Gitar ve manyetikler söz konusu olduğunda, TR’ de akla gelen ilk adamlardan birisisin. Ancak seni henüz tanımamış olanlar ve forumlardan aşina olsa bile yüzeysel anlamda bile tanımayanlar için kısaca kendinden bahseder misin, kimdir Dr.B, Doktor Barlo veya Stratomaster?
Müzikal başlangıç, İstanbul Tünel tarafındaki Avusturya Lisesi’nde başlıyor, 1986 yılında. Boğaziçi Üniversitesi’ne kadarki süreç tanıdık bir zaman dilimi. Üniversite yıllarındaki “eski” ve “rezil” bir taş odada yapılan ilk grup provalarımızı, hocam Ümit Yılmaz ile gitar dersleri takip etti ve müzik daha bir ciddiyet kazandı. 92-95 arasında İstanbul’da, Gitar Bar’dan Hayal Kahvesi’ne, Jazz Stop’tan (şimdiki Mojo) Kemancı’ya bar grubu maceraları ile geçti. O yıllarda slide gitar ile tanıştım. Yine de o zamanlar, yüksek çıkışlı “metalci”ekipmanlar ile sert takılmaca yıllarını oluşturuyordu. 1995 yılında British Council'dan burslu olarak London School of Economics'e Yüksek Lisans’a gittim. Orada Norveçli, İngiliz, İskoç elemanlarla bir grup kurduk ve grupla İngiltere’ de çok çeşitli mekan ve barlarda canlı çalma imkanımız oldu. Ancak yüksek lisansın bitişi ile grup dağıldı. Akabinde yüksek ihtisas için University of Minnesota'ya gittim ve bir sakatlık nedeniyle 2000 yılına kadar gitara ara vermek zorunda kaldım. Bu süre zarfında amfi-manyetik-devreler gibi müzisyen elektroniği olayı başladı. Bu yıllar aynı zamanda Seymour Duncan için Beta Tester olarak çalışmaya başladığım yıllar oldu. 2003 sonunda Türkiye’ye geri döndük ve Sabancı Üniversitesi’ne hoca olduk. Bugünlerde “sadece ve sadece eğlenmek” felsefesi ile kurulmuş biri blues, biri de caz çalan iki grubum var...

Elektrik gitar çalmaya başlamana yol açan nedenler ve/veya kişiler hakkında biraz bilgi verir misin?
Cevap aslında çok basit. Led Zeppelin I (yani ilk) albümü, ve de içindeki Baby Am Gonna Leave You isimli şarkı.
Bundan önce çocukluğum, şu anda dönüp baktığımda anlıyorum ki, çok kaliteli müzikler dinleyerek geçmiş. Bunun için aileme özellikle her yurtdışı seyahati sonrasında bana The Beatles albümleri getiren babama teşekkür etmem şarttır. Help! albümünü en azından 7-8 yaşından beri dinlerim. Bunun yanında Cem Karaca’nın, Barış Manço’nun, Moğollar’ın yaptığı albümler ve de 45likleri ve LPleri 3-4 yaşından beri dinlerim ve de hala onları hala itina ile saklarım. Bundan dolayı şu anda da çok sevdiğim bu cins müzikler kafama kazınmış oldu.
Ama büyürken bir ara açıkçası bunu unutmuş oldum. 80lerin ortası ve de o yıllarda çok popüler olan müzikler (her ne kadar naçizane fikrime göre günümüzdekilere göre çok daha iyi olsalar da) daha ziyade bolca synthesizer barındırmakta idi. Güzel müzikler de olsa, açıkça konuşmak gerekirse, Led Zeppelin 1 plağının açılış şarkısı olan Good Times Bad Times’ı ilk kez dinlediğimdeki hissi bana hiç birisi veremedi. Sonradan teknik tabirinin power chord olduğunu öğrendiğim, o güçlü ve kesik müzik tarzı birden bana çok yakın hitap etti. Ardından çocukluğumda dinlediğim müziklerin aslında ne kadar güzel olduğunu bir bir görmeye başladım. Çok kez dinledikten sonra bu bahsettiğim albümde ikinci şarkı olan Baby Im Gonna Leave You ciddi anlamda beni gitara itti. Tüylerimin hala ürperdiği bir şarkıdır. İçindeki acı, kafa karışıklığı, ve de sonuna doğru gelen öfke, bana bu enstrümanın nelere vakıf olduğunu gösterdi, ve de gitara başlamış oldum. Devamında elbette Cream, Deep Purple, Allmann Brothers vs daha da beni bu işin içine çekti.
Gitara başladığın ilk yıllarda ve günümüzde seni hem müzikal hem de gitaristlik olarak etkileyen sanatçılardan bahseder misin?