Merhabalar Mehmet Barlo.
Müzikle alakalı geçmişinden seninle YUXEXES için yapmış olduğum ilk röportajda (okumak için burayı tıklayınız) bahsetmiştik, dolayısıyla “bize kendini
tanıt” faslını geçip doğrudan teknik ve pazarla ilgili sorularıma geçebilirim.
Öncelikli olarak Türkiye gitar ve alakalı ürünler pazarının güncel durumu hakkındaki
görüşlerini öğrenerek başlayalım mı?
Selamlar Barış. Doğrudan konuya girelim. Bence, şu andaki
gitar ve alakalı ekipmanlar hakkında Türkiye'deki durum yakın geçmişe göre bile
çok ciddi ilerlemiş vaziyette. Tabi normal olarak bunlar büyük şehirlerde yoğunlaşmış
bir şekilde olsa da, büyük şehirlerde yaşayan bir insanın elinin altında ciddi
şekilde yurtdışında, hatta bu işin merkezi olan ABD'de bile zor bulunabilecek
ekipmanlara ulaşmak epey kolay olmakta.
Alakalı olarak bir hikaye anlatayım, yakın zamanda başımdan
geçmiş olan. Ben şahsen Fralin Stratocaster manyetiklerini, özellikle %5 az
sarımlı olan Vintage Hot modelini çok severim. Bu aletleri edinmek açısından bir
problem, genelde üçlü bir set olarak satılmaları ve de fazla satıcılarının
olmamasından kaynaklanır. Bu bahsettiğim problem ABD'de. İstanbul’da ise
distribütörü Pluton Müzik ve onunla alakalı çalışan dükkanlar var.
Elimizin altında. Bu bağlamda, doğrudan bu aletleri edinmek çok kolay ve
de bu şekilde kendime tam da sevdiğim gibi bir 5.60 Kilo Ohm’luk bir sap
Stratocaster manyetiği edinebildim. İnan bu ABD'de dahi o kadar kolay değil,
zira şahsen biliyorum, aynı hadiseyi 7-8 sene önce (orada yaşarken) yapmıştım ve bu kadar kolay olmamıştı.
Bunun yanında sıfır gitarlar ve amfiler açısından çok ciddi
kaynaklar var. Pluton Müzik'in, Do-Re Müzik'in, TNT Müzik'in son zamanlarda
yaptıkları atılımlar ciddi şekilde Türkiye'deki sıfır ekipman piyasasında
çok güzel rüzgarlar estirmekte. Bu kadar güzelini Avrupa'da bulmak zor.
Elimizin altında Heritage ve Suhr gibi çok iyi gitar markaları, Mesa
Boogie veya Orange gibi üst düzey amplifikatör markaları, Xotic ve Voodoo Labs gibi
en kaliteli pedal üreticileri bulunmakta. Çok güzel bir hadise kesinlikle.
Mesela yurtdışında Xotic EP Boost pedalı hakkında bir çok istek varken, satın
almak için bulmak epey zor. Fakat İstanbul’da elimizin altında var. İkinci elde
satılan aletlerin kaliteleri de ciddi şekilde artmış vaziyette benim
görebildiğim kadarı ile. Custom shop menşeili gitarlar, amplifikatörler, butik adı
verilen ufak üreticilerin pedalları... Hepsi bulunabilmekte, tabi ikinci
el olduğu için biraz sabır ile...
Bütün bunlardan belki daha da önemlisi, yerli bir üreticinin
durumu. Alen Geere markası ile üretim yapan Emre Balkan ciddi ciddi çok güzel gitarla
alakalı ekipmanları ardı arkasına üretmekte. Hatta bu yapılan üretim Türkiye'den
ziyade büyük ölçeklerde yurtdışına yapılmakta. Kurumsallaşmış bir yapıda hatta,
garantisidir, alakalı kurumlardan (tam olarak KOSGEB) alınan ihracat destekleri
de söz konusu. Japonya, Avustralya, ve Avrupa'ya dikkat çekici miktarda
ihracat, hali hazırda yapılmış vaziyette. Gitar pedalları, lambalı amplifikatörler için
güç düşürücüleri ve bilumum alakalı aksesuarlar... Bu arada özellikle Alen
Geere'den bahsediyorum zira bu işi usta üretimi seviyesinde görmeyen ve de
şirketleşip ileri götürmeyi, uluslararası bir şekilde başarmış bir yapısı
vardır ki bu da bence çok önemli. Bu başarılar hakkında daha da fazla haberler
gelmesini hem umuyor, hem de bekliyorum.
Toparlamak gerekirse, şu andaki durum yakın geçmişe göre bile
çok daha iyi benim gözümde.
Gitar ve ekipmanları
hususunda ciddi bir otorite olarak kabul görülme durumun var ki bu hem Türkiye,
hem de belli ölçüde dünya için geçerli. Bu konularda hem teori, hem de pratik
anlamda reddedilemez bir birikim var, orası açık. Bu donanımı nasıl elde ettin?
Öncelikle beni öven sözlerin için teşekkürler. Ben şahsen
kendimi senin bahsettiğin kadar yetili görmüyorum. Ondan dolayı da
öğrenmeye uğraşıyorum, malum bilginin de sonu yok. Özellikle, elimizin altında
inanılmaz kaynaklar sunan internet varken... Ve de öğrendikçe, bunları istekli
olan insanlarla paylaşıyorum. Bu konuda sanırım kendim hakkında ciddi bir
avantaj olarak gördüğüm hadise, analitik inceleme unsuru olur. Eğitimim gereği,
ki buna sadece akademik eğitim değil gitar da dahil aslında - Ümit Yılmaz sağ
olsun, bir unsuru anlamak için sıfırdan başlamaktan korkmam, geri çekilmem. Ve
aslında biliyor musun, hadisenin en zor tarafı da nerden başlayacağını bilmek
bence. Bu olduktan sonra, başlangıçtan sonra öğrenmek istediğim konu hakkında
bilgi birikimi yavaş yavaş oluyor. Sabır gerek tabi, devamında biraz dikkatli
olup zaman koymak ve de alakalı unsur hakkında bilgi toplamak için sabretmek
ve çekinmemek gerek.
Zamanında Caswell isimli bir mühendisin 1970'lerden kalma bir
Marshall metal panel ismi verilen 100W'lık 1959 modelini modifiye etmesi ile
başlayan bir amfi hikayesi çok ilginçtir. Örnek olarak onu vermek sanırım
daha aydınlatıcı olur. Buna gayet sığ olarak Slash'in “Guns and Roses - Appettite
for Destruction” albümünde kullandığı ve “NightTrain” şarkısında bir yerde imza
olarak görülen tonu veren amfi diye bahsetmek olmaz, o bakış açısı ile amfinin
detayları tam olarak görülemez. Zira, aslında Slash'in kullandığı amfi seksenlerin
ikinci yarısında diğer bir grubun ve de çok sevilen gitarcının albümlerinde
kullanılan bir diğerinin birebir kopyası olarak yapılmıştır. Dokken'den ve
George Lynch'ten bahsediyorum. Yani buna sadece AFD - Slash amplifikatörü
olarak yaklaşsak diğer detayları atlarız ve de yelpazeyi tam olarak göremeyiz.
O zaman epey bir detay kaçar. Bu amplifikatörün ayrıntılarına yavaş yavaş
bakmaya başladım, öğrenmek için, meraktan... Internet sayesinde, devre yapısını
arayıp bulduk, alakalı arkadaşlarımın da sayesinde. Ve hakkında epeyce
bir detayı zamanla öğrenmiş olduk. Devamında geçen aylarda Oslo'da iş
sebebi ile gittiğim bir konferans sırasında, imkan bulup oradaki bir gitar
dükkanında bu amplifikatörü detaylı deneme şansına ulaştım. 1 saatten fazla ve
de 100W'ın yüzünü de kullanarak, gayet de güzel bir Marshall 1960 kabin ve bir
Gibson Les Paul Custom ile. Hatta 1980lerin başından kalan orjinal bir
Marshall 2203 (nam-ı diğer JCM800) ile birebir karşılaştırarak. Kısaca,
ideal bir durumda oldu bu test sürüşü. Ve inan orada bu amplifikatör hakkında
bilgi veren arkadaştan daha iyi biliyordum. Bu ama sadece zaman koymak,
sabırlı olmak ile alakalı, ki senin sorduğun sorunun cevabı da bu. Öğrenmeyi
bilmek lazım, sabırlı olmak lazım, ve de her noktada bir sonraki adımı atarken
biraz analitik olmak gerek. (Not: Bu işin daha da ayrıntılı hali için bu bağlantıdan Mehmet Barlo'nun kendi blogundaki makalesine bakabilirsiniz!)
Hepsinin kökeni de sevgi. Ben bu işi seviyorum, dolayısı ile
ilgi duyuyorum, dolayısı ile öğrenmek için gerekli sabır ve zamanı koymak
beni mutlu ediyor. Ayrıca, benim gözümde en eğlenceli taraf yolculuğun
kendisi, bir diğer deyişle öğrenme sürecinin kendisi. Dinlediğim müzikte
de öyle, çaldığım parçalarda da öyle. İlk seferler bence çok özel ve çok
güzeller. Ve öğrenmek demek, tanımı gereği o unsura ilk sefer şeklinde girişmek
demektir. Dolayısı ile insanı genç tutmakta, kafaca en azından.
Bunlardan dolayı, kendilerinden bir çok hadise öğrendiğim
kişiler oldu. Birikim onların da sayesinde. Ümit Yılmaz biri mesela; 19-20
yaşlarındayken benim hocamdı ve de özellikle bu konularda bana öğrenmeyi
öğretti derim hep. Sonrasında bir çok tanıdığa da teşekkür ediyorum
kafamda, ABD'de kendimizce çaldığımız classic rock / bluesbreaker tarzı
gruptaki arkadaşlara. O kadar çok şey öğrettiler ki o zamanlar, ben öncesinde
ne biliyormuşum diye düşündüğüm olmuştur. Daha bunun gibi çok örnek var.
Birisi de sensin, senden de çok şey öğrendim. Forumlar sayesinde bilmediğim,
yanlış bildiğim unsurları, bizzat biliyorsun bu şekilde gelişen öğrenme
sürecini. Daha bir çok kişi ve kaynak var bu şekilde, Cemal Öztürk gibi, Tanju
Eren gibi, Yavuz Akyazıcı gibi (adam çok güzel ve net bir şekilde 2 mikrofon
ile kabin mikrofonlamayı öğretti, iki kelamda!) ...
Seninle daha önce yaptığım
röportajda da sorduğum birkaç soru vardı, bu konulardaki güncel düşüncelerini
de öğrenmek isterim. Tüm tecrübe ve bilgine dayanarak;
a)temel elektrik gitar ve
ekipmanları bilgi seviyesini (hem icracı müzisyenlik, hem de
ekipmansal bilgi seviyesi
olarak)
b)ekipman edinme süreçlerini
ve alışkanlıklarını,
c)ekipmana ve bilgi
paylaşımına dayalı forum ortamlarını ve forumculuğu,
Değerlendirebilir misin?
Daha önceki bakışıma göre, ilk bahsettiğin unsurda çok
değişen bir hadise yok. 10 15 sene öncesine göre, durum çok iyi. Ve bu
açıdan internetin önemini hep beraber görmemiz lazım. O zamanlar bir iki dergi,
Tünel'deki arkadaşlarla elden ele geçer ve ancak oradan anlayabildiğimiz kadarı
ile bir şeyler öğrenmeye uğraşırdık. Çok deneme imkanı da olmazdı açıkçası.
Ama şu anda ciddi bir bilgi birikimi var ve de bu çok güzel.
Ekipman edinme süreçlerim ve alışkanlıklarım... Bilsem...
İşin şakası bir yana, sanırım ikiye ayırabilirim. Birincisi, araştırıp hakkında
detayları iyice edinip, devamında da test sürüşüne tuttuğum ve de onu geçen
aletler olur. Örnekle bahsedeyim. Ben açıkçası gitar efekti olarak (kayıt
değil) kompresörleri çok seven birisi değilim, dinamikleri traşladığını
düşündüğümden. Ama açık seste country işine de meraklı olduğumdan, biraz
araştırmaya girdim. Baktım ki benimki gayet yaygın bir kanıymış, bu
aleti an ve an kullanan insanlar arasında dahi. Internet bu konuda süper!
TDPRI isimli Telecaster forumundan bunların detaylarına baktım. Ki gayet yardım
sever insanlar var, ve de bu işi de gayet de iyi biliyorlar. Onlardan aldığım
tavsiye ile, ABD'ye gittiğimde St. Louis'de tavsiye edilen bu aletleri buldum,
denedim. Sevdiğimi de almış oldum. Bunun yanında ikinci cins ekipman edinme
süreci, vurulmak ile alakalı. Tabi denemem lazım. Bu konu maalesef çok sık
olmuyor, ama olduğu zaman da kesinlikle en zevklisi. Ekipman ideal bir durumda denenecek,
hakkında araştırmaya falan da gerek yok açıkçası. "Vurucu" bir etki
yaratırsa, açıkçası, almaya çalışırım, tabi bütçemin içinde ise...
Sonuncu soruna gelince, maksat bilgi paylaşımı ve bilgi
eksikliğinin engellenmesi... Internet çok güzel bir imkan, ama her güzel imkan gibi,
bilgi edinimi çok basit olmaya başladığı için, bu sefer bilgi kirliliği de
olmakta. Uğraştığımız forumlar (Müziktek ve GitarPedal), işte bizim
konularda temiz ve rafine edilmiş bilgi birikimini yaratmak üzerine kurulmuş
yerlerdir. Bir referans olsun diye. Bundan dolayı da, yanlış bilgilerin
yazılı kalmasına karşıyızdır. Her ne kadar bu kimi zaman problem yaratsa da,
üzerine titrediğimiz bir unsur. Düzgün ve doğru bilginin birikimi... Bu
konuda da başarılıyız diyebiliriz. Forumculuk tarafını genel olarak sorarsan,
bilemiyorum... Bas gitar çalan arkadaşların da böyle bir yeri var, onun
farkındayım mesela (basgitarist.com'du sanırım), ama
diğerlerindeki bilgi kirliliği ve de daha da önemlisi orayı işletenlerin
buna göz yumması, benim o cins forumları anında terk etmeme ve bir daha geri
dönmememe sebep vermekte. Dolayısı ile, aslında Türkiye'de Müziktek ve
GitarPedal'dan başka diğer forumları açıkçası çok bilemiyorum. Dolayısı ile
"forumculuk" hakkında fazla konuşmam doğru olmaz...
Peki Türkiye’deki elektro
gitar yapımcılığı, seviyesi hakkında neler söyleyebilirsin?
Yine aynı cevapla başlamam gerek. Eskisine göre çok daha
ileri. Bu tartışılmaz bir gerçek benim gözümde. (Her ne kadar "ama" kelimesinin öncesinde yazanlar çok
önemli değildir gibi bir bakış olsa da, bu sefer öyle değil. Ve "ama"
diyeceğim) Ama, zaman zaman Roma'yı bir daha keşfetmeye çalıştıklarını
hissediyorum. Diyelim bir Strat... Bu aletin yapısı, genel olarak yapısında kullanılan
ağaçları vs bellidir. Onun yerine, "özel" üretim olduğundan dolayı,
gayet enteresan ağaçlar kullanılmakta. Orjinali ile alakasız manyetik
seçimleri, köprü tipleri, hatta sap profilleri seçilmekte. Elbette, bu illa
kötü bir unsur değil, ama bu sayede de standart gitarların üretimi ile
alakalı olarak çok fazla bir faaliyet yokmuş gibi gelmekte bana. Genelde hep
"özel" aygıtlar... Anlatabiliyor muyum? Benim gözümde,
standardı çok iyi üreteceksiniz ki devamında yapılacak özel üretimlerde, temel
standarda göre değiştirmek istediğiniz unsurlarda daha keskin bir işlem
yapılabilsin. Haliyle, standart üretimi yerine, yapılan bir çok iş "özel"
bir üretim ise... O zaman standart üretimi açıkçası olabildiğinin daha
gerisinde ilerlemekte.
Tabi bu arada, bunların da benim tarafımdan yapılan bir
gözlem olduğunu unutmamak lazım. Böyle davranmayan ve gayet güzel standartlar
üreten yapımcılar var. Ufuk Biçer mesela. Ayrıca talep tarafı da bu
bahsettiğim gözlemin sebebi olabilir. Yani gitar isteyenler ustaların
tavsiyelerini standart yollar olma şeklinde bile olsa, onların dediklerini
dinlemeyerek "özel" yola sapmak istiyor olabilir. Bu da gayet sağlam
bir argüman gibi durmakta, zira yukarda bahsettiğim gibi Türkiye gitar
piyasası ilerlediği için, yurtdışından gelen standartları hem sıfır hem de
ikinci el olarak bulmak hiç de zor değil.
Son yıllarda pedal yapan,
modifiye eden vs. kişiler (ne yazık ki tam
anlamıyla girişimci olmayan) fark edilebilir ölçekte bir artış söz konusu.
Türkiye’de yapılan pedallar, pedal yapımcıları ve genel ürün kalite seviyeleri
hakkında nasıl bir değerlendirmeye sahipsin?
Açıkçası, katma değer sunmayan pedallardan ve de yurtdışında
üretilen pedalların birebir kopyalarından hiç bahsetmeyeceğim. Maalesef bu da bahsedebileceğim
üretimlerin kapsamını epey daraltmaktadır. Bu seviyede de bahse değer tek
sistematik ve de kurumsallaşmış üretim Alen Geere markasından gelmekte. Az önce
de biraz bahsi geçmişti, üst kalitede ve yapı olarak da orjinal tasarımlardır. Alen
Geere açısından örnek vermek gerekirse, yakınlarda bitirdiği iki pedalı
gösterebilirim. Birincisi “Leader” isimli bir pedal; Tam anlamı ile "hot
rod plexi in a box" lafı geçerli bu alet için. Tabi ki verimli ve etkin
kullanımı için lambalı bir amplifikatör aklımdaki ve bir Fender Blues Jr.
ile Slash'in AFD tonuna epey yaklaşabildiğini şahsen söyleyebilirim. Bir
diğeri ise, “Serene Boost” isimli pedalı. Bence, çok pahalı bazı butik
pedallardan çok daha iyi bir clean boost kendisi. Dünya çapında bir
aygıt...
Kendi ekipman listende de
çeşitli sayıda yerli üretim materyaller var. Bize bunlardan biraz bahsedebilir
misin?
Elbette. Açıkçası şunu da ekleyeyim, bu yerli üretim aletlerin
yerine, onların yurtdışında yapılmış versiyonlarını koymak da imkansız. Bunu
özellikle belirtmek istiyorum zira katma değerleri sadece Türkiye'de
üretilmiş olmaları değil. Kesinlikle değil... Değerleri bence global bir bakış
açısı ile bile kesinlikle çok yüksekler.
Alen Geere'in ürettiği Watt Killer Attenuator vazgeçilmezim.
Gitardan, amplifikatörden ve de kullanılan pedallardan bağımsız olarak.
Malumun, elektrogitar işi yüksek ses gerektirmekte, her ne kadar bunun bir
sebebi gaddar davulcular olsa da (elbette şakadır... biz onlarsız ne
yapardık!), temel bir sebep kullanılan lambalı amfiler. Sesteki kaliteleri
ve gereklilikleri tartışılmaz. Ama aksi gibi verimli ve etkin bir kullanım
için onların sesini açmak gerekiyor. Bu da hem sahne, hem de stüdyodaki
sesleri çok yükseltebilmekte. Ben şahsen sahne ve stüdyoda 22W seviyesinin
üzerini kullanılmaz buluyorum. Ve güç katındaki güç lambalarının
satürasyonundan gelen o güzel tonu alabilmek için, bazı amfilerin sesini iyice
açmak lazım, Marshall'lar ve Fender Tweed'ler gibi... Bu bahsettiğim
aygıt, amplifikatörün kolon çıkışı ile kolon arasına girip, oradaki gücü biraz
düşürüyor. Dolayısı ile 50W'lık veya 100W'lık bir Marshall'ı 22W veya 18W
seviyelerine çekme imkanı sağlamakta. 3,5 ile 4,5dB arası gibi bir kayıpla, tam
olarak kullanılabilen ve de şahane bir ton çıkartmaya yarıyor. Kısacası
amfinin verimli çalışmasına imkan tanıyor. Ayrıca 50W bir Marshall Plexi’yi 1.5
Watt seviyesine indiren artı bir ayarı da vardır. Hala epey yüksek bir ses
olsa da, bu gibi bir amplifikatörü evde kullanma imkanı verebilmekte.
Bir diğer vazgeçilmezim, benim isteklerim doğrultusunda
Türkay Öztuna'nın yaptığı, bir 1968 yılı Marshall Plexi tipi amfi; DLT 1987 “RR PA - Barlo Mk” şeklinde bir isim
koyduk, garip gurup köşede kalmış bir parça ismi gibi bir yerde... Bright
kanalında, mesela, bright kapasitörü yoktur ve plate voltajı da 400V
gibidir. EL34 (TungSol EL34B) güç lambaları kullanır. Verdiği tonu çok
seviyorum ve de "sağ kolum" veya renginden dolayı
"beyaz" diye hitap etmekteyim. Sahne, stüdyo, ev fark etmiyor. AG
WattKiller ile de çok iyi anlaşıyorlar. Bunun yanında Türkay'ın bu kadar güzel amfiler
yapmasından dolayı (bana yaptığı iki amfi daha var ve her birini de çok
sevmekteyim) özellikle vurgulamak isterim ki, bu amfiler her ne kadar
varolan amplifikatörleri temel alarak üretilmiş olsalar da, devre yapıları ve
parçaları açısından kesinlikle "kopya" veya "salt
montaj" değildir. Misal olarak, bana yaptığı “Dumble” cinsi amfide, benim
Fender Tweedleri daha çok sevmemden dolayı, Blackface taraflı değil, Tweed
işini daha iyi götüren kapasitörler seçtik. Bright kapasitörünü benim normal
değerleri çok tiz bulmamdan dolayı daha düşük yaptık. Böylelikle ortaya
yeni bir amplifikatör çıktı. Yani, MetroAmp gibi BrownNote ve hatta CeriaTone
gibi firmalardan komple bir kit alıp yapılan
"montaj" faaliyetleri klasmanında değildir. Bu özellikle önemli
zira maalesef memleketimizde amplifikatör yaptığını iddia eden kimilerinin,
faaliyeti ancak bu gibi unsurlarla kısıtlı olmakta ve bu hem acı hem de
aksi gibi bilgi kirliliği yaratmaktadır.
Alen Geere pedallarından 3 tanesi vazgeçilmezlerim arasına
girdi. Serene Boost, Leader, ve hali hazırda prototip olan bir ekolayzır
ayarları barındıran ve çok az kompresyona sahip bir clean boost pedalı (renginden
dolayı ben ona şimdilik tuğla demekteyim). Chorus olarak da Alen Geere tercih
ettiğimi belirtmem lazım, çok seviyorum. Ama vazgeçilmez kategorisinde değil,
her hangi bir chorus benim için aslında vazgeçilmez kategorisinde değildir...
Orası elbette zevk renk...
Bu sorunun yanıtı son derece
kişisel ve değişken. Zira hem zevke hem de ana ve yan ekipmanlara göre değişim
gösterebilecek bir olgu, manyetikler. Bize Strat, tele, Les Paul ve
süperstratlar için kategorize edecek olursak favori manyetiklerini,
nedenleriyle sıralayabilir misin?
Barış'cım sebepleri anlatmak cidden uzun sürecek. Epey fazla
denedim diyebilirim, gayet rahatlıkla. Ben sana bundan dolayı hızlıca bir liste
vereyim;
Stratocaster gitarları için benim çok sevdiğim 3 üretici var.
Fralin vintage hot %5 az sarımlı model, Van Zandt vintage + modelleri ve Duncan
Antiquity II Surfer'lar. Bunların her birisi diğerlerine çok benzemez. 50'lerin
başı cinsi bir hadise için Fralin'ler bence en iyisi. Bataklık dişbudağından
bir gövde ve akçaağaç saplı bir strat var aklımda. 1959-60 yılları açısından,
Texas Austin’den gelen bir zat açısından özellikle, en iyisi bence yine
aynı eyalet ve şehirden olan Van Zandt vintage + modelleri. Ve daha sonrası,
1962-63 gibi seneler açısından daha güçlü bir model olan Duncan
Surfer'lar.
Telecaster'lar açısından, öncelikle söyleyeyim ben sap
manyetiklerini sevmem. Onları ya strat ya da humbucker manyetikleri ile değiştiririm.
Aslında p90 olsa daha sevineceğim ama bildiğin gibi ebatları biraz problem
oluyor p90ların. Köprü için ise en çok sevdiğim üreticiler, Duncan, Hamel ve
Ellis. Duncan'ın en çok sevdiğim modeli Jerry Donahue telecaster lead
manyetiğidir. Hamel'ı çok insanlar bilmez. Halbuki Fender Custom Shop'un uzun
süreler en namlı manyetik sarıcısı idi, ve şu anda gayet rağbette olan
"twisted telecaster" sap manyetiğinin bizzat tasarımcısıdır. Onun hem
Blackguard hem de Broadcaster modellerini çok severim. Ama üretimi bitirdi,
artık manyetik sarmıyor. Onunla beraber bu işi yapan ve de sarımlarını devam
ettirmekle kalmayıp, geliştiren bir diğer Fender ile alakalı üretici de Ron
Ellis. Onun da manyetikleri, hem Blackguard'ları hem de Broadcaster'ları çok
güzeller.
Humbuckerlara gelecek olursak, 3 üretici: Duncan, ve en çok
sevdiğim modeli Brobucker isimli köprü manyetiği. İlginç bir hikaye, isteyene
öneririm Google'da bir arama yapıp detaylarına baksın. Sap manyetiği olarak da
Duncan'dan Antiquity sap humbucker. İkinci üretici Rolph. Bu adam Duncan gibi çok
bilgili birisidir. Açıkçası, şakayla karışık bir şekilde, bu işin içinde olan
bir çok insan hem Duncan'ın hem de Rolph'un diğer
üreticilerin bildiklerinden fazla detayı unuttuklarını söylerler.
Rolph'ların üretimi biraz şahsidir. Onunla telefonda konuşmanız, ve de sizin
zevkinize göre bir humbuckera onun karar vermesi şeklinde olur. Başta
"ne oluyoruz" demiş olsam da, sonuç cidden mükemmel oldu... Son
üretici de bu işi bir süreliğine yarı zamanlı yapmış, devamında da bu işi
bırakmış bir üretici, Tim White. Onun da yaptığı PAF cinsi humbuckerları çok
sevmekteyim.
Biliyorsun manyetik
modifikasyonları konusunda çok ilginç efsanelerimiz var. Doğru ve efektif bir
manyetik modifikasyonu yapmak için hangi adımlar izlenmeli sence?
Bence temel prensip şudur: Gitar + Amplifikatör temel. Aralarında
hangisi öncelikli diye bakmaya gerek yok bence, iki unsur da çok önemli. İkinci
kademede pedallar ve manyetikler gelmekte. Bazı insanlar pedalları öne alır,
bazıları (hatta hiç pedal kullanmayanlar) manyetikleri. Bu tarafta da doğru
yanlış yok. Manyetik çok önemli ama çoğu zaman insanlar bir manyetikten çok
fazla (hatta zaman zaman komik olacak seviyede) sonuçlar beklemekteler. Halbuki
manyetik değişiminin temel unsuru, eldeki ağaca, amfiye ve de pedallara en iyi
eşleşen "mikrofonu" bulmaktır. Bu kadar basit. Dolayısı ile tek doğru
da yok. Aynı manyetik, bir gitarı vezir yaparken bir diğerini rezil yapabilir.
Buna örnek olarak Duncan ‘59ları gayet rahat verebilirim, çok üst düzey
bir manyetiktir. Ama köprüdeki bol tizleri ve de saptaki bol basları açıkçası
tahta, amfi ve pedallar ile uyum konusunda bir çok insana problem çıkartır.
Fakat aynı anda Robben Ford gibi bir canavar aynen bu manyetiği kullanıyor.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Ayrıca, öncelikle farkında olunmalı ki, manyetik
modifikasyonu eldeki ucuz bir gitarı birden süper bir hale getiremez. Slash'in
manyetiklerinin aynısını gitarınıza taktınız diye (gitarınız epey pahalı bir
model olsa dahi) otomatikman onun sesini elde edemezsiniz. Çalımı, parmakları
belki en önemli unsur hatta. Devamında, amfisi, kullandığı kolonlar vesaire...
Dolayısı ile Slash'in ekipmanının ta kendisini çalan bir insan, Slash ile
alakasız duyulurken, ekipman olarak alakasız parçalar kullanan bir diğeri ise
pek yakın duyulabilir. Bunlar tek çözümü olmayan, öznel ve enteresan hadiseler.
Zaten ondan ilginçler ve de ondan bu işi çok seviyorum. Kısacası, manyetik
değişiminin farkını anlamak için öncelikle oturmuş ve sağlam bir gitar çalma
yetisine ve iyi bir amplifikatöre sahip olması gerekmektedir. Ancak iyi bir
teknik, iyi bir amplifikatör ve iyi bir efekt zinciri ile manyetik
değişiminin yarattığı farklar ortaya çıkacaktır. Ayrıca, çoğu durumda,
özellikle fabrika çıkışı olarak iyi olan bir gitarda, manyetik değişikliği
beklenildiği kadar radikal bir değişiklik yaratmayabilir. Dolayısı ile modifikasyona
ilk başlamanız gereken nokta manyetik değişikliği olmayabilir. Bunların
farkında olduktan sonra manyetik değişimlerinin etkilerini görmek cidden çok
vurucu olur. Aynı gitar, aynı amfi ve aynı pedallarla çok daha istenildiği
yönde bir ses çıktığında, olay tamamlanmış oluyor.
Benim sorularım şimdilik bu
kadar. Senin Sound Dergisi okurlarına iletmek istediklerin varsa, tam zamanı...
Çok teşekkürler Barış. Hem seninle, hem de Sound okurları ile
zaten yakında daha fazla iletişim kurabileceğim.
Tarafımdan yazılmış olan bu içerik Sound Dergisindeki "Gitarizm" Köşesinde yayımlanmıştır. İzin alınmaksızın ve/veya "TAM" kaynak gösterilmeksizin alıntılanması, kopyalanması durumunda derginin yayımcı şirketi gerekli her türlü yasal yaptırımlara başvurmaya yetkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder