Merhabalar Fatih. Sound Dergisi "Gitarizm" Köşesine hoşgeldin. Öncelikle seni Türkiye'den çıkıp pazarda yerini kazanmaya çalışan ilk elektrik gitar manyetiklerini ürettiğin için kutlayayım.
Sağ ol üstad teşekkür ederim. Başka çalışmalarımız ve projelerimiz de var, ümit ediyorum onlar da başarılı bir şekilde ülkemizdeki gitaristlerin hizmetine sunulacak.
Bu manyetik yapımı sürecin hakkında konuşarak başlayalım; bu merakın nasıl başladı, nasıl ilerledi, gelişti ve bugüne ulaştı?
Tünelde tanıştığım bir lüthiye arkadaşım Sadettin AKAY bana manyetik yapımı ile alakalı bir fikri olduğundan bahsetmişti ve yıllar önce yaptığı Stratocaster köprü manyetiğini denetmişti. Bu bahsettiğim ya 95 yada 96 yılındaydı. Neyse gel zaman git zaman enstruman yapımı hayatımda şekillenmeye, yerini bulmaya daha doğrusu hayatımı şekillendirmeye başladı. Genel olarak yapımcılar sadece ağaç ve tasarım ile haşır neşir olur, ama sadece işin tüm detaylarına hakim olmak sizi ve mesleği ileri taşır. İşin korkutucu tarafı şu; gözle görülmeyen sonuçlara sahip bir iş yapmanız ve yaptığınız en minik nüansın, hizmet edeceği insanın hayatındaki etkileridir. Günümüzde fark edemediğimiz detaylar silsilesi şöyle başlıyor; seri üretim sazlarına o kadar alışmışız ki tek tip üretim modeli ile karşımıza çıkan şeyleri kabul ediyoruz. Bunun yerine üretim prosesinin tamamen bütüne hakim bir elden çıktığı aletlere sahip olduğumuzda kendimizi daha iyi hissediyoruz. Başlangıç noktası bu saydıklarımdır, aslında bir nevi isyandır :) hoşumuza gitmeyene dur diyebilmektir.
Bugüne ulaşması ise yaptığım enstrumanlara kendi manyetiklerimi takmam istememle sonuçlandı. yaptığınız Enstrumanı spektrum analiz ile ölçer, üzerine ne takıldığında iyi sonuç verir bunu ölçmek kolaydır ama detay artık iyi değil enstrumanı daha iyiye ulaştırıp yada sahibinin istediği özelliklere ulaştırıp- daha iyi performansla icracının güvende olmasını sağlamaktır. Bunu başardığımız anda sadece kendi yaptığımız değil hazır enstrumanların üzerinde de etki sahibi oluruz. Cümleler uzun idare edin :)
İş tamamen yapımcının elinden çıkmalıdır, el yapımı bir enstruman nerdeyse; form-konstruksüyon-gelenek üçgeninin üzerinde ilerliyor, bunun üzerine “inovasyon-inspirasyon-entonasyon” üçgenini yerleştirebilmeli ki o zaman ortaya "yeni ve olumlu" bir şey çıkabilsin. İşte atölyemde oluşturduğum yol ve yöntem budur kısaca.
İşin doğrusu evet baya yardım aldım. Bobinler ile alakalı gitar elektroniği teknisyeni Levent HOCAOĞLU, Japonya' dan Kazuhiko HIROTA, lüthiye Sadettin AKAY. Bunlar hem gaza getirdi, hem bilgi verdi hem de kafama vurdular :) bu işe girmem için.
“Fly Manyetikleri” ve modellerinden, biraz detay da vererek bahsedebilir misin?
Fly’dan bahsedelim, Fly manyetikleri yapılırken en çok zorlayan kısmı baseplate denen kısım oldu, bu kısmın alüminyum olması tona öznitelikler kazandırıyor ve tüm dünyada pirinç kullanılıyor :) Normalde manyetik olmayan baseplateler seçilir, alüminyum da bunlardan biridir. Eddy akımı dediğimiz özellikten dolayı manyetikler low-mid frekanslarda boost oluyor -ki gitaristin en çok oynadığı frekanslardan biridir. Bu sayede üzerinde daha kolay oynanabilen bir seçeneğe sahip olabiliyoruz. Bu tip birçok nüans var ama bunları gün ışığına çıkarmak kolay olmuyor. Bir yapımcı olarak en büyük avantajım gitarı tanıyor ve uzun süre stüdyo ve sahnede kullanmış olmamdır. Fly, aslında iki modelle başlayan bir projeydi; Cady ve Pafromanze. Her ikisi de prototip aşamasını aşıp olgunlaştılar. Pafromanze daha önce yapılmış olan geleneksel manyetiklere göre daha farklı bir donanım ve etkiye sahiptir, temel olarak heksagonik manyetikler gibi her teli tek tek duyacağınız bir özelliğe sahiptir. Bu özelliğin yanı sıra alnico ve seramik gibi iki temel elementin bulunduğu bir yapıdadır. Cady ise tam bölünebilir humbucker özelliğindedir. Pafromanze gibi heksagonik özelliğe sahip ama daha steril tonlar üretmek için daha kullanışlıdır. Bunların dışında dC/AZ modeli var, aktif olarak Nova modeli var ve single olarak da Theck var. Tabi hepsini şak diye çıkarmak olmuyor, insanın tek başına (arada Levent çok yardım ediyor sağ olsun) bütün bunlarla uğraşması, gitar yapması, tamir yapması ve ar-ge yapması ve arada kendine vakit ayırması zor oluyor, bu yüzden uykumdan çalıyorum. 4-5 saat uyku ile yaşıyorum, şikâyetçi değilim :) Fly' ın temel kazanımı yaptığım gitarlarda hayat bulması ve bütüne uyması. Ton bir kompozisyondur ve icranız da imzadır. Bu manyetikleri kompozisyonunuzda kullanacağınız noktalamalar yada etkin cümleler gibi düşünebiliriz.
Fly Manyetiklerinin teknik detaylarından biraz bahsedebilir misin?
Elbette üstad, seve seve. Şimdi işin başından ele alalım. Ülkemizde sadece sanayiye hizmet eden ürünler bulmak mümkün, ve bu ürünlerden bir şey yapabilmek meslekdaşım olarak ne kadar zor sende çok iyi bilirsin :) Benim de çıkış noktam: tamamen ülke sınırları içerisinde bulabileceğim malzemelerden birşeyler yapıp hem dışa bağımlılığı azaltmak, hem de malzemelerin üreticisine ulaşıp daha doğru bilgilere sahip olmak. Bu sayede ortaya daha iyi ürünler çıkarmaktır. Genel olarak en iyi kalite plain enamel bakır ile çalışıyoruz, zaten 3 üretici var birisi iflas edince geriye 2 tane iyi kaldı bunlar da gayet başarılılar. Amerikan ölçülerine göre AWG 42 ve 41 ile çalışıyoruz yani 0.062 mm ile 0.071 mm kalınlıkta bakır tel yani, mıknatıs olarak alnico 5 ve ferrit (seramik) mıknatıs kullanıyoruz.
Temel olarak baktığımızda manyetiklerin hepsi aynıdır, mıknatıs-rod-karkas ve bobin. Manyetiğin tonunu belirleyen faktör sarımı değil, sarıldığı yuvanın ( yani bobinin aldığı) şeklidir. Yüksek manyetik dinamik ve tiz formlar içerir, alçak manyetik geç tepki veren, geniş ise daha bas karakterler barındıran manyetiktir. Çıkış güçleri yanıltmasın bizi sakın, manyetiğin çıkışı Kohm derecesinden düşük olabilir, fakat kullandığımız mıknatıs güçlü olursa daha yüksek çıkış elde ederiz. Fly manyetiklerinde her ikisi de optimal seviyede tutuldu, mıknatısların teli çekmemesi için en ideal bobin uzaklığı ve yüklenebilmek için doğru mesafeler yüzlerce kez denenerek ayarlandı, gözler kan çanağı çatallandı, litrelerce çay ve yüzlerce gofret ile bu sancılı süreci atlattık. Bana destek olan herkese teşekkürü borç bilirim bu zaman sürecinde.
Bu manyetikleri hangi tarz müzik yapanlara veya ne gibi manyetiksel ihtiyaçları olanlara önerirsin?
Şimdi Barış, bu manyetikler için hani "şudur"" diyebileceğimiz bir tarza sahip değil. ama genel olarak konuşursam Cady Stratocaster için, Pafromanze Les Paul için, dC/AZ ise süperstratlar için daha çok. Nova ve Theck ise zaten bahsettiğim gibi ara formlar. Birisi aktif, diğeri single. Fly manyetiklerinin genel ses özelliği, gitardan aldığımız monoral sesin bant genişliğini arttırarak tonal kazanç sağlamasıdır. Hem yeni hem de yenilikçi, bunun için pazarda biraz zor yer buluyoruz. İnsanlar alışık değil :)
Custom Manyetik Tasarımı da yapıyor musun? Yani bir gitarist arkadaşımız gelse ve “AWG42” tel kalınlığında, “Plain Enamel” izolasyonlu, AlNiCo 3 mıknatıslı ve en fazla 10 - 11K'lık DC direncine sahip bir P.A.F. klonu istiyorum dese nasıl bir tepki alır?
"Hadi len ne anlarsın sen" derim ,bide ensesine şaplak atarım :):):) şaka şaka... Tabii ki seve seve kabul eder ve yeni bir fikri var ise seve seve yardımcı olurum. Benim için yeni bir fikir her zaman ileri atılan bir adımdır. Bir misafirimiz gelir ve bana EQ olarak istediğini tarif eder, bende olması gereken ölçülerin önçalışmasını yapar ve yanında nelerin geleceğini söylerim, üstüne fikrini geliştirmek için tavsiyelerde de bulunabilirim. Yeter ki bana şu adamın şu albüm şu şarkı tonunu istiyorum demesin :) çünkü kulağımıza gelinceye kadar 1001 türlü kattan geçiyor o ses, bu konuda yanılmayalım.
Piyasada seri üretime haiz marka ve modellerden sevdiğin manyetikler hangileridir ve bunlar sana kendi manyetiklerini tasarlarken bir ilham verdi mi?
Tabii ki üstad, en başta James Tyler ilham ve çıkış kaynağımdır. Kendi sitesinde yazdığı bir yazıda özetlemişti her şeyi:
"Pickups aren’t magic, and then they are…
Designing a pickup is understanding magnets and wires and metals, combining the right magnet with the right wire, and choosing how that wire is wound by layering and spacing each turn. It’s more science and trial and error than magic. But when you develop a great pickup and match it to the right guitar, it becomes magic. Magic is when the sound of your guitar inspires you to play better. "
Hem manyetik, hem de gitar yapımcısı bir lüthiye olarak kısa ve uzun vadedeki planların, projelerin, hedeflerin nelerdir?
Kısa vadede görünür bir şey yok, benim planlar en az 5 yıllık ve 10 yıllık süreçleri kapsıyor. Şunu diyebilirim ki Türkiye' nin sahip çıkacağı ve kullanacağı bir markası yok. El yapımı standartlarında seri üretim projesi var kafamda, ön hazırlığı tamam sayılır ama ara proseslerinde karşılaşacağımız sıkıntılar şu anda beni aşıyor. Üretimin mottosu "Binlerce gitarist için değil sizin için yapılmış gitar". İnsan daha iyisini hak ediyor, atölyeme gelen restorasyonlara ve tamirlere baktığımda ne yapmamam gerektiğini daha net görebiliyorum. İnsanlar garipseyecekler ve korkarak yaklaşacaklar, "Devrim Arabaları" gibi olmak beni kahreder, yani bazı insanların çıkarlarını etkilerseniz onlarda sizi etkiler.
Bunlar dışında Köprü sistemleri var hali hazırda ürettiğim ve henüz kimseye bahsetmediğim kilitli tremolo projesi var :) yakında üstadım.
Bir lüthiye olarak şimdi bahsedeceğim konulardaki fikrini öğrenmek istiyorum; Türkiye’de butik/custom elektrik gitar yapımı ve yapımcıları hakkındaki düşüncelerin nelerdir?
Çok başarılı insanlar var, liste başında Ekrem ÖZKARPAT ve çalışma arkadaşları var. Ekrem Abinin atölyesi gerçek bir "Okul" dur, Murat SEZEN ve atölyesi… Çizmeli Kedi Atölyesi’nin başarılı çalışmaları var senin daha iyi bildiğin ve benim de takip ettiğim gibi. Hamit ÖZKUŞAK ve bas gitar çalışmaları var ön plana çıkan, Feridun TANRIKUT ve akustik çalışmaları var. Daha adını sayamadığım ve ya şu anda hatırlayamadığım bir çok yapımcı vardır, bunları burada yazamamam onların kötü yada başarısız olduğu anlamına gelmez bunun altını çizmek isterim.
Özellikle kendi içimizde ve dünya genel seviyesi ile kıyasladığımızda nasıl eleştiriler/özeleştiriler yaparsın?
En çok dikkatimi çeken şey şu olmuştu, dışarıda yeni bir şey zor çıkıyor, yani var olan sistemlerini bozmak istemiyorlar. Aradan sivrilenler ise; Ekrem Özkarpat’ın akustik bas projesinden sonra warwick firmasının Alien serisidir. Ortada etkilenme olduğu açık. Duvarımda, araştırdığım-uyguladığım projelerden biri olan, üzerinde çalıştığım kendi klasik gitar balkon sistemle alakalı bir anım var. Proje duvarımda asılı, arada resim çekmek için turistler ve yabancı arkadaşları atölyeme gelir, kısıtlı bir alan içinde 2-3 fotoğraf alırlar. En son 7-8 ay önce gelen gayrimüslim bir dostumun İsrailli arkadaşının çektiği fotoğraftır. Bir akşam yeni neler var diye yapımcıların uğrak sitelerinde dolaşırken kendi projemin basamak basamak uygulandığı ve tanıtıldığı bir klasik gitar gördüm bu ilk başta sinirlenmeme sebep olsa da zamanla yerini tatlı bir başarabilmişliğe, etkileyebilmişliğe bıraktı... Başarılıyız gerçekten, fakat branşlaşma konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Bunun temel sebebi de insanların kaliteden uzaklaşıp ucuz olana yönelmesidir, bu mesleki, anlamda ilerlemeyi bitirir...
Artılarımız ve eksilerimizin neler olduğunu düşünüyorsun?
Artılarımız, çok azimliyiz. Eksilerimiz ise bu işin (lüthiyeliğin) saygı görmemesi. Ülkemizde sanat ile alakalı olarak en değerli şey " sanata değer veren insanlardır". Bizim mesleğimiz sanattır, üstüne 40 tane de mesleğimiz var Barış sen de biliyorsun; Heykeltraşlık, mühendislik, ahşap oymacılığı, sedefkârlık, cilâcılık, teknik elektronik yeterliliği, tesviye ve tornacılık, müzisyenlik, psikologluk, mimarlık. Biliyorsun enstruman yapılmaz yaratılır, bu yaratım prosesi bütün süreçleri barındırıyor, mesleğin en güzel tarafı da bu :)
Bir lüthiye, atölyesine gelen nasıl insanlardan hiç hoşlanmaz? Şikayetçi olduğun müşteriler oluyor mu?
Tabii ki üstad rahatsız olmaz olur muyum, birçok insan modeli var ve farklı müşteri profillerimiz var. En radikal olanlarını şu biçimde eleştirelim:
Kendini öve öve bitiremez, Gitarını kötüler, yapılan işi çok basitmiş ve zaten gitar da umurunda değilmiş gibi davranır. Yapılan işe saygıları yoktur.
"Benim dediklerim doğru"cular; her şartta size saygısı olmaz ve kesinlikle onların dediği doğrudur. Size saygıları yoktur, ego sahibidirler.
Markalara ölesiye tapanlar ve kesinlikle laf sürdürmeyenler, bir markanın hatasını söylediğimde dinine sövüyormuşum gibi tavır alanlar. Gitarın ne işe yaradığını unutmuşlardır.
"Hemen olsun"cular, halbuki 1 saat yada 1 gün önce gelseler daha kolay halledilir, ama sizin elinizdeki işlerin sıralamasına ve sırada bekleyenlere de saygı göstermezler ve hep bahaneleri vardır. Beş günlük işi 3 dakikada isterler. Enstrumanlarına saygıları yoktur.
Kısacası bir yerde saygı kaybolduğunda yada kaybedildiğinde gerisi geliyor maalesef.
Şikayetçi olduklarım benim söylediklerimi değil, arkadaşlarının söylediklerine inananlardır. Şimdi mantıken bir taşı kaldırmak için "Bir referans noktası"na ihtiyacınız vardır, taşı bu noktadan güç alarak hareket ettirirsiniz. Fakat arkadaşlarınız ise size farklı noktalar sunarlar. Her noktada taşı oynatırsınız ama istemediğiniz yere gitme ihtimali de çoğalır. Bu işin doktoru varken neden başkasına gider insan? doğru olanı düşünmesi istenmez, başkaları "benim dediğim doğru"culardan biri olduğu için kontrolü altına almak ister...hepsi birbiriyle bağlantılı. Ama bu hep böyleydi, ben Tünelde müzik mağazasında çalışmaya 1995’de başladım, o zamandan bu zamana değişiklik yok, ucuz ürünler çıktıkça müşteri kalitesi düşer. Bu ekonomi ile alakalı bir kural.
Genel olarak piyasaya hakim gitar marka/modellerini düşünürsek, tamir için atölyene en sık gelenler hangileri olabilir?
Teknik servisliğini yaptığım markalar var, fakat tarafsız olarak baktığımda; Ibanez liste başını çekiyor. Umarım bu sorun el yapımlarında, Çizmeli Kedi' nin inovasyonlarıyla kalkacaktır ortadan.
Fender, En az sorun yaşatan marka. Mühendis tasarımı sıfatına uygun, ama çıkardığı sorunların üstesinden gelmek de bir o kadar can sıkıcı.
Gibson, gitarist tasarımı, en göze çarpan nokta her geçen gün kötüleşen malzeme kalitesi.
Bence yükselen ve sorunsuz marka olarak ESP, Schecter ve Blade. Yükselen yıldızlar.
Temelde şunu diyelim (iyi markalar için) : Nerede, ne kadar vida varsa, tasarım o kadar eksiktir/yarım kalmıştır.
Ekonomik sınıf için de: Enstruman ne kadar özellik sahibi olursa, sizde o kadar sorun sahibi olursunuz. Müzik gibi olmalı "Sade ve Etkili".
Ekipman konusundaki ilgi ve bilgi birikimini değerlendirilmesi açısından gitar atölyelerinin uygun bir indikatör olabileceğini düşünüyorum. Bu bağlamda Türkiye’deki gitar ve alakalı ekipmanlar söz konusu olduğunda şu anki bilgi seviyesini ve bu durumun geleceğini nasıl değerlendirirsin?
Çok başarılı oluşumlar var üstadım, eskisi gibi değil. internet iyi bir kaynak, forumlar, özellikle de GitarPedal.net iyi bir kaynak. Daha iyi olacaktır mutlaka, bu işin geleceği için dışarıdaki forumlara bakmak yeterli, bizim ileride alacağımız hal odur. Yapımcıların gitaristlerle kaynaşması ve onları sabırla dinlemesi de şart. Gerisi kendiliğinden zaten gelir.
Benim sorularım şimdilik bu kadar Fatih. Son olarak senin SOUND Dergisi aracılığıyla okurlarımıza ulaştırmak istediğin bir mesajın, selam yollamak istediklerin, eklemek istediklerin, eleştirmek istediğin şeyler varsa tam zamanı. Hodri meydan.
Bir ülkede "Müzisyen" iyi olursa, müzik de iyi olur. Bir ülkede "müzik" iyi ise o ülkede her şey iyidir :) Sevgi ve saygılarımla, Fatih YILMAZ
Barış ŞAHİN
bugün ziyaret ettik bir abimizle.tadilata girmişti.işinin ehli bir ustamızdır fatih usta.gözüm kapalı gitarlarımı emanet edebilirim
YanıtlaSilMerhaba Burak.
SilFatih bir tanedir ;)
:)
YanıtlaSil