Merhabalar. Gitarizm’e hoş geldin ve senin
gibi değerli bir konuğu ağırlamak büyük bir zevk, bunu belirterek başlamak
istiyorum. Öncelikle gitar yapımcılığı konusunda bilgi alarak başlayalım. Bu
işle alakalı ilk hevesinden, bugün geldiğin noktaya kadarki süreçten
bahsedebilir misin?
Merhabalar, hoşbulduk.
Öncelikle yapmış olduğunuz başarılı çalışmalardan dolayı sizi yürekten tebrik
ediyor ve derginizde beni konuk ettiğiniz için size şükranlarımı sunuyorum.
Gitar yapım
sanatına başlamam tamamen gitarlara duyduğum sevginin ürünüdür. Küçük yaşlardan
beri, bu enstrümanın büyülü sesi beni etkisi altına almıştır. Liseli yıllarımda
bir gitara sahip olmak en büyük hayalimdi. 18 yaşıma girdiğimde lisan öğrenimi
nedeni ile İngiltere’ye gittim, orada da sürekli gitar satan dükkanları gezer, kendi
bütçeme göre gitar arardım. Tabi ki yeterli bütçem olmadığı için bunu
gerçekleştiremedim. En sonunda, Londra’da tezgahta satılan, eskicide bulduğum
sapı atık eski Rus malı bir klasik gitarı satın aldım. Bu gitarı çalmam pek mümkün
değildi, fakat tellere özgürce vurmak beni mutlu ediyordu. Bu gitarı sırtıma
alıp Türkiye’ye döndüğümde ailem bendeki gitarlara karşı olan sevginin ve
tutkunun boş bir heves olmadığını anladılar. Bunun üzerine babam bana Yamaha
bir gitar almaya karar verdi. Artık çok mutluydum, çünkü düzgün bir gitarım
vardı. İlk gitar derslerime Ali Sezgin hocamla başladım. Hocam çok hassas ve
yüreği çiçeklerle dolu bir insandır. Gitarın büyülü sesindeki ayrıntıları onun
sayesinde keşfettim. Ali Sezgin Hocam’ın yaşam felsefesinde mutluluk,aydınlık
ve gitar vardı. Güzel duygular birleşerek gitar üzerinde anlam kazanmıştı. Askerlik
görevimi tamamladıktan sonra Pera Güzel Sanatlar’da Flamenko gitar eğitimine
başladım. Hayatımda ki en önemli isimlerden biri olan Ilgaz Benekay Hocam gitar
hakkında gerçekten bilmem gerekenleri bana öğretti. Ilgaz Hocamın gitarları çok
güzeldi, onlara büyük bir hayranlıkla bakar ve dinlerdim. Ilgaz Hocam bende her
şeyin tamam olduğunu, fakat bir şeyin beni rahatsız edip eksilttiğini söylerdi
her zaman. Bir gün, iş nedeni ile Kıbrıs’a taşınmak zorunda kaldım. Kıbrıs’ta
kendime çok sessiz sakin bir hayat kurdum. Bir iki yıl sonra çok kıymetli bir
gitara sahip olmam gerektiğini düşündüm. İstediğim iki gitar vardı; birisi
Hermann Hauser klasik, diğeri Manuel Reyes Flamenko gitar.
Fakat maddi
imkanlarım bu gitarlara sahip olmak için yeterli değildi. Bir kış sabahı erken
saatte uyandım ev çok soğuktu,gitarları düşünmeye başladım,birden hayalperest
yanım ağır bastı :) Kendi kendime yapamaz mıyım dedim. Tabi ki şanslı olduğum noktalar vardı. Lise’de
Makine Model Eğitimi almıştım, iki yıl boyunca ahşap atölyesinde eğitim görmüştüm,
eğitimimin son iki yılında Transtürk Holding bünyesine bağlı Plastaş A.Ş’de
AR-GE bölümünde görev aldım. Bir çok çizim projelerinde imzalarım vardır. Daha
sonra Gema Gemi Donatım Ltd.’de tanker projeleri çizdim. Bu deneyimlerim bu işe
başlamam için bana cesaret verdi. Gitar yapımına ilk başlayacağımda, ne yapmak
istediğimi kafamda oluşturdum. Yıllar içerisinde gitara olan sevgim ve tutkum
gitarın olması gerektiği yapıyı zihnime kazımıştı. Bu nedenle gelmek istediğim
noktaya çok hızlı bir şekilde ulaştım.
Elbette gelmiş
olduğum noktada kalmaya niyetim yok. Ömrüm yettiğince gitar yapımı üzerinde
çalışacağım, bu uçsuz bucaksız derya da daha çok keşfedilecek güzellikler
olduğuna inanıyorum.
Bir çalgı yapımcısı olarak ustalık alanın
olarak bir konu belirlemen gerekirse, hangi alanın özel uzmanlık alanın
olduğunu düşünürsün?
Gitar yapımını
ele aldığımızda bir çok bilimsel alanın bir noktada buluştuğunu görürüz. İyi
bir gitar yapımı için gereken nedir? İyi bir gitar bir sürü malzeme ve bilginin
bir potada eritilmesinden meydana gelir. Malzeme bilgisi, mimarlık, mühendislik,
fizik, kimya, matematik, felsefe, tasarım, ses bilimi ve en önemlisi sanat. Çalışmalarımda,
mümkün mertebe eşit ağırlıklı olarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bunların
arasında, yapım esnasında en çok zevk aldığım iş cila işidir. Doğal bir
cilalama yöntemi olan gomalak cilanın yapımı esnasında kendimi eski dönemlerde
yaşıyormuş gibi hissediyorum... :)
Açıkçası hayatımda ilk kez cila atmaktan
özel olarak hoşlanan bir lütiye ile de tanışmış oldum o zaman ben de :) Peki bugüne
kadar gitar veya restorasyon yaptığın tanınmış müzisyenlerden bahsedebilir
misin?
Ilgaz Benekay
Hoca’ya bir Flamenko blanca gitar yaptım. Şu anda Ilgaz Benekay ve Doruk
Okuyucu için iki adet G.Amerika müzikleri için tasarlanmış negra gitar projesi
üzerinde çalışıyorum. Bunun dışında önümüzdeki zamanlarda Ahmet Kanneci Hocamız
için Hauser II Replika projesi yapılacak. Ayrıca İspanya’da, İspanyol
arkadaşlarım Juan ve Gloria,
Tomatito’nun menajeri ile görüştüler. Önümüzdeki zamanlarda kendisi için
bir gitar yapım projesi olabilir. En sevdiğim restorasyon işim, Ankara’da Erdem
Özdemir’e ait 50 yıllık bir Metin marka mandolinde oldu. Bu mandolini çok
sevdim.
Bugüne kadar yaptığın tüm gitarlar içinde
seni en iyi bir şekilde temsil edebilecek, gurur kaynağın olan ve belki de
satmaya asla kıyamayacağın gitarından veya gitarların hangileridir?
İlk yaptığım
gitarı saklıyorum. Bu gitar benim için çok önemli. Sesi olağanüstü masum ve
zarif. Sesin
rengi lirik ve duygusal,o gitara çocuğum gibi bakıyorum.
Kullanmayı çok sevdiğin spesifik ağaç
türleri nelerdir? Demek istediğim, misal, ladin standart kapak ağaçlarındandır
ama belki Artvin ladinini sevmezsin de falanca ladinini seversin.
Ağaç konusu
gitar yapımında en can alıcı noktalardan bir tanesidir. Öncelikle şunu
belirtmek isterim; ağacın iyisi ve kötüsünün ayrımının yapılabilmesi için birçok
kriter göz önünde bulundurulmalıdır. Genelde, şu yöre ağacı yaramaz, bu yöre
ağacı yarar gibi kısıtlı ifadeler kanımca çok yanlıştır. Bu tip kriterlerin
önemi olabilir, fakat sadece bu detay değerlendirme altına alınamaz.
Etkileyecek kriterlere gelecek olursak; ağacın ilk kesildiği mevsim, ağacın
kesildikten sonra ki depolama ve muhafaza edileceği ortamın uygunluğu, ağacın
kurutma süresinde uygulanan kurutma teknikleri, kesim ve işlenme şekli. Bu
aşamadan sonra ağacın yapısı, damarların düzgünlüğü ve reçine miktarının
homojenliği. Gitarda kullandığımız ağaçlar vücudumuzda ki kaslara benzerler, bu
nedenle ağacın doğal direnç anatomisini bozmamak gerekir.
Ülkemizde
yaygın olan bir kanı vardır, Artvin Ladini işe yaramaz. Bu konuya katılmıyorum.
Artvin ladinleri arasında tınısal özellikler olarak farklılık gösteren bir çok
tür mevcuttur. Kimisi Alman Ladinine, kimisi engelman ladinine, kimisi karpat
ladinine yakındır. Şimdi bu özellikler aynı şekilde diğer ülkelerin ladinleri
içinde geçerlidir. Her Alman ladini aynı kalitede olmaz. Aynı ses tonunu
üretmez. Bir ayrım yapmak gerekirse, Artvin Ladinleri yapı olarak sert
ağaçlardır ve Alman ladinine göre biraz daha enerjik bir yapıları vardır. Sonuç
olarak coğrafyalar birbirinden etkilenir ve tohumlar sürüklenerek belirli topraklarda
göç yolu oluştururlar ve melez ırklar ortaya çıkar. Fakat yineliyorum, herhangi
bir Alman Ladini de yine Almanya’da bulunan Bavyera ladini gibi olamaz. Yani
ülke bazında bunu değerlendirmek çok yanlış. Amerika’da yetişen Sitka Ladini
tüm diğer ladinlerden çok farklıdır. Önemli olan bir ladinin kaliteli bir
kondisyonda olmasıdır. Her kaliteli ladin ayrı bir ses güzelliğini getirir, doğadaki
güzel ötücü kuşlar gibidirler.
Ben,
gitarlarımda kaliteleri gözetilmiş olan ağaçları kullanmayı severim. Kesimler
benim için çok önemlidir. Ağacın homojen yapısı yıllık halkaların sıklığı ve
düzgünlüğü ilk dikkat ettiğim konulardandır. Ağacın direnç durumuna kesinlikle
bakarım. Görsel ifadelere dikkat ederim, çarpıcı ifadeler beni etkilemiştir. Sıklıkla
tercih ettiğim arkalık ve yanlık ağaçlar arasında Dalbergia ailesi (Rosewood), Akçaağaç
ailesi ve Servi (Geleneksel İspanyol tınısı). Bunların dışında da pek çok ağaç
ile çalışmaktayım. Tüm ağaçları seviyorum, mümkün mertebe en kaliteli ağaçlar
ile çalışmaya gayret gösteriyorum.
Peki bunları gerekli koşullarda temin
edilmesi ile alakalı sıkıntı yaşıyor musun?
Şöyle ki; bu
aralarda birçok ağacı Türkiye’de bulmak mümkün. Profesyonelce hizmet veren
kuruluşlar var. Örneğin bunlardan birisi Karamürsel’de bulunan Akustik Wood
firmasıdır. Hemen her türlü enstrüman için kullanılacak ağacı bu firmadan temin
edebilirsiniz. Fakat bazı ağaçların ithalatı yasaklanmış durumda, bu ağaçları
bulmakta güçlük çekiyoruz. Örneğin Brezilya Gülağacı veya Honduras Maunu gibi
ağaçları bulmak gerçekten zor (Not:Evet,
bu ağaçlar CITES’in koruma listesindeler ve uluslararası ticaretleri yasak). Avrupa
ve Amerika’da ki yapımcılar bu konuda daha rahatlar. Türkiye’de yurtdışından
getirilen ağaçlarda gümrük problemleri yaşanabiliyor. Bu dezavantajlar daha iyi
gitarlar yapılabilmesi açısından engel teşkil etmekte.
Peki yeri gelmişken sorayım, türü
tehlikedeki egzotik ağaçların lütiyelerce kullanılması/tercih edilmesi
konusundaki fikirlerin nelerdir?
Şimdi türü
tehlikede olan egzotik ağaçların kullanılması hiçbirimiz açısından hoş bir şey
değildir. Sonuçta hepimiz dünya üzerinde yaşıyoruz, ormanların ve ormanlarda
yaşayan türlerin var olması her şeyden daha önemlidir. Örneğin Brezilya
Gülağacı diğer adı ile Rio amazon ormanlarında yetişen bir dalbergia (Not:Dalbergia, gülağacı ailesinin Latince
adıdır) türüdür. Amazon havzası bugün dünyanın sahip olduğu tek doğal klima
iken yeryüzümüzün akciğerlerinin tahrip olması hepimizin ciğerlerinin tahrip
olması ile eşit anlamdadır. Keza Honduras Maunu yine aynı şekilde amazonlarda
yetişen bir tür. Doğal hayatı her zaman korumak gereklidir. Hayvan ve botanik,
tüm canlı türlerine ihtiyacımız var. Fakat işin bir de şu yanı söz konusu, bu
ormanlar gitar yapımcıları tarafından katledilmedi. Bu ağaçlar paragöz tüccarlar
tarafından olur olmaz ticari mekanlara tomruklar halinde satıldılar. Maddi
durumu iyi olanlar masa, sandalye, kapı çok daha iyi olanlar; yat, tekne
yapımında masif ağaçları kullandılar. Sanayileşmede büyük oranda bilinçsizce
tahrip edildiler. Özellikle kaplama firmaları bu ağaçların yok edilmesinde
büyük rolü oynadı. Kimi simsarlar ve arazi mafyaları bilinçli olarak bu
ağaçların yok olmasında rol oynamışlardır. Enstrüman yapımcılarına, açılacak
baraj ve yollar için kesilen ağaçlar bile bir ömür boyu yeterli olurdu. Şu anda
Madagaskar Gülağacının tomruk halinde ülkeden çıkarılması yasaktır. Kontrol
altında devletin gözettiği kuruluşlarda kereste olarak ithal edilmektedir. Doğru
olanda bu işin bu şekilde yapılmasıdır.
Kıbrıs’ta yaşıyorsunuz. Bu mesleğin
Kıbrıs’ta yapılmasının bir artısı var mı?
Kıbrıs bu işin
yapılması için çok uygun bir yer. Atölyem Girne’den 15 km batıda bulunan Lapta
kasabasında. Lapta, dağların denize en yakın olduğu küçük bir kasaba. Bu konumu
hem dağ havasının, hem de Akdeniz’in havasının bir arada bulunduğu eşsiz bir
bölge. Kıbrıs, Akdeniz’de Endülüs ile aynı paralelde bulunmaktadır. Akdeniz’in
iyot dolu havası sıcakta ahşabın uygun duruma gelmesinde büyük rol oynar. Yıllar
içerisinde ahşabın içerisinde olgunlaşmasını beklediğimiz maddeler iyotlu hava
yardımı ile hızla istediğimiz kıvama gelmektedir. Bunun dışında bu bölgede çok
temiz bir hava bulunmaktadır. Gitarlarımın böyle bir ortamda hayata başlamaları,
onlarda saf ve temiz bir intiba yarattığına inanmaktayım.
El yapımı akustik çalgıların yapımında CNC,
Lazer CNC gibi cihazların kullanımı hususunda ne düşünüyorsun? Biliyorsun Dremel gibi motorlu cihazlar konusunda
bile mesafeli insanlar var bu konularda…
Ben geleneksel
yöntemlerle gitar yapan biriyim. Mümkün mertebe elektrikle çalışan yüksek
devirli cihazlardan uzak duruyorum. Günün sonunda zarif bir işçilikle hatasız
görsel güzelliklere sahip bir enstrüman yapmak istiyorsanız az da olsa
elektrikli aletleri kullanmak zorundasınız. Fakat burada önemli olan neyi ne
kadar kullandığınızdır. 15 günde gitar tamamlamak için uğraşıyorsanız bu tarz
aletleri fazlaca kullanmak zorundasınız. Bu durum sonucunda yaptığınız
enstrümanın fabrika yapımı herhangi bir enstrümandan farkı kalmaz. Farklı
olduğunu düşünenler var. O zaman fabrikasyon üst model gitarlarla yetinmek
gerekir. Lütiyeler neden var? Bu işin ince marangozluk dışında duygusal ve
soyut bir yönünün var olduğuna inananlardanım.
Elektrikli çalgı yapımına da girişmeyi
düşünüyor musun?
Böyle bir düşüncem
yok. Çünkü bu tarz enstrümanlar farklı bir kültürden geliyor. Elektrogitar
kültürü çok derin ve kendine has bir kültür. Ben bu kültüre saygı duyuyorum,
fakat bir elektro gitarı yapmak için kültürel anlamda gerekli donelere sahip
olduğumu düşünmüyorum. Bir sanat eserini üretmek için onunla ilgili
geçmişinizin olması gerekir, bu tarzın özünü içinizde hissetmeniz gerekir, aksi
taktirde yaptığınız iş sadece taklit bir enstrümanın ötesine geçemez. İyi bir
taklit en az sahicisi kadar kaliteli olmalıdır. Bu tür gitarları onlarla
geçmişi olan insanların yapması daha adil bir durumdur. Ancak ileride çelik
telli akustik gitar ve caz gitarları yapmak isterim. Fakat bu projeler için
hayallerimin tamamını başarmam gerekiyor. Çok uzun bir süreç.
Bir çalgı yapımcısı olarak, çalgı yapımında
kullanılabilir yerli ağaç durumumuz konusundaki düşüncelerin, sıkıntı veya
memnuniyetlerini öğrenebilir miyim?
Türkiye geniş
bir coğrafya. Fakat bir gitarın yapımı için dünyadaki bütün ağaçlar arasından
özenle seçilmiş türler kullanılmaktadır. Hiçbir ülke tek başına yeterli olamaz.
Buna rağmen Türkiye’de bulunan bu iş için kıymetli ve önemli türlerdir. Örnek
verecek olursak ladin, göknar, çınar, ceviz, servi, ardıç, dut ve akçaağaç
çalgı yapımında kullanılacak en değerli ağaçlarımızdan. Türkiye’de bulunan adi
servi (Akdeniz Servisi) bugün İspanya’da bile zor bulunmakta. Yapım esnasında
doğru ağacı doğru yerde kullanırsak kesinlikle sıkıntı çekmeyiz.
Gitar yapımı konusunda alternatif yollar,
geleneksel çizgi, anlayış veya tasarımdan daha ötede bir yaklaşıma mı daha
sıcaksın yoksa geleneklere daha bağlı biri misin?
Ben geleneklere
bağlı bir yapımcıyım. Antonio De Torres’in izinden gitmiş olan, Avrupa’da
yetişmiş başarılı yapımcıları örnek aldım. Yeni dünya (Avustralya vs.)
gitarları benim yapımıma çok uzaklar. Geleneksel tınılara hayranım. Yaptığım
gitarları klasik otomobillere benzetiyorum. Bugün klasik bir Aston Martin’den
aldığınız hazzı benim gitarlarımdan da alabilirsiniz. Hiçbir zaman amacım çok
hızlı giden yolları deviren bir Mercedes yapmak olmadı. Duyguların ve renklerin
yaşadığı klasik bir otomobil benim gitarlarım.
Geçmişte
yaşayan ustalardan özellikle Santos Hernandez, Hauser ve Ramirez esintilerini gitarlarımda
görmeniz mümkündür.
Naylon veya çelik telli akustik gitarlar konusunda
sık yapılan yanlışlar, yanlış bilinenler ve bunların doğruları nelerdir,
tecrübelerinize, size gelen müşteri taleplerine dayanarak neler
söyleyebilirsiniz?
En sık yapılan
yanlışlardan birisi, gitarların korunmasındaki ihmallerdir. Ahşap malzemeler
insanlar gibi nefes alıp veren malzemelerdir. Bundan dolayı çalışırlar. Bu
çalışmalar sonucunda enstrümanımız hasar görebilir. Bu nedenle onları
bulundurduğumuz ortamlara dikkat etmeliyiz. Sıcak bir odadan soğuk bir ortama
çıktığımızda dudaklarımız veya ellerimiz çatlar. Aynı durum ahşap malzeme
içinde geçerlidir. Nem ve ısı farklarına çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Uygun
kondisyonda bulunmayan ortamlarda yapılan muhafazalar gitarların sap
problemlerine ve gövde deformasyonlarına neden olur. Bir ikinci konu gitarların
eşik ayarlarıdır. Eşiklerin yükseklik ve alçaklık seviyeleri çalım tekniği
performans kaybından, gitarın ses rengi değişimine kadar giden geniş bir
yelpazede değişimler yaratmaktadır. En doğru eşik ayarları mutlak suretle
yaptırılmalıdır. Diğer bir konu ise enstrümanımızı kullanımdan dolayı oluşan
kirlerden ve yağ tabakalarından arındırmaktır. Değerli enstrümanlar yılda bir
kez işinin ehli bir lütiye tarafından bakıma alınmalıdır. Cila, klavye ve
perdelerin bakımları mutlaka yaptırılmalı.
Klasik gitarların gövde, tel ve tuşelerini
temizlemek için ne gibi ipuçları önerebilirsin?
Klasik, elektro
ve bas gitarların tuşeleri için limon yağı önerilir. Benim kanımca limon yağı
yanlış bir yönlendirmedir. Limon yüksek derecede asit ihtiva eden bir meyve. Haliyle
bunun yağı da asitli bir yağdır. Bu asit tuşe üzerindeki kirleri parçalayıp
rahatça çıkartır, fakat bu arada abanoza ince ince zarar verir. Bu nedenle
ağacın direnci azalır ve uygunsuz bir anda çatlamalar meydana gelebilir. Bunun
yerine tuşe önce 96 derece alkolle temizlenir. Daha sonra kamelya yağı küçük bir fırça vasıtası ile tuşe ve perdelere
sürülür. 10 dakika bekledikten sonra, yağın fazlası bir pamuk ile alınır. Bir
gece bekletilir. Ertesi gün çelik tel yün ile (000 steel wool) perdeler ve tuşe
ovularak temizlenir. Çelik tel yün çok ince olmalıdır. (000 veya 0000
derece).Yağlama ve ovma işlemi 2 kez daha tekrarlanır. 3. günün sonunda perdelerinizin
ve tuşenizin yepyeni bir görüntüye kavuştuğunu göreceksiniz.Bu arada küçük bir
not düşelim: Kamelya içerisinde asit ihtiva etmeyen nadir botaniklerdendir :)
Tel temizliği %
100 pamuklu bir bez veya makyaj pamuğu ile yapılmalıdır, temizlik çalım sonunda
bekletilmeden yapılmalıdır. Herhangi bir kimyasal veya sıvı madde telin
orijinal ses özelliğini bozabilir. Bu nedenle uzun çalımlardan hemen sonra,
örneğin sahne sonunda mutlaka % 100 pamuklu bir bezle temizleyin. Bu yeterli
olacaktır.
Akustik çalgılarda uzmanlaşmış lüthiye
olarak şimdi bahsedeceğim konulardaki fikrini öğrenmek istiyorum; Türkiye’de butik/custom elektrik gitar yapımı
ve yapımcıları hakkındaki düşüncelerin nelerdir?
Çok başarılı
çalışmalar gördüm. Fakat elektrik gitar konusu daha önceden de bahsettiğim gibi
büyük bir kültür. Popülasyon açısından baktığımda geniş bir kitleye hitap
ediyor. Bunu biraz rafine bir hale getirmek gerekir. Kaliteli işler kaliteli
sınıflarla buluşmalı. Bu dengesiz dağılımın bir çok işini bilen lütiyeyi
bezdirdiğini düşünüyorum. Mesela 1960 model iyi bir Fender Tele custom sunburstü replike edersiniz fakat
bunun değerini bilen çıkmaz. Bu nedenle lütiyeler arasında bir birlik veya
dernek oluşturulmalıdır. İyi işlerle yurt dışında hep beraber faaliyetlerde
bulunulmalı. Özellikle Türk müziğine kayan elektrik gitar olaylarını çok itici
buluyorum. Bu durum siz değerli ustalarımı uluslararası alanlarda geride
bıraktığına inanıyorum.
Özellikle kendi içimizde ve dünya genel
seviyesi ile kıyasladığımızda nasıl eleştiriler/özeleştiriler yaparsın?
Öncelikle biraz
iddialı gelebilir ama, gitar batı enstrümanıdır. Bunu kabul etmemiz ve bu
doğrultularda işler yapmamız gerekir. Buna dikkat etmediğimizde safkan bir
enstrümanı melezleştirmiş oluyoruz. Bu örneklemelerle batıda şansımızı aramamız
çok zor olacaktır. Sadece meraklı amatör bir kitlenin dikkatini çekebiliriz. Şu
an dünyada markalaşmış rakipler ile boy ölçüşmenin tek yolu iyi ve kaliteli iş
çıkartmaktır. İkinci bir hatamız bir araya gelemeyişimizdir. Bazı korkular,
çekingenlikler ve tereddütler yüzünden lütiyeler kendi aralarında yabancılaşmış
durumda. Bu yabancılaşma Türk lütiyelerin uluslararası platformlarda
yalnızlaşmasına yol açmakta. Öncelikle önyargılardan, kıskançlıktan ve
tereddütlerden sıyrılarak sıcak bir ortam oluşması gerekiyor. Bireysel
pazarlama yöntemleri ile sığ sularda kalmaktan başka şansımız olmadığını
düşünüyorum.
Bu konuda kesinlikle hemfikirim. Ekipman
konusundaki ilgi ve bilgi birikimini değerlendirilmesi açısından gitar
atölyelerinin uygun bir indikatör olabileceğini düşünüyorum. Bu bağlamda
Türkiye’deki gitar ve alakalı ekipmanlar açısından şu anki bilgi seviyesini ve
bu durumun geleceğini nasıl değerlendirirsin?
Sana bu konuda
katılıyorum. Fakat özellikle elektrik gitarlar için Amerika’da hiç durmadan
gelişen bir sektör var. Devamlı buluşlar yenilikler orijinal işler yapılıyor. Bu
konuda onları iyi takip etmeliyiz. Devamlı güncel kalmak zorundayız. Bu bilgi
ve birikimleri nesillere aktarmalı, bu sayede onları yakalayabiliriz. Özellikle
elektrik gitarlarda yenilikler takip edilmeli ve geleneksellik kavramı Türk
sazları işçiliği ile karıştırılmamalıdır.
Benim sorularım şimdilik bu kadar Orhan
Ustam. Son olarak senin SOUND Dergisi aracılığıyla okurlarımıza ulaştırmak
istediğin bir mesajın, selam yollamak veya eklemek istediklerin, eleştirmek
istediğin şeyler varsa tam yeri ve
zamanı burası.
Öncelikle, Gitarizm
Köşesi’nin bu sayısında konuk olmaktan onur duyduğumu belirtmek isterim. Türkiye’de
daha fazla sanata ve sanatçıya ihtiyacımız var. Gitar’ın sadece bir aktivite
olmadığını, ruhumuzun ışımasını ve etrafımızı aydınlatmasını tüm insanların
bilmesini istiyorum. Türkiye’de gitarın gelmesi gereken nokta şu anda bulunduğu
nokta değil ve bu tutumu değiştirmek de biz yapımcıların, sanatçılarımızın ve
gitara gönül vermiş tüm insanlarımızın görevi. Hep birlikte el ele vermek, daha
aydınlık günlere kucak açmamızı sağlayacaktır.
Sound Dergisi 2010. Tüm hakları saklıdır...
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder