Progressive
metal gitarının bir çok önemli ismi vardır...Bunların belirli bir kısmı hak
ettiklerinin yarısı kadar tanınmasalar bile, en azından belli bir üne kavuşmuş,
sonraki nesillere kendilerini ulaştırabilmiş müzisyenlerdir. Bu tür arasında en
önemlilerinden biri olan, hem gitarist olarak, hem kompozitörlük/besteci
müzisyenlik yada çok yönlülük olarak en üst seviyelerde olan, ancak kadere
bakın ki hiçbir zaman hak ettiğininin onda biri kadar bile ünlenememiş birisi
vardır...Rock gitar için, çikolata renkli gitarcılar arasında Jimi Hendrix ve
Greg Howe ile birlikte en iyi üç gitaristten birisi olan bu zat-ı muhteremin
adı, başlıktanda belli olduğu üzere Tony MacAlpine (Telaffuzu Toni
Makalpin değil, Toni Mekılpayn).
Müziğe
5 yaşında keman ve piyano ile başlar Tony. Bu yaşında okuduğu okul
Masshachusetts Springfield Müzik Konservatuvarıdır. Bu okulda 12 sene boyunca
eğitim alır. Okulun son yıllarında, 17 yaşında, gerçek anlamda gitara da
başlar. Tam bu ara Connecticut’s Hartt Collage of Music’ e kabul edilir ve üç yılını orada
geçirir. Aslında az da olsa eskiden beridir de tanışıktır gitarla. Bir
röportajında “Gitarı (küçüklük yıllarından bahsediyor) arada sırada az miktarda
çalardım. Bazen elime alır bir şeyler falan doğaçlardım. Ama ana çalgım
piyanoydu. Halen arada sırada çalarım. Ancak piyanoda çok doğaçlamazdım.
Beethoven’ ın sonatlarını, Mozart’ ın sonatlarını filan çalardım. Sonradan
gitarın vibrato tekniğinden çok hoşlanmaya başladım. Telleri büktüğünde yada
farklı tonlarla uğraştığında ulaştıklarım beni bu yolda tecrübe edinmeye itti.”
O yılların ve eğitiminin etkisi sonraki yıllarında çıkardığı veya yer aldığı
eserlerde yada projelerde görülecektir. Chopin, Lizst ve Mozart hayranı bir
delikanlı olarak gitarda da ilerlemektedir. Her şeyden önce gitar çalmayı çok
sevmektedir. Günde sekiz saat civarında gitar çaldığı zaman dilimleri olur.
Hatta gittiği her yere gitar da götürür. Arabasının bagajında en az bir tane
vardır ve beklemesi gerektiği anlarda çıkarır, çalar. Bir ara biraz para
kazanmak için self servis bir benzincide çalışır ve bütün gün orada beklerken
yaptığı şey gitar çalmaktır. Yine bu zamanlarda çaldığı şeyleri de
kaydetmektedir. Bu kayıtlardan birini Shrapnel Plakçılığın sahibi ve döneminde
özellikle birçok çok usta isimin (aralarında Paul Gilbert, Yngwie Malmsteen,
Michael Lee Firkins, Marty Friedman gibiler vardır) ortaya çıkabilmesinde çok önemli payı bulunan
Mike Varney’ e yollar. Varney kayıtları beğenir ve böylelikle Tony’ nin ilk
solo albüm heyecanı başlamış olur.
Yıl
1986 olduğunda ilk Tony solo albümü “Edge of Sanity” piyasaya çıkar. Bence
harika bir trio oluşmuştur. Bas gitarda Mr.Big, David Lee Roth, Vai ile çalışan
Billy Sheehan ve davulda da usta isim Steve Smith (Journey) vardır. Tony ise
tüm gitarları, klayveleri ve piyanoyu üstlenmiştir. O yılın en iyi üç gitar
albümünden birisidir desek yalan olmaz. Ortaya yepyeni bir şey sunduğunu
söylemek zorsa bile türünün en iyi kayıtlarından birisidir. Neo klasik resmi
geçit törenidir. “Wheel of Fortune”, “Quarter To Midnight”, “Agrionia”, “Empire In The Sky”, “Chopin, prelude 16, opus 28” gibi şarkılar ciddi anlamda dikkat çekicidir. Kayıt
kalitesi olarak kaydın hastası değilim ama besteler cidden sağlamdır. Aynı
yılın sonlarında “M.A.R.S. Project:Driver” adlı karma müzisyenlerden oluşan bir
grup projesi söz konusu olur. İsimler şahanedir; Tommy Aldridge, Rob Rock, Rudy
Sarzo ve Tony. Ama bir çok çok yıldızlı (all star) projenin akıbetine uğrar ve
bir geleceği olmaz bu projenin. 1987de 2. solo albümü “Maximum Security”
raflarda yerini alır. Atma
Anur & Deen Castronova davullarda yer alırken, Tony tüm gitarları,
klavyeleri, piyanoları ve bas gitarları icra etmiştir. Albüm iki sürpriz
gitaristi daha barındırır; George Lynch ve Jeff Watson. George “Tears of
Sahara” ve Jeff “The Kings Cup” şarkılarında boy gösterirler. Albümün bombaları
“Key to the City”, Tears of Sahara”, “The Time and The Rest”, “Dreamstate”,
“Porcelein Doll” olarak verilebilir. 1990 yılında Tony “Eyes of the World” adlı
bir albüm yayımlar. Dinlemediğim için yorum yapamayacağım ama genel olarak hem
iyi hem de kötü eleştirildiğini söylemek mümkün.
1992 yılında “Freedom to Fly”
albümü piyasaya çıkar. Bu albüm hatta Türkiye’ye de lisanslanır ve kaset olarak
da basılır. Larry Bones Dennison bas gitarda, Mike Terrena da davuldadır. Albüm
“Ice Princess” gibi sağlam bir şarkıyla açılır, “Box Office Poison” ile devam
eder. “Champion”, “Stream Dream”, “Capistrano” gibi şarkılarda dikkate
şayandır. Bu albümün bana göre en dikkat edilmesi gereken özelliği Tony’ nin tipik neo klasik çizgiden caz füzyon
diyarlarına kayışının başladığı albüm olmasıdır. Albüm salt caz füzyon albümü
değildir. Ama bu merakının yansımalarının net bir şekilde görülebildiği,
döneminin klişe gitar müziklerinden de bir uzaklaşma eğiliminin de görülebileceği
bir albümdür. 1994 yılında “Madness” albümü de yayımlanır. “Freedom to Fly”ın
doğal takipçisidir bana göre. Basları yine Larry Bones Dennison çalarken,
davullar ise Glenn Sobal’ a emanettir. “Peruvian Power Layback”, “Albert's Fat
Sister” (özellikle nefesli kullanımına dikkat), “Restaurant At The End Of The
Universe”(harika bir baladdır), “Confrontation With The Electric Bees”, “Muffin
Bandits”, “Rats With Wings” gibi çok tatlı eserler albüme renk katar. Tony’ nin
en iyi albümlerindendir. Albümdeki davul ve tuşlu çalgıların kullanımı oldukça
dikkat çekicidir.
Bu albümü 1994 yılında yayımlanan “Premoniton” adlı albüm
takip eder. Tipik neo klasikten caz alemlerine geçişin tam ortasındadır. Albüm
müthiş piyano nağmeleri ile açılır (bestecisi Tony’dir, Chopin yorumu
değildir). Buna albümün en sıkı şarkılarından olan “The Violin Song” da ayak
uydurur. Çok tatlı bir şarkıdır. Albümdeki iki şarkıya konuk müzisyen olarak
katılan Malmsteen klavyecisi Jens Johannson, kendini özellikle sondaki gitar
klavye atışması ile belli eder. Bas gitarın oluşturduğu armoni ise herhangi bir
eksikliğe yer bırakmaz(Tony Franklin çalıyor ne de olsa). Davullar da hiç ama
hiç aşağı kalır değildir(Deen Costronovo ne de olsa). “Ghost Of Versailles”,
“Rusalka”, “Gila Monster”, “The Czar”, “Maestro Di Cappella”, “Inflection”
(Jens’in katıldığı 2.şarkı) dikkat edilmeden geçilmemesi icab eden şarkılardır.
Albüm “Winter In Osaka” adlı şarkıyla kapanır ki bu şarkı birçok fan
tarafından Macalpine’ın en iyi şarkısı olarak nam salmıştır. Yüksek ses
hacimlerinde zevk-ü sefa içinde dinlenir. Gerçekten mükemmel bir şarkı, harika
bir müzisyenlik.
Takvimler 1995 yılında iken, sıradaki Macalpine ürünü
“Evolution” yayımlanır. Davulda birkez daha Mike Terrena ve basta da önceki
albümdeki gibi Tony Franklin yer almaktadır. Sound olarak Premonition’un çok
paralelidir. “The Sage”, Oversea Evolution”, “Eccentrist”, “Time Table” (füzyon
etkilenimine dikkat), “Futurism” (direk füzyon), “Plastic People”hoş sedalar
yaşatırken “Asturias kv467 nr. 21” adlı Mozart yorumu nefistir. 1996 yılında
“Violent Machine” adlı albümünü yayımlar Tony. Dinlemediğim için yorumsuz
geçiyorum :)
1997de “Live Insanity” adlı ilk konser albümü piyasaya
çıkar. Dengeli denebilecek bir şarkı seçimi söz konusudur. Ama hastası olduğum
bazı şarkıların eksikliğini de hissederim açıkçası. Kötü bir albüm demek yanlış
olur ama dağı taşı devirecek bir konser albümü de sayılmaz bana göre.
1999 yılında “Masters of Paradise” albümü raflarda yerini
alır. Atma Anur ve Larry Bones Dennison bir kez daha kadrodadırlar. Albüm
açılır açılmaz Vokaller bizi karşılar(“Maker is King” şarkısı). Hem de
vokalleri yapan Tony’ nin kendisidir bu kez. Çoğu kez sonuç pek tatminkar
olmazken Tony dinleyicileri şaşırtır ve ciddiye alınabilecek bir vokalle karşılar.
“Live To Die”, “Circus”, “Still”, “Master Of Paradise”, “Time”, “Final
Hour”(albümün tek enstrumantal grup eseri), “Au Bord D'une Source”(harika
piyano melodileri ile) insanı yerine mıhlar. 2000 ve 2001 yılını ise yanına
Bunny Brunel ve Davulcuların şahlarından, kamyoncu edasıyla davul çalan, 3
metreden canlı izleme zevkine şayan olduğum Dennis Chambers (Deniz Çember) ile
beraber “CAB” adlı caz füzyon projesiyle ve Derek Sherinian, Virgil Donati ile
kurdukları “Planet X”geçirir. 2001 Ağustosunda doğrudan fusion etkili albümü
olan Steve Smith ve Barry Sparks katkılı
“Chromacity” kendini gösterir. Daha ilk girişle beraber kaliteli bir albümün
içine dalındığını belli eder. “Christmas Island” böyle bir eserdir.
“Chromaticity”, “Digitalis Destructi”, “City Beneath The Sea”(özellikle
şarkının kompleks yapısına dikkat”, “Still Valley”, “Avenger”, “Eye Of The
Soul” gibi ağır bombalara özellikle nizami dikkati göstermek gerekir.
Tony bu albümlerden sonra 2002’de Planet X ile bir konser ve
bir de stüdyo albümü yayımlar. Aynı zaman zarfında, Steve Vai’ in turnelerinde
Michael Keneally’den boşalan stratejik klavye/gitar pozisyonu için teklif alır.
Doğal olarak kabul eder. Ve Vai ile turlamaya başlarlar. G3’ün DvD ve konser
albümlerinin 2.yasal ürününde yer alır.
Bu turneleri takiben Steve Vai ile Real Illusions:Reflections albümünde yer
alır. Bu turne kapsamında Türkiye’ de izleme imkanı bulmuş olduk.
Elinden her türlü müzikal yeteneği barındıran güzide ama
tanınmayan bir gitarist o. Samimi, içten, nazik ve de mütevazı. Müzik adına
büyük ama hak ettiğini bulamamış bir insan. Bu sene içerisinde onu izlememiz
hakkında bir olasılıktan bahsetti Vai konseri sırasında
tanıştığımızda...Dilerim gerçek olur...
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik YUXEXES Dergisi "Gitardaki Sarmaşık" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik YUXEXES Dergisi "Gitardaki Sarmaşık" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder