NASH S-57 İncelemesi
Leo Fender, 1950 başlarında Stratocaster’ı tasarlarken acaba böylesi bir klasik yarattığını biliyor muydu? Tam bir ton standardı. Ancak zaman geçti ve firma el değiştirdi, firma politikalarıyla birlikte üretim yöntemlerinden satış/pazarlama stratejilerine kadar birçok şey değişti. Gitar, özellikle Leo Fender sonrasında, ilk halinden epey farklı noktalara gelmiş oldu çeşitli sebeplerle. Her ne kadar Fender 2000 sonrasında, birçok uzmana göre CBS öncesi dönemin ardından en iyi dönemini de yaşasa (ki cidden şu ara Meksikalı modeller bile çok kaliteli), dünyada pek çok insan daha fazlasına, daha doğrusu 50’lerin orjinal özelliklerine çok daha fazla yakınlık gösteren butik firmalara ilgi gösterir oldu. Nash Gitarları da bunlardan birisi. Bill Nash ile yapmış olduğum röportajı iki sayı evvel okumuşsunuzdur. Okumayanlar ve dahasını merak edenler için da burada teferruatlı bir değerlendirmeye gideceğiz…
Gövde : 2 Parça Dişbudak
Sap ve Tuşe : Tek Parça Akçaağaç
Üst Eşik : TusQ
Eğrilik Çapı : 10 inç
Tel Boyu (Skala) : 25,5 inç
Köprü : Gotoh Vintage 6 Vidalı Tremolo (Çelik Blok ve Saddle)
Perdeler : #6105
Akord Burguları : Gotoh Vintage
Seçici : 5 yollu
Manyetikler : Lollar Pickups (Jason Lollar El Sarımı Single’lar)
Cila : Saf Nitroselüloz / İki Ton Güneşyanığı (Sunburst) / El İşi Eskitme Uygulanmış
Öncelikle elimizdeki gitar bir Stratocaster, hem de safkanından. Fender’deki muadili tarif ederek nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu anlatabilmek için American Vintage Reissue modellerinden, ki çok severim bu seriyi-gayet de iyidir, genel olarak daha iyi diyebilirim. Belki Custom Shop çıkışlı Stratlar olabilir. Nedenine az sonra geleceğim. Gitarı elimize aldığımızda hissettiğimiz ilk şey inanılmaz hafif yapısı oluyor. Bugüne kadar çok gitar geldi, geçti elimden. Şu ana kadar Floyd Rose’lu gitarlarda Ibanez JPM 100, sabit köprülülerde ise PRS’in korina ağacından yapılan modelini en üste koyardım. Bu gitar da banko ilk üçe girer, en hafif gitarlar konusunda. Dengesi, üretim incelikleri harikulade. Tam da 50’lerin en klasik özelliklerinden olan derin olarak açılmış ön kısımdaki kol ve arka kısımdaki göbek temas noktaları (“Arm Contour” ve “Tubby Contour” denen yerler) gibi. 50’lerde Fender’de de böyle üretilirmiş gövdeler, sonraları ise birim üretim zamanını çok arttırdığı, dolayısıyla maliyeti arttırdığı için vazgeçilmiş ki internetten biraz araştırırsanız, özellikle 70 Stratlarının bu bölümleri daha kalınca ve kabadır. Nash S-57’de durum aynen 50’lerdeki gibi. Her türlü havuz, oyma işi incelikle yapılmış (CNC işi de olsa) ve akabinde de el ile ince işleri halledilmiş. Gövde için iki parça bataklık dişbudağı kullanılmış. Çok yerinde bir seçim. Hem tarihi olarak olması gereken o, hem de çok kaliteli bir dişbudak olduğu için inanılmaz rezonant. İnce tellerin bile gövdeyi nasıl titreştiğine hayretler içinde şahit oluyorsunuz. Akor çalımı, arpejler, sololar… Hepsinin gövdede ve sapta titreştiğini elinizde, gövdenizde hissediyorsunuz ki alt segmentteki gitarlarda pek nadir olan, hatta artık üst segmentte gitarlarda bile çok azalan bir şey.
Sapa gelirsek dikkatimizi çekecek ilk şey sap profilinin tarihi uyumunun olmadığı oluyor. 50 Stratlarının tipik sap profili “V”dir. Bu öyle değil. Ancak herhangi bir sorun, sıkıntı kaynağı değil, bu iş Nash’in müşterilerine sunduğu bir opsiyon. Zira “V” tipini değil de, “C” tipini seven de çok ciddi bir kesim var ki bu gitarın profili büyük oranda 64 Strat’lardaki gibi. Modern Stratlardan çok az daha kalınca ve ele oturuşu çok çok rahat. Sapın eğrilik çapı 10 inç. Bu çap oranı, eski usulden farklı olan dört ana unsurdan da biri (diğerleri perde demirleri, eğrilik çapı ve orta manyetik). 50-60’lerin Stratlarında bu değer 7,25 inç idi. Gitarın 10” olması bana göre kesinlikle bir artı. Eğrilik çapı küçüldükçe tuşe üzerindeki ovallik fazla artar ve bend yapan bir gitaristin tel yüksekliğini çok yükseltmesi gerekir. Bu seferde de entonasyon sıkıntıları yaratır. Dolayısıyla 10” bana göre bir strat için en ideal çap. Perdeler 6105 ölçülerinde. 50 Stratlarda ise ince ve alçak perdeler bulunur ve bana göre özellikle bend yapmak zordur ki bu durum Nash S-57 ile çekinmeniz gereken bir durum değil. Ayrıca perde işçiliği de göz doldurucu. Perdelerin hepsi incelikle yerleştirilmiş, tesviyelenmiş ve perde taç kısımları özenle tekrar yuvarlatılmış (re-crowning). Cızlama bızlama yok hiçbir konumda. Gitarın sapına bir bakış attığınızda hepsinin gayet fermuar gibi dizildiğini görüyorsunuz. Üst eşikten de ayrıca bahsetmek istiyorum. Bir gitarın işçiliğini değerlendirirken özellikle üzerinde durulması, incelenmesi gereken ilk yerlerden birisi üst eşiktir ve bir ustanın ustalığının da bir ölçüsüdür. Fabrika çıkışlı gitarlarda bu olaya çok dikkat edilmez, hele hele uzak doğu gitarları ve ne yazık ki daha büyük firmaların Amerikalı seri üretim gitarlarında bile durum aynen böyle. Yani sıfırı için 1300 Avro para verdiğiniz gitarda da bu durum geçerli. Özellikle ilk üç perdedeki entonasyon fark edilebilecek kadar kötüdür doğru ve özenli hazırlanmayan, yanlış yükseklikteki üst eşikler yüzünden. Eğer gitarınızın üst eşik işçiliğini test etmek isterseniz şunu yapabilirsiniz; öncelikle gitarınızın tellerini değiştirin zira entonasyon ayarı sadece ve sadece yeni tellerle yapılır. Yeni tellerinizle gitarınızın entonasyon ayarını yapın ve tipik yöntem odur ya, boş telinizin 12. perdedeki armoniğinin eş olduğundan emin olun. Akabinde bir bakın bakalım ilk perdede olması gereken notaları mı duyuyorsunuz yoksa oradaki notalar diyeze doğru mu kayık. İşte bütün bunlar benim Nash S-57’mde hayıflanmak durumunda olmadığım şeyler ve inanın bu hafife alınmayacak bir artı. Ancak yine üst eşiğin kesim hatlarının biraz sivri olduğunu da belirtmem lazım. Beni en ufak bile rahatsız etmedi, pek sakar da sayılmam. Ancak sıkı çarpmalarda kanatacak ölçüde ufak kazalara yol açabilecek kadar sivrilik var köşelerde. Eğer gitara bir yerlerden eksi puan vereceksem yegâne eksiyi buradan alır. Lâkin tellerin üst eşikten geçiş kanalları (tel boyları), bunların derinlikleri, sap kafasına geçiş açısı (ki akord kararlılığı açısından önemi büyüktür) gibi unsurları da gayet iyi, bu da aşikâr. Akord burgusu olarak yüksek hassasiyete sahip Gotoh Vintage burgular tercih edilmiş. Çok da iyi edilmiş, bu sayede strat karakteri ortaya çıkarma konusunda bir ölçü daha yukarı çıkılmış. Burgular işlerini gayet iyi yapıyorlar ve akord kaybettiren bir gevşeklik hâli (backlash) yok. Ayrıca sap kafasının arkasında bu işlerin az veya çok içinde el emeği ile yer alan firma sahibi Bill Nash’in imzasını görmek de çok lâtif. Sapın en önemli özelliği ise, aynı gövdede de söylemiş olduğum gibi rezonant karakteri. Tek parça olmasının yanı sıra çok iyi bir şekilde kurutulmuş olması da bu kazancı sağlayan etmenlerden.
Gelelim elektronik sisteme… Manyetiklerimiz büyük manyetik gurusu Jason Lollar tarafından tamamen el ile sarılmış singlelar. Direnç değerleri sapta 5.40K, ortada 5.60K ve köprüde ise 7.50K.
Ancak biraz uzun bir kablonun üzerinden ölçtüğümden doğrudan manyetiklerden alınacak ölçüme göre çok az bir şey daha yüksek olabilir bu değerler, lâkin yine de bunlara çok yakın değerler olur. Değerler gitarın tonal karakterini en iyi hâliyle ortaya çıkarabilecek şekilde seçilmiş. Özellikle sap az sarımlı (underwound) iken köprü manyetiği az biraz fazla sarımlı (overwound). Gayet dengeli, tizi bası dengeli, midleri yerinde, gitarın tonal karakterini, üst armonikler/doğuşkanlar gibi zenginliklerini net bir şekilde ortaya koyabilen, köprü manyetiği aşırı cırtlak olmayan, Buddy Holly’den 70’ler Eric Clapton tonlarına, The Shadows’dan Rory Gallagher veya eski dönem Buddy Guy işi tonlara rahatça ulaşmanıza yardımcı olabilecek berrak, temiz ve net manyetikler. 50’ler Stratlarının bir diğer özelliği de ara tonlarının olmamasıdır, manyetikler tek tek çalıştırılırlar. Bu manyetikleri 5 yollu switche bağladığınızda da orta manyetik, sap ve köprü manyetikleri ile aynı sarım yönü ve kutba sahip olduğundan 2. ve 4. konumlarda stratların o gürültüsüz ara sesleri gelmez. Nash S-57’nin orta manyetiği ters sarım ve kutba (reverse wound/reverse polarity) sahip olduğundan ara tonlar da, amiyâne tabirle cillop gibi :) Doğru amfi ayarlarıyla şak diye “Layla” semâlarında dolaşmanız olası. Kullanılan potansiyometreler, kapasitörler, jack, switch hatta kablolar ve lehimler, hepsi ama hepsi çok kaliteli parçalardan seçilmiş, Bill Nash’e bu konudaki özeni ve dikkati için de teşekkür etmek lâzım. Bana yabancı gelen tek şey özellikle volüm potunun ayar tepkisi (“taper” denen şey yani). Ben biraz daha geniş bir aralıkta oynamayı, ses manipülasyonları yapmayı severim volüm potu ile. Burada da yapabiliyorum ancak aralığım daha dar. Kendi custom stratımda 6-7 gibi yaptığım ses ayarı burada 8-8,5 gibi oluyor. Şimdiye alıştım bile ancak ilk geldiğinde biraz yadırgamıştım.
Ancak biraz uzun bir kablonun üzerinden ölçtüğümden doğrudan manyetiklerden alınacak ölçüme göre çok az bir şey daha yüksek olabilir bu değerler, lâkin yine de bunlara çok yakın değerler olur. Değerler gitarın tonal karakterini en iyi hâliyle ortaya çıkarabilecek şekilde seçilmiş. Özellikle sap az sarımlı (underwound) iken köprü manyetiği az biraz fazla sarımlı (overwound). Gayet dengeli, tizi bası dengeli, midleri yerinde, gitarın tonal karakterini, üst armonikler/doğuşkanlar gibi zenginliklerini net bir şekilde ortaya koyabilen, köprü manyetiği aşırı cırtlak olmayan, Buddy Holly’den 70’ler Eric Clapton tonlarına, The Shadows’dan Rory Gallagher veya eski dönem Buddy Guy işi tonlara rahatça ulaşmanıza yardımcı olabilecek berrak, temiz ve net manyetikler. 50’ler Stratlarının bir diğer özelliği de ara tonlarının olmamasıdır, manyetikler tek tek çalıştırılırlar. Bu manyetikleri 5 yollu switche bağladığınızda da orta manyetik, sap ve köprü manyetikleri ile aynı sarım yönü ve kutba sahip olduğundan 2. ve 4. konumlarda stratların o gürültüsüz ara sesleri gelmez. Nash S-57’nin orta manyetiği ters sarım ve kutba (reverse wound/reverse polarity) sahip olduğundan ara tonlar da, amiyâne tabirle cillop gibi :) Doğru amfi ayarlarıyla şak diye “Layla” semâlarında dolaşmanız olası. Kullanılan potansiyometreler, kapasitörler, jack, switch hatta kablolar ve lehimler, hepsi ama hepsi çok kaliteli parçalardan seçilmiş, Bill Nash’e bu konudaki özeni ve dikkati için de teşekkür etmek lâzım. Bana yabancı gelen tek şey özellikle volüm potunun ayar tepkisi (“taper” denen şey yani). Ben biraz daha geniş bir aralıkta oynamayı, ses manipülasyonları yapmayı severim volüm potu ile. Burada da yapabiliyorum ancak aralığım daha dar. Kendi custom stratımda 6-7 gibi yaptığım ses ayarı burada 8-8,5 gibi oluyor. Şimdiye alıştım bile ancak ilk geldiğinde biraz yadırgamıştım.
Gitarın cilâsı ise gitarın başka bir artı konusu. Dolgu cilâsı olarak bile nitroselüloz lakların kullanıldığını belirtmişti Bill Nash ki bazı firmalar üst katlarda nitro boyaları kullansa bile dolgu ve alt katlarda farklı cilâlara da yer verirler veya saf olmayan, alkid reçine katkılı nitro cilâlar kullanırlar. İşte Nash S-57’de olmadığını bildiğim şeylerden birisi de bu. Kuruma ve uygulama süreci çok uzun ve hatta zahmetli olan nitroselüloz boyaların kullanımı gitara kalite katıyor.
Eskitme/yaşlandırma efektlerinden de ayrıca bahsedelim. Gitarın eskitme senaryoları gerçekçi, bunu ilk olarak belirtmek lazım. Ancak kendi adıma daha da hafif eskitmelerden hoşlanıyorum. Sağ kolun gövdeye temas ettiği yer kabul edilebilir ancak özellikle gövde altındaki, biraz daha derin bereler olmasaydı daha iyi olurdu diye düşünmedim değil. Belirtmeye gerek bile yok ama yaşlandırma için uygulanan hiçbir efekt tonal veya işlevsel olumsuz etkiye yol açacak cinsten değil, altını çizelim. Sapın arka kısmındaki cilânın aşınma senaryosu çok hoş bir etki getirmiş. Sap arkasının belli bir bölümünde neredeyse hiç cilâ yok gibi ki özellikle bu kısmın hissiyâtı müthiş. Zaten çok severim cilâsız, boyasız sapları ki Eddie Van Halen da çok sever. Arkaya cilâ attırmaz, sadece pudra sürer. Eğer eliniz her türlü cilâda yapışkan bir hissiyat algılıyorsa, kaymamasından, satenimsi bir kayganlık arıyorsanız ve gitarınız çok özel, pahalı bir model değilse deneyebilirsiniz siz de.
Sound konusunu değerlendirdiğimizde yukarıda da belirttiğim gibi Eric Clapton’un Derek&The Dominos zamanlarından (Layla’yı düşündün) ve erken dönem solo soundundan (Blackie’yi kullandığı yıllardan) Buddy Guy’ın, Buddy Holly’nin, Rory Gallagher’ın tonlarından hoşlanıyorsanız, büyük üstat Steve Ray Vaughan’ın Lenny’si gibi berrak ve güçlü bir ton sunabilecek bir strat soundundan hoşlanıyorsanız, Hendrix’in Little Wing’ini güzel bir tonal tepkiyle icra etmek hedefiniz ise bu gitara taparsınız. Ancak çok daha yırtık Alnico 5’li, yüksek sarımlı strat tonlarını da çok beklemeyin, o daha modern stratların olayı daha ziyade. Zira Nash S-57 tam bir stratocaster, tam bir 50’ler stratı gibi son derece net, en dikkat çekici özelliği o. En güzelinden bataklık dişbudağı gövde, tek parça akçaağaç sap ve düşük sarımlı butik Lollar manyetikler (ki Alnico 2 mıknatıslı manyetikler) birleştiğinde neredeyse akustik gitar kadar net, berrak ve tertemiz bir tonu hiç zorlanmadan alıyorsunuz. Gitar, ayrıca, çok çok iyi yapılmış, iyi birleştirilmiş, iyi parçalar kullanılmış, iyi bir şekilde ayarlanmış, doğru ağaçlar seçilerek üretilmiş bir stratocaster. Hatta belirtmeden geçemeyeceğim, gitar Amerika’dan elime geçip paketi açtığımda yaptığım tek ayar çok ufak bir akord düzeltme oldu, dahası değil. Gitarın en önemli artılarından birisi, pahalı bir gitarda en kıl olduğum şeylerden birisi olan modifikasyon ihtiyacının olmaması. Bazen bazı pahalı gitarlarda nispeten önemli bazı noktalar değişime ihtiyaç duyabilir. Bazen manyetikleri olması gerektiği gibi değildir, perdeler kullanışsız olabilir, akord burguları kötüdür veya az önce anlattığım gibi üst eşik iyi değildir, özellikle ilk üç perdede entonasyon çok zayıftır… Nash S-57’de, böyle bir şey söz konusu değil işte. “İllâ bir şeyleri değiştiririm” diyenlerdenseniz belki köprüye titanyum blok takmak (ki onu da yaptım, Hantug sağ olsun). Eğer bu stratı daha farklı bir yöne, mesela daha yüksek drivelı ortamlara çekmek gibi amacınız varsa modifikasyon gerekebilir ama öyle yüksek gain ortamlarına girmeye niyetiniz varsa “50’lerin tipinde gitarlarla ne işiniz var, 50’lerde hi-gain mi vardı” derim :) ve Charvel, Ibanez, Jackson, Suhr gibi süperstratlara yönlendiririm. Ancak olayınız özellikle stratı strat yapan müzikler ise, blues, rock, hard rock, pop, reggea, funk, belki de caz türü şeyler çalıyorsanız, eşlikçilik yapıyorsanız, stüdyo müzisyeniyseniz veya stüdyonuzda “standart” bir strat bulundurmak gibi bir niyetiniz varsa Nash S-57 tam sizin kalibrenizde bir enstruman. Şu an Türkiye’de hâlen bir distribütörü mevcut değil ancak Bill Nash’in bunu çok istediğini biliyorum. Eğer bu yapılabilir, bir de ABD perakende fiyatlarına çok yakın kalınabilirse Nash buralarda baya toz attırır, onu da belirteyim. Zira bendeki aletin kalite seviyesini fender'in custom shop serisiyle bir tutarım...
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder