince ve hiçbir zaman hi-midler
nedeniyle cırtlak değil. Duyabildiğim kadarıyla low-midler de yuvarlak hatlı,
belirgin, yumuşak ama kadife gibi çok da değil. Tizler bolca ama asla kulak
yırtma durumunda değil. Baslar da yeterince mevcut ve asla çamurlu bir ton
yaratmıyorlar. Ayrıca gitarın kendi sesi gayet gür. Ben bu satırları yazarken
teller artık ilk takıldığı günlerini geride bırakmış durumda ancak sesler hala
gür ve güçlü...
Cihazın amfiden duyduğumuz tonunu,
elektronik sistemini anlatmadan tarif edebilmem mümkün değil. Öncelikle F-1 iki
adet humbucker manyetiğe sahip. Sapta Fatih Yılmaz’ın alamet-i farikası (FLY Pickups) olan Cady, ki nihayet
meşhur Cady ile müşerref olmuş oldum, köprüde ise Seymour Duncan Alnico II Prokonumlandırılmış. Manyetikler de, Fatih’in sözlerinde belirttiği amaçları
destekleyecek hatta mükemmelleştirecek şekilde tasarlanmış ve seçilmiş.
Öncelikli olarak Cady ve F-1’in sap konumundan bahsedeceğim. Kocaman bir
benzetme yapayım mı? Güçlü bir Strat sap manyetiği desem? Çok mu abartı veya
saçma? Hiç değil(miş). Sap manyetiği çalışırken amfiden gelen ton, hiç beklemiş
olduğum gibi net bir PAF tonu gibi değil. Dahası humbucker gibi bile değil.
Denediğim en net sap humbuckerı Duncan’ın Jazz modelidir. Bu daha da net belki
de. Tipik bir humbucker soundu kesinlikle yok. Bu bir artı ve eksi; insanına
göre değişebilir. Eğer aradığınız tipik bir sap humbucker tonu ise doğru adres
değil. Ancak gitarın skalası, perde sayısı, ağaç seçimi, gitar tasarımı,
köprüsü ve nihayetinde de Cady ile hum sesi olmadan, çok net sap tonu almak
insana büyük verzatilite sağlayacağından bana göre büyük bir artı. Kafanızda
daha kolay hayal edin diye yazıyorum bu manyetik ve gitarla, atıyorum Gary
Moore – Parisienne Walkways tonu almak çok kolay değil, denedim hala net, hala
net. Ama, tuhaf bir şekilde, Buddy Guy veya Robert Cray-vari şeyler
çıkabiliyor. Dahası tuhaf bir şekilde, ufak bir iki amfi ayarı oynaması ile
“Layla” tonu bile geliyor ki Fender Tweed türü şeylerle çok iyi anlaşan bir
gitar F-1. Dahası JTM-45 türü tonlarda ise gayet güzel Hendrix – Hey Joe
taraflarında da gezinebilirsiniz. Cidden tanımlaması, anlatması hem çok zor,
hem çok kolay bir manyetik bu Cady. P-90 gibi değil; o çok net bir humbucker
tonudur kabaca, gürültüsüz singlelar (noiseless, stacked veya nasıl
adlandırıyorsanız...) gibi de değil; onlar da netlikten eser olmayan, singlelar
ile alakasız tuhaf şeylerdir (en azından benim denediklerimin tümü öyleydi)... Eğer humbuckerlı gitarınızda “netlik”
arıyorsanız mutlaka ama mutlaka Cady’i de alternatifler arasına ekleyin. Tek
eksisi, manyetik yapısını çevreleyen bakır folyonun gözükmesi. Ancak bu da
gürültüyü iyice azalttığı için (köprü manyetiğinin CRT monitör gürültüsünü
yansıttığı yerde sapta bu gürültü fark edilebilir ölçüde daha az) rahatlıkla
göz ardı edilebilir. Bu arada direnç derecesi ise 4,5K civarı, bu da oldukça
radikal bir değer...
Köprü manyetiği ise Duncan’ın
bilinen manyetiği Alnico II Pro. Adından da anlaşılabileceği gibi alnico 2
mıknatısa sahip yaklaşık 7,5K’lık bir PAF klonu. Bu sefer, saptan farklı olarak
gerçek bir humbucker soundu söz konusu. Güçlü ve midleri belirginleştirirken,
basları biraz daha süngerleştiren bir karakteri var. Bu sayede köprü
pozisyonundayken mid-tepecikli tipik maun+maun yapıyı, en azından amfiden
duyabilmeye başlıyoruz. Yine dağa taşa mid kusmak gibi bir hal yok. Ama miksten
sıyrılabileceğimiz kadar mid var. Çıkış ise fark edilir derecede artıyor ve
amfinizi sap manyetiği ile, kırılmanın yaşandığı yere az yakın ayarladıysanız,
manyetik değiştirdiğinizde amfiyi kırabiliyorsunuz. Yani sap ile ritm/eşlik vs.
çalarken manyetik değiştirerek, belki az bir volüm düğmesi müdahalesiyle, amfiyi overdrive bölgesine sokarak solo
partinizi seslendirebiliyorsunuz. Ayrıca gitarın en “hard rock” tarafı da köprü
manyetiğiyle yaşanıyor haliyle :)
En şaşırtıcı yönü ise manyetiklerin, her iki humbuckerın da aktif olduğu an. Feci şekilde Tele-vari olduğunu söylesem? Şaka gibi! Elbetteki aklınıza en hafifinden seçilmiş bataklık dişbudağı gövdeli safkan bir blackguard tele gelmesin, gelen ses %100 safkan tele köprü manyetiği sesidir demiyorum, ona dikkat. Ama bu tür gitarlarda olmadığı/olmayacağı kadar Tele-vari bir ses, o da bir gerçek. Özellikle üst pozisyonlarda patlak ve sıkı tele-vari sesler var. Country işi tonlar için çok güzel bir seçenek. Dahası üst eşik oldukça dar olsa bile köprünün tel genişliği yeterli olduğundan bu türdeki eserleri seslendirirken sağ orta ve yüzük parmaklarını da rahatça kullanmak mümkün, eğer ki elleriniz çok büyük değilse. Benim eller çok ufak olmadığından Nash S-57 ile olduğum kadar rahat değilim. Ancak yine de saddle genişliği 10,5mm olan uzak doğu stratlarından çok daha rahat, orası açık.
Manyetikler hakkında Fatih şöyle
bir açıklama getiriyor; “F-1’i sıra dışı yapan şey ciddi oranda sap
manyetiğidir. Çünkü tamamlayıcı ve dengeleyici niteliktedir. Köprü manyetiğini
gaz gibi düşünebiliriz, sapı da fren...
Sap manyetiği Cady model bizim
üretimimiz olan bir manyetik. Prensip olarak çifte bobinli bir manyetik
diyebilirim, yani iki adet 2-2,5K’lık single manyetiği al ve yan yana koy. Tasarım
basit ve etkili. Manyetik akı çizgisini (magnetic flux line) doğal halinden çok
değiştirmemek için şasi (base plate) kullanmadık. Onun yerine akrilik taban ve
bakır bant kullandık. Toplamda normal humbucker manyetiklerden daha da az dip
ses ile tertemiz, "net" bir sonuç elde ettik. Sap manyetiklerinde
single manyetikler daha net duymamızı sağlıyor, ama, malum, gürültü sorunu var.
Humbucker manyetiklerde dip ses yok ama bu sefer de sesler monofonik. Cady
bunun kırıldığı nokta oldu bizim için. Köprü de ise, klasik humbucker
kullandık. Tam gaz devam...”
Elektronik sistemle ilgili
getirebileceğim yegâne eksiklik tiz koruma devresi
(treble bleed) olur. Ben yapı olarak volüm potu ile sık oynarım. Amfiyi kırmak,
tonu temizlemek için vs. bolca elim gider volüm potuna ve volüm potunu kısarken
tizlerimden bir şeylerin de gittiğini duyabiliyorum. Kolay bir mod, nasıl
yapılacağını, belki önümüzdeki aylarda Gitarizm’in “Gitar Modifikasyonları”
yazısı dizisine ekler, yazarım bile.
Neyse çok kolayca eklenebilecek, basit bir şey; iki devre elemanını
volüm potunun aktif bacaklarına bağlamaktan ibaret bir şey. Sizler bu yazıyı
okurken ben gitara bunu çoktan takmış da olacağım, diğer yandan.
Gitarı kimlere öneririm? Hmm...
Öncelikle sıkça sahne alan, programı olan gitaristlere diyebilirim zira onlara
hafiflik (yani hem sahnede taşıması kolay, hem de oradan oraya sırtta
getirip-götürmesi), çok geniş ölçekli bir tonal yelpaze, İstanbul’da
yaşıyorlarsa Fatih Yılmaz ve ekibinden misafirperver bakım hizmetleri
avantajlarını yaşatacak. Üstelik fiyat olarak, “batılı” türevlerinden çok daha
makul bir fiyata. Gitarını evde çalan gitaristler ise F-1’in geniş bir tonal
skalaya yayılmış getirilerinden büyük keyif alabilirler. Aynı gitarla farklı
karakterdeki gitar tonlarına oldukça yaklaşabilmek büyük bir artı zira. her
şeyden önce ekonomik de. Nadir de olsa patlak tele tonlarında dolanmak isteyip,
sadece arada bir-bazı bazı durumları için bir tele satın almak sizi kasıyorsa
mesela, tek gitarda daha çok şey halletmekse amacınız, yine F-1’i seversiniz. F-1,
üstelik, bu tonları sunma konusunda oldukça kullanıcı dostu; bu tür soundları
elde etmek için tonla volüm/ton düğmesi
ve çek-it potlar filan yok. Elinizin altında birer volüm ve ton düğmesi ile
basit bir üç konumlu anahtar var ve hepsi bu. Yazımın başında yazdığım ve
yazmadığım etmenler sebebiyle yerli gitar üreticilerine önyargı (veya yargı)
sahibi olanlarınız olabilir. Ancak şu gerçek, F-1, tam da bu önyargıları (veya
yargıları) kırmak için biçilmiş kaftan. Eğer İstanbul’daysanız Fatih Yılmaz’a
bir şans verin ve tanışmadıysanız Tünel’deki atölyesine bir ziyarette bulunun.
Bu sürede, bir yandan gitar anatomisi veya humbucker şasilerinin indüktansa
etkileri üzerine koyu bir sohbet ederken, diğer yandan bu seriden bir gitarı
deneyin. Böylelikle yazdıklarım hususunda mübalağa etmediğe de şahitlik etmiş
olursunuz, benden söylemesi...
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Bloğunuzdaki bilgiler çok başarılı ve çok açıklayıcı İş hukuk avukatı olarak paylaşımlarınızın devamını diliyoruz.
YanıtlaSil